Günlük koşuşturma, ekonomik kriz, sorunlar, sıkıntılar, işsizlik derken pek çok kişi aynı şeyi söylemeye başladı, “Kendimi iyi hissetmiyorum”, “Bunalımdayım” vs... Aslında doğal yöntemlerle depresyona karşı kendinizi kuvvetlendirebilir hatta depresyon tedavinize yardımcı olabilirsiniz. Ama eğer ağır bir depresyon geçiriyor, ilaç tedavisi görüyorsanız o zaman kesinlikle psikiyatristinizin önerileri dışına çıkmayın!
Kendinizi biraz hüzünlü mü hissediyorsunuz? Hemen çikolataya sarılmayın! Yapılan son bilimsel çalışmalar, doğru bir diyet uygulayarak depresyonla bile baş edilebileceğini ortaya koyuyor. Depresyonun bir tek sebebi olmamakla birlikte, doğru beslenme depresyona yol açan sebepleri ortadan kaldırmakta da etkili olabilir. Çünkü bazı vitaminlerin, minerallerin, aminoasitlerin ve yağ asitlerinin eksikliği, duygusal durumumuz üzerinde etkiye sahip. Yaşadığımız olayların kendimizi fiziksel açıdan nasıl hissettiğimizle yakından ilgisi olduğunu biliyoruz. Fazla miktarlarda fast food ve aşırı kahve tüketerek, yoğun bir haftanın ve kebaplı bir akşam yemeğinin ardından uykusuz kalınan bir gecenin, bedenimize eziyet etmek olduğunu artık biliyoruz.
Ancak kimi besinler, vücudumuza getirdiği dinçlik ile ferah ve sağlıklı hissetmemizi sağlar, ruh halimizi doğrudan etkiler. Gerçekten de, sadece sağlıklı bir beden için değil, sağlıklı bir zihin için de dengeli beslenmenin büyük önemi olduğunu gösteren, azımsanmayacak kadar çok araştırma bulunuyor. Özellikle kimi hormonların eksikliğinin büyük rol oynadığı depresyon gibi zihinsel sağlık sorunlarında, bedenimizin gereksinim duyduğu maddeleri sağlayan besinleri tüketmek önemli. Son zamanlarda yayınlanan iki rapor, Akdeniz diyetinin depresyona karşı önleyici etkisi olduğunu ortaya koydu. Akdeniz ülkelerindeki depresyon vakalarının diğer ülkelere oranla gözle görülür derecede az olması, gözleri Akdeniz diyetine çeviriyor. Taze sebzelere, tahıllı gıdalara ve zeytinyağına dayanan bu sağlıklı diyetin ruh sağlığının korunmasına da yardımcı olduğu söyleniyor.
Sebze, meyve, balık, kabuklu yemiş, tahıl ve zeytinyağı eksenli bir diyet, sizi depresyondan uzak tutabilir. Londra Üniversitesi öncülüğünde yapılan bir araştırma, Akdeniz tarzı beslenen kişilerin depresyona yakalanma ihtimalinin yüzde 30 daha az olduğunu gösteriyor. Bu besin maddelerinin spesifik bazı etkilerinin yanı sıra, bir arada tüketilmelerinin de ruh halimiz üzerinde büyük etkileri olduğu düşünülüyor. Akdeniz ülkelerinde görülen depresyonların, Kuzey Avrupa ülkelerinde görülenlere oranla daha düşük yoğunlukta geçtiği de biliniyor. Söz konusu araştırmada bu sonucu Akdeniz ülkelerinde kırmızı et ve süt ürünleri yerine balık, zeytinyağının; işlenmiş gıdalardan ziyade taze meyve ve sebzelerin daha çok tüketiliyor olmasına bağlıyor.
Araştırmalar depresyonu, selenyumdaki eksiklikle ilişkilendiriyor. Erkekler için tüketilmesi gereken günlük selenyum miktarı 0,075 mg, kadınlar içinse 0,06 mg. İşlenmemiş tahıl, hububat, et, yumurta ve hatta sakatat, selenyum alımını artırır. Ancak vücuttaki selenyumu artırmanın belki de en kolay yolu, ülkemizde yetişen süper bir selenyum kaynağı olan fındık.
Triptofan, bedenimizde, beynimiz için çok önemli bir kimyasal olan nörotransmiter serotonine dönüştürülen çok önemli bir aminoasit. Vücudumuzdaki nörotransmiter serotoninlerin seviyesinde görülen düşüş, genellikle depresyonla sonuçlanıyor. Ancak vücudumuz triptofan üretemediğinden, bu maddeyi almanın tek yolu tükettiğimiz gıdalar. Hindi ve tavuk, ton balığı ve somon, baklagiller ve kuruyemişler triptofandan zengin. Bu besinler sindirimi yavaş olan karbonhidratlarla birlikte tüketildiğinde daha etkili oluyor. Triptofan açısından zengin yiyecekler, daha çok egzersiz yapmak, kafein ve şekeri kesmek, daha çok su içmek, tıpkı antidepresan ilaçların yaptığı gibi vücudumuzun serotonin üretimini artırıyor.
Araştırmalar, balık yağındaki ve vücudun zaruri ihtiyaçları arasında yer alan omega 3 yağ asidinin ruh halimizi de iyileştirdiğini gösteriyor. Omega 3, ton balığı, uskumru ve somon gibi yağlı balıklarda bulunuyor. Vejetaryenler ise Omega 3 ihtiyacını keten tohumu, kolza tohumu yağı, ceviz, semiz otu ve kabak çekirdeği gibi bitkilerden giderebilir.
Erkeklerde en iyi cinsel uyarıcı aslında uyku. Erkeklere pek çok öneride bulunulmasına rağmen cinselliğin canlanması için en yararlı yol uyumak. Uyumak istemiyorsanız 10 dakikalık kısa bir şekerleme ya da ayaklarınızı 5-10 dakika yukarı kaldırarak dinlenmek enerji toplamanıza yardımcı olur.
Güneş ışığı ve temiz hava canlandırır. Yazın güneşli bölgelerde daha canlı olmanızın sırrı biraz da bu. Güneş ışığı hormonları harekete geçirir.
Güney’de özellikle Antakya’da çiftleşme dönemi öncesinde yaşlı veya kısır olan keçilerin çakşır otu bitkisinin köklerini yedikleri, ardında da yavruladıkları gözlemlenmiş. Bunun üzerine özellikle sperm sayısı az olan erkekler için çakşır kökü suyu geliştirilmiş. Acı bir tadı olan bu su özel bir yöntemle elde ediliyor. Sadece keçilerde değil, insanlarda da erkeklik gücünü arttırıyor, sperm sayısını çoğaltmakta olumlu bir etki yapıyor.
Düzenli egzersiz ve kasları kuvvetlendirici hafif sporlar. Testosteron yani erkeklik hormonu düzeyini canlı tutacak her türlü bedensel aktivite erkek için yararlıdır.
Bazen erkeklerde cinsel güçte düşme olabilir. Böyle durumlarda bedene enerji veren ve cinsel performansı arttıran doğal desteklerin yararı olabilir. Tahta bir kaşıkla macun haline getirin. Güneş görmemesi için bir folyoya sarın. Sabah ve akşam 1 tatlı kaşığı dolusu tüketin. Çok ileri safhada olmayan sertleşme sorunlarında bu macun tarifi genelde işe yarar.
Faydaları: Tabii bu karışım doğal canlandırıcıdır ve doping etkisi yapar. Baldaki doğal şeker içeriğiyle ve yapısıyla güçlendiricidir. Safran çok özel bir cinsel uyarıcıdır. Zencefil, kişniş yorgunluğu alır ve cinsel organların dolaşımını destekler. Özellikle arı poleni hücre yenilenmesi ve sperm hücrelerinin desteklenmesi için çok yararlıdır. Baba olmayı düşünenler için de iyi bir uyarıcı, sperm miktarı ve kalitesini doğal yolla arttırıcıdır.
1 litre suya, 2 poşet mate çayı, 1 tatlı kaşığı öğütülmüş kırmızı-kore ginsengi, 1 tatlı kaşığı zencefil, yarım tatlı kaşığı öğütülmüş meyan kökü katın. Bu karışımı kaynar suda 2-3 dakika fokurdatın. Kaynayınca 3-4 dakika demlenmeye bırakın. Sonrasında sıcak olarak biraz esmer şeker katın ve gün içinde için. Yüksek tansiyonu olanların içmesini önermem.
Sıcağın bedenimiz üstündeki olumsuz etkileri malum. Ancak bu olumsuz etkileri biraz da bizlerin yanlış beslenme alışkanlıkları ve yanlış baharat tüketimi arttırıyor. Oysa serinleten ve sıcağın etkilerini dengeleyen, rahatlatan, ferahlık veren çok sayıda doğal bitki ve baharatlar da var. Bu doğal maddeler serinletir, ferahlatır. Bu sıcaklarda özellikle Ramazan’ın bu son günlerinde susuzluk hissini azaltarak daha rahat bir gün geçirmenize ve daha az susayarak rahat oruç tutmanıza yardımcı olur. İşte bu yaz sıcaklarında mutfağınızdan eksik etmemeniz gereken serinleticiler...
Gülsuyu: Hem cilt hem beden için bir serinleticidir. Buzdolabında saklayıp yüze püskürtürseniz cildinizi serinletir. Soğuk suya bir çay kaşığı koyup biraz da kaya şekeri karıştırır içerseniz serinletir, sakinleştirir, ferahlatır.
Kaya şekeri: Yarı şeffaf kristalize görüntüsü vardır. Dilinizin altına alıp kıtlama şeker usulü emerseniz serinlik ve enerji verir.
Nane (taze-kuru): Kurusu, tazesi, yağı, hepsi serinletici, ferahlatıcı ve çarpıntıları giderici etki gösterir. Nane yağını bir damla serin içeceklere koyabilirsiniz. Taze naneyi salatalara ve içeceklere katabilirsiniz. Kuru naneyi de gidebilecek bütün yemeklere bolca koyabilirsiniz.
Kavun-karpuz: Karaciğerden toksin atan, serinleten, yazın enerji veren meyvelerdendir.
Kabak-salatalık-acur: Kabak familyası susuzluğu giderici ve serinletici etkiye sahiptir. Fazla tuz katarak yerseniz bu etki azalmış olur.
Kişniş: Ülkemizde henüz yeterince yaygınlaşmamış ama çok şifalı ve afrodizyak özelliği de gösteren bir baharattır. Taze kişniş görüntüsü biraz maydanoza benzer. Serinletici, enerji veren etki gösterir. Kişniş şekeri de bir tatlı kaşığı kadar yendiğinde serinletici etki verir.
1) Sabahları mutlaka erken kalkın.
2) Güne ılık, ballı ve limonlu su ile başlayın.
3) Günde 2-2.5 litre sıcak su ve bitki çayı için.
4) Asla ara öğünleri atlamayın.
[[HAFTAYA]]
Sevgili POSTA okurları, koca bir yazı, Ramazan ve bayramı geride bıraktık. Kuzey ve iç bölgelerde havalar soğumaya başladı, günler kısaldı, doğal olarak fizyolojimiz de değişiyor. Özellikle, yazın yaşadığımız Ramazan’dan sonra kimi tatil köyünde, kimi köyünde, kimi evinde yiyecek ve içecekte ölçüyü kaçırdı. Ramazan pidelerinin üzerine bir de bayram tatlıları eklenince birçok kişi insülin direnci sınırlarını zorlayarak kilo aldı ya da şişti. Eğer bu 5 hafta boyunca yaptığınız yanlışları umursamaz, mevsimi de dikkate almazsanız, az egzersiz ve yanlış içecekler tüketerek hayata devam ederseniz aldığınız kilolar çaktırmadan üzerinize yapışır. Bir yıl önceki fotoğraflarınıza bakınca “Ne kadar göbeklenmişim”, “Nasıl da gıdım çıkmış” diye şaşırabilirsiniz. Peki ne yapmak gerekiyor?
[[HAFTAYA]]
1) Ramazan’da oruçluyken alışverişe çıkıp bayram için aldığınız çikolataları, yaptığınız ve hâlâ evinizde bulunan tatlıları, mayonez, şeker eklenmiş meyve suları, boyalı asitli ve şeker eklenmiş meşrubatlar, kaymak, yağlı şarküteri ürünleri, yağlı peynirler, kaymaklı yoğurt, çok tuzlu ve yağlı eski peynirler, hazır pastalar, kekler ve içinde fazla beyaz şeker olan kahvaltılık tatlılardan kurtulun. Bitmedi, sonra mutfak dolaplarına yönelin, çok şekerli atıştırmalıkları, aşırı tuzlu çerezleri, cipsleri, kurabiyeleri, gofretleri ayıklayın. Beyaz ekmekleri çıkarın. Evdeki kilo aldırıcı ne varsa hiç acımadan bir torbaya doldurun. Ama sakın çöpe atmayın. Kilo sorunu olmayan ya da kilo almak isteyen yakınlarınıza verin.
2) Hemen çarşıya çıkın, metabolizma canlandırıcı ve toksin atıcı bir alışveriş yapın. Yasemin çayı, mate çayı, yeşil çay, beyaz çay gibi buruk bitki çayları, maden suyu, bamya, pırasa, soğan, sarımsak, dereotu, maydanoz, limon, yulaf ezmesi, yağsız et, tavuk göğüs, levrek, çupra, bulgur, sızma zeytinyağı, zencefil, zerdeçal, kekik, biberiye, az yağlı süt ürünleri, tam çavdar, tam buğday ekmeği, tam buğday unu, esmer makarna (Kepekli değil), az yağlı, taze peynir, yeşil elma, kivi, nektarin, şeftali, çekirdekli siyah üzüm alın. Önümüzdeki bir hafta boyunca bu yiyeceklerden oluşan bir mönünüz olacak.
Geldi, geliyor derken Ramazan ayının yarısını geride bıraktık. Ramazan’a pek çok kişi uyum sağladı. Ama gün boyu oruç tuttuktan sonra iftarda fazla yiyenlerde bazı sağlık sorunları görülüyor olabilir.
Bu sıkıntılar arasında reflü, mide yanması, kan şekeri düşüklüğü, halsizlik, kabızlık, cilt kuruluğu, unutkanlık, kaslarda güçsüzlük, cinsel güçte ve istekte azalma, uykusuzluk sayılabilir. Uzm. Dr. Ender Saraç oruç tutmak ve rahatsızlıklardan kurtulmak için önerilerde bulundu...
Uykusuzluğa melisa çayı, cilt kuruluğuna susam yağı
Reflü: İftarla sahur arasında içeceğiniz birkaç fincan anason ve rezene çayı çok faydalıdır. Çok yağlı yemeklerden, kızartmalardan ve asitli içeceklerden uzak durun. Sahurdan sonra 1 fincan rezene, anason çayını için. Ardından da 1 avuç sarı leblebi çiğneyin. İftar ve sahurda aşırı sıvı tüketmeyin. Biraz yüksek yastık kullanır ve hafif sağa doğru yatarsanız rahat edersiniz. Öne eğildiğiniz hareketleri (yer silme, ayakkabı bağlama, namazda secde etme) iftar ve sahurdan 20-25 dakika sonrasına erteleyin.
Mide asidi: Gastrit rahatsızlığı olanlar için kudret narı yararlıdır. Artık hapları da var, onları kullanabilirsiniz.
Uykusuzluk: Melisa çayı rahatlatıcıdır. İftar ve sahur arasında 2 fincan içebilirsiniz.
Kabızlık: Keten tohumu, yulaf ezmesi, bamya, bol su içmek, zeytinyağı, incir, kayısı, hurma ve sebze çorbaları çok faydalıdır. Çözümsüz kaldığınızda rezene-sinameki çayı ve magnezyumlu destekler de yararlı olabilir. Bu arada bağırsaklarınızın çalışması için hareket etmeniz gerektiğini unutmayın.
Sevgili POSTA okurları, sizlerden Ramazan ve oruçla ilgili çok sayıda soru geliyor. Bu köşede sorularınıza yer vermeye devam edeceğiz. Oruç tutarken bazı kişiler tüm enerjilerini kaybediyor, çalışmaya, hatta yürümeye bile halleri kalmıyor. Bugün sizlere oruç tutarken daha dinamik ve enerjik olmanız için bir çay tarifi veriyorum. Ayrıca iftar sonrası şişkinlik ve gün içinde baş ağrısından yakınanlar için de bazı önerilerim olacak.
Enerji veren süper çay tarifi
Bu bitkilerin hepsi canlandırıcıdır. Kombinasyon halinde de kullanılabilir. Eğer şeker ve kilo probleminiz yoksa bu çayları biraz esmer şekerle tatlandırarak içerseniz enerji verici etkileri daha da artar.
[[HAFTAYA]]
<#comment>#comment>
Hafta içi her sabah 08.30-10.00 arasında TNT'de 'Ender Saraç'la Sağlıklı Yaşam' programını hazırlayıp sunan Dr. Ender Saraç, Sağlık Bakanlığı'nın obeziteyle savaşmak için başlattığı yeni projenin kadrosundaki isimlerden biri.
Evet; Sağlık Bakanlığı bilinç geliştirmek, yanlışları anlatmak, önlemleri öğretmek için yurt çapında ‘Sağlık Anadolu’ projesine start verdi. Tam zamanında. Çünkü son yapılan araştırmalara göre Türkiye nüfusunun yüzde 66’sı obezite riskiyle karşı karşıya.
İşte Ender Bey bu projeden söz etti. Ayrıca kilo konusunda ‘iyi’ ve ‘kötü’ gıdaları, alınması gereken önlemleri, yapımı kolay tarifleri de verdi.
Dünya gün geçtikçe şişmanlıyor, sağlıksızlaşıyor. Bu, sadece bol yiyecek ve şişman insanlar anlamına gelmiyor, aynı zamanda hastalıkların da dünya çapında artacağının sinyalini veriyor. Dünya sıralamasında Amerika, obezite konusunda şampiyon. Mississipi eyaletinde, her 3 kişiden biri obez, 2 kişiden biri de fazla kilolu.
Avrupa’da ise geçmiş yılların verilerine göre İngiltere, Portekiz ve Yunanistan kilo alma konusunda başı çekiyor. Son araştırmalara göre Türkiye bu listede hızlı bir yükselişe geçti. 2006 verilerine göre obezitede 18 yaş üstü fazla kilolu olanların sıklığı yüzde 31, obezite sıklığı yüzde 12. Oysa 2010 araştırmalarına göre, Türkiye nüfusunun yüzde 66’sı obezite tehlikesi altında.
Marmara, sosyo-ekonomik durumundan dolayı Türkiye’nin ‘en şişman bölge’si. Bu yüzdenin büyük bölümünü İstanbul’un iyi semtlerinde oturan, gelir düzeyi yüksek kişiler oluşturuyor. Ama gelir düzeyi düşük olanlarda da sağlıksız beslenme ve ucuz fast food yiyeceklere yönelme sık görülmeye başlandı. Bu da büyük tehlike.
Mücadele başladı
Amerika, büyük tehlikenin farkına vardı ve Amerikan Başkanı Barack Obama’nın eşi Michelle Obama himayesinde obeziteye karşı savaş başlattı. Amerika 10 yıl önce de sigarayı bırakma kampanyasına start vermiş, bu konuda yüzde 70 oranında başarı sağlamıştı. Sigaranın bırakılmasının ardından dünyanın en refah ülkesinde yiyeceğin ucuz, kolay elde edilebilir oluşu, porsiyonların büyüklüğü nedeniyle Amerika ciddi biçimde ağırlaşmaya başladı. 250 milyon Amerikalı, son 5 yılda 4 kilo almış olsa, felaketin boyutları zaten ortaya çıkıyor.
Türkiye’de de obeziteyle mücadele konusunda bir proje başlatıldı. Sağlık Bakanlığı, sağlık bilincini geliştirmek, yanlış bilinenler konusunda halkı aydınlatmak, karşılaşılabilecek hastalıklarda uygulanması gereken önlemler hakkında bilgi vermek için 81 ilde ‘Sağlık Anadolu’ adlı projeyi yürürlüğe koydu. 81 ilde, obezite, kadın ve çocuk sağlığı, kanser, kalp sağlığı, organ nakli ve göz konusunda tarama yapılıyor, halk bilgilendiriyor.
Konusunda uzman doktorların görev aldığı proje 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Başbakan Tayyip Erdoğan ve Recep Akdağ’ın katılımıyla Hatay’da başladı. Amaç; tadından ve dokusundan vazgeçmeden yöresel lezzetlerin kilo aldırıcı özelliklerini rotüşlamak ve sağlıklı hale getirmek. Uzmanlar, 1 yıl sürecek çalışmanın sonunda 81 ilden 81 obez hastayı seçip özel bir programla sağlıklı hale getirecekler. Bu çalışmalar her salı ve perşembe günleri 14:00-17:00 saatleri arasında halka açık konferanslar şeklinde yapılacak. Bu konferanslar TRT ANADOLU tarafından canlı yayınlanacak.
Ömür uzadı, kalite düştü
Dr. Ender Saraç bu konuda çok önemli bir noktaya parmak basıyor ve şöyle anlatıyor: Maalesef son 20 yılda doğan çocuklarda büyük sorunlar görülmekte; 11-25 yaşında kolesterol, selülit, fazla kilo, insülin direnci, düşük şeker, erken kıllanma, erken ergenlik, cilt ve hazım sorunları, alerjiler... Yani yeni nesil sadece şişman ya da obeziteye meyilli değil, hormonal hastalıklara da yatkın.
Geçmiş yıllarda sayılı şişman vardı ama şimdi gençler ve çocuklar şişman. Modern hayat, teknoloji ve şehirleşme, hayatımıza çok büyük artılar getirdi, büyük konfor sağladı. Yaşam kalitemizi ve standartımızı yükseltirken sağlık ve huzurla ilgili pek çok şeyi de hayatımıza getirdiler. Teknoloji elbette en iyi şekilde kullanılacak, nimetlerinden faydalanacağız ama onu doğayla uyumlu hale getirmeye çalışacağız.
Yaşlılık sorunlu olacak
1980’li yıllarda, toplumda beslenmenin ve yaşam kalitesinin kötüye gittiği 40’lı yaşlara gelenlerde kanser ve kalp hastalığının ortaya çıkacağı söylenirdi. 15 yıl sonra, 30’lu yaşlarda aynı riskler ortaya çıktı. Kötü beslenme, stres, fazla kilo, ekolojik dengenin bozulmasıyla oluşan kirlilik, GDO’lu ve hormonlu gıdalar, suni gübreler, yoğun parazit ilaçları, nadasın ortadan kalkması, tarlalardan çok ürün alma hevesi, denizlerin kirlenmesi, balık kalitesinin ve hayvancılığın bozulması, küresel ısınma, elektromanyetik kirlilik, gizli depresyon, hareketin azalması, doymak bilmeyip çok yiyen bir toplum haline gelmemiz, hastalıkları ve obeziteyi tetikledi.
Bugün artık 20’li yaşlarda gençler, hatta küçücük çocuklar bile kalp hastalıkları riskiyle karşı karşıya. Bildiğimiz şey şu: Yaşam süresi uzadı ama yaşam kalitesi bozuldu. Bugünün gençlerini ve orta yaşlılarını, ilerde sorunlu bir yaşlılık bekliyor. Avuç avuç ilaç içen, ağrıdan sızıdan yakınan bir toplum olacağız. Çünkü kimse eskisi gibi yaşamıyor. Eskiden odun kesen, otobüse, minibüse koşan, yürüyen, sağlıklı beslenen bir toplumduk. Şimdi ise Türk insanının fiziği değişti; Daha göbekli, beli kalın, yağ oranı yükselmiş bir toplum olduk.
Anne adaylarına büyük iş düşüyor
Büyüyen obezite tehlikesine karşı kişisel olarak önlem almak mümkün değil mi? Elbette mümkün, hatta şart. Bunun için de en büyük görev anne adayına düşüyor. Çünkü artık biliyoruz ki obezitenin temeli hamilelikte başlıyor. Anne, hamilelik sırasında karbonhidratı sık tüketirse, unlu mamüller, tatlılar, şekerli besinler yerse, doğacak çocuğunda obezite, kalp damar hastalıkları, hormon bozukluğu, alerjiler, sindirim sistemi sorunları görülme riski artar. Eğer çocuğunuz hayat boyunca ağır sporlar yapsın, iradesiyle savaşsın, mutsuz olsun istemiyorsanız hamilelikte kendinize dikkat edecek, hamur işi tüketmeyeceksiniz.
Hamilelik sırasında önlem alamamış olanların ise, çocuğunu 2 yaşına kadar doğru beslemesi gerekiyor. Çocuğunuzun hayatının şekillenmesinde, 2 yaşa kadar olan beslenmesi çok önemli bir yer tutuyor. Çünkü yağ hücrelerinin temeli bu yaşlarda atılıyor. Bu nedenle ilk 6 ayda anne sütü ve çok bilinçli miktarda verilen mamalarla çocuğu büyütmek şart. Çocukların ev tipi beslenmeye başladıkları dönemde de dikkatli olmak gerekiyor. Yemekler zeytinyağlı yapılmalı, bakliyat, sebzeler bolca tüketilmeli, yağsız hayvansal protein tercih edilmeli.
ZAYIFLATAN YiYECEKLER
Yeşil elma, tarçın, roka, tere, turp, maydanoz, taze soğan, taze sarımsak, tavuk etinin yağsız kısmı, beyaz etli balık, yağsız kırmızı et, pırasa, bamya, ıspanak, pazı, semizotu, mevsimin yeşil otları, çökelek peyniri, taze lor peyniri, dil peyniri, suda mozzarella, süt, yoğurt, yulaf ezmesi, tam buğday unu ve ekmeği, tam çavdar unu ve ekmeği, ceviz, kavrulmamış fındık, günkurusu kayısı, altın çilek, zencefil, zerdeçal, sarı leblebi, beyaz leblebi.
Herkes bu hesabı bilmeli
Hepimiz TC kimlik numaralarımızı biliyor ve onsuz işlem yaptıramıyorsak, sağlığını düşenen, uzun yıllar keyifli yaşamak isteyenlerin de bilmesi gereken bazı ölçüler var. Zayıf da olsanız, şişman da olsanız, bunları mutlaka bilmelisiniz. Özellikle de fazla kilonuz varsa, obezite sorunuyla boğuşuyorsanız bu ölçüleri hiç aklınızdan çıkarmayın, takipçisi olun... Beden kitle indeksi (BKİ): Vücut ağırlığının (kg), boy uzunluğunun metre cinsinden karesine bölünmesiyle hesaplanıyor. İdeal ağırlık ise ulaşılmak istenen BKİ’nin, boy uzunluğunun karesi ile çarpılmasıyla elde ediliyor. Diyelim ki; 80 kilo ağırlığında ve 1.80 boyundasınız...
Beden kitle indeksinizi şöyle hesaplayabilirsiniz: Önce boyunuzun karesini alın. 1.80 x 1.80= 3,24. Kilonuz olan 80’i, 3.24’e bölün. Sonuç: 24,69. İşte bu rakam, sizin beden kitle indeksinizi gösteriyor. Kilo vermek kadar beli inceltmek de önemli Hepimizin evinde mezura vardır. Mezurayı elinize alın ve belinizi ölçün. Kadınlarda göbek ve bel civarı 88’i, erkeklerde 94’ü geçiyorsa tehlike çanları çalmaya başlamış demektir.
Önlem almakta daha fazla gecikmeyin. Ciddi hastalıkların temeli, göbek ve bel çevresindeki yağlanma ile kendini gösteriyor. Kilo vermek için harekete geçin. Kendinizi sürekli kontrol altında tutmalısınız. Bel ve göbekten giden her santim, geleceğe yapılan en büyük yatırım. Bir de kalçanın bele oranı çok önemli. Eğer kalça bel oranı artıyorsa, yani bel kalınlaşarak gittikçe kalçaya yaklaşıyorsa yine sağlığınız için sorun olduğu sonucuna varmalısınız.
Kilo vermeyi başaramıyorsanız...
Kilo vermekte zorlanan, yaptığı tüm diyetlere rağmen istediği kiloya inemeyenler için bazı testler yapılıyor. Konunun uzmanı bir doktora başvurduğunuzda istenen rutin kan tahlillerinin yanında, Homa İnsülin direnci ve Hemoglobin A1C, tiroid antikorları, büyüme hormonu, vitamin B12 gibi bazı testler de isteyecektir. Ayrıca kilo vermekte direnç gösteren hastalara yeni nesil gıda tolerans testleri öneriliyor. Bu testler hücresel düzeyde, genetik eğilimleri ortaya çıkarıyor.
Eğer kilo vermemeniz nedeni tükettiğiniz besinlerden bazıları ise, bunları diyetisyen ya da doktor gözetiminde hayatınızdan çıkarıyor, sağlığınıza kavuşuyorsunuz. Ayrıca son dönemde daha sık kullanılmaya başlanan bir test daha var; ağız mukozasından alınan sürüntü ile genetik metabolizma tayini yapılabiliyor. Ağız mukozasından alınan sürüntü Amerika’ya gönderiliyor, sonuç 15 içinde geliyor.
Bu sonuca göre hastanın diyeti düzenleniyor. Sonuçlarda görüyoruz ki, o hastanın aslında yağı kesmemesi gerekiyor. Ya da hamur işi tahmin edildiği kadar zararlı değil. Veya öğreniyoruz ki ağır sporlar yapması sağlığı için sakınca teşkil etmiyor.
Vücuttaki fazla suyu atmak için
MALZEMELER: - 2 adet maydanoz sapı - İri bir tutam mısır püskülü - Bir tutam kiraz sapı
YAPILIŞI: Tüm malzemeyi 2 dakika kadar kaynatın, 4-5 dakika demlenmeye bırakın. Bu çayı sabah ve akşam birer fincan içebilirsiniz.
İştahı azaltan çay
İştahınızı engelleyemiyorsanız, ok hızlı ve aşırı miktarda yemekten korkuyorsanız hemen büyük bir fincan mate ve ıhlamur karışımı çayı için.
MALZEMELER: - 1 poşet mate çayı - İri bir tutam ıhlamur yaprağı - 1 büyük kupa su
YAPILIŞI: Malzemeleri 1 büyük kupa ölçüsündeki suda 2 dakika kaynatın. 3-4 dakika demlensin. İçine şeker eklemeden ılık, hatta sıcağa yakın ısıdayken, yemeklerden 10 dakika önce için.
Sağlıklı zayıflamak için
MALZEMELER: - Bir nohut tanesi kadar Sandalos sakızı (aktarlarda bulabilirsiniz) - Elma sirkesi ve su
YAPILIŞI: Sandalos sakızını ezin, ılık suyun içine sakızı ve elma sirkesini koyun. Sabahları aç karnına 1 bardak için.
(02.04.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)
<#comment>#comment><#comment>#comment>3<#comment>#comment>Hafta içi her sabah 08.30-10.00 arasında TNT'de 'Ender Saraç'la Sağlıklı Yaşam' programını hazırlayıp sunan Dr. Ender Saraç, Sağlık Bakanlığı'nın obeziteyle savaşmak için başlattığı yeni projenin kadrosundaki isimlerden biri.
Evet; Sağlık Bakanlığı bilinç geliştirmek, yanlışları anlatmak, önlemleri öğretmek için yurt çapında ‘Sağlık Anadolu’ projesine start verdi. Tam zamanında. Çünkü son yapılan araştırmalara göre Türkiye nüfusunun yüzde 66’sı obezite riskiyle karşı karşıya.
İşte Ender Bey bu projeden söz etti. Ayrıca kilo konusunda ‘iyi’ ve ‘kötü’ gıdaları, alınması gereken önlemleri, yapımı kolay tarifleri de verdi.
Dünya gün geçtikçe şişmanlıyor, sağlıksızlaşıyor. Bu, sadece bol yiyecek ve şişman insanlar anlamına gelmiyor, aynı zamanda hastalıkların da dünya çapında artacağının sinyalini veriyor. Dünya sıralamasında Amerika, obezite konusunda şampiyon. Mississipi eyaletinde, her 3 kişiden biri obez, 2 kişiden biri de fazla kilolu.
Avrupa’da ise geçmiş yılların verilerine göre İngiltere, Portekiz ve Yunanistan kilo alma konusunda başı çekiyor. Son araştırmalara göre Türkiye bu listede hızlı bir yükselişe geçti. 2006 verilerine göre obezitede 18 yaş üstü fazla kilolu olanların sıklığı yüzde 31, obezite sıklığı yüzde 12. Oysa 2010 araştırmalarına göre, Türkiye nüfusunun yüzde 66’sı obezite tehlikesi altında.
Marmara, sosyo-ekonomik durumundan dolayı Türkiye’nin ‘en şişman bölge’si. Bu yüzdenin büyük bölümünü İstanbul’un iyi semtlerinde oturan, gelir düzeyi yüksek kişiler oluşturuyor. Ama gelir düzeyi düşük olanlarda da sağlıksız beslenme ve ucuz fast food yiyeceklere yönelme sık görülmeye başlandı. Bu da büyük tehlike.