‘Yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiş anası babası’ cümlesi onun hayat hikayesi. Üniversiteyi kazandığı gün annesi ‘Devlette bi iş’ dileğiyle uğurlamış oğlunu.
Ne de olsa devlet baba güvencesi. Sigorta var, düzenli maaş var. Bitirsin okulunu, önce askerlik, sonra da mürüvvet. Hayali oğlu olmuş anacığının. İlk dönem bitmiş, ama gelecek dönem var. Para gerek. Kendisinin dizilerden tanıdığı bi dünyayı inşa etmek için kalkmış küçük şehrinden koca İstanbul’a gelmiş.
O rezidansta oturacak yaşıtlarının, onun bi ayda kazandığı paranın 5 mislini harcadıkları bi gecenin ortasında çalışırken, bindiği asansör 32. kattan yere çakılıyor. Suretleri ayrı kaderleri aynı 9 kişiyle birlikte.
Memleketin fıtratı, ‘Sektörel vaka’ diye geçmiş kayıtlara. Yeni, büyük, güçlü hormonlarının gün aşırı enjekte edildiği Türkiye’nin çürük ‘asansörü’yle ölüme yolculuk etmiş delikanlı. O esnada şu diyalog geçmiş biri gazeteci iki kişi arasında
- Daha çıkmadın mı?
- Gazetedeyim?
- N’oldu?
- Rezidans inşaatında asansör çakılmış
- Hmm ölen fazla sanırım
- Anlamadım
- 1 ya da iki işçi ölseydi şu an burdaydın
- Anladım
Şişli'de inşaatta asansörün zemine düşmesi sonucu hayatını kaybeden 10 işçiden 21 yaşındaki Hıdır Ali Genç’in annesi Songül Genç...
Faili meçhul cinayet
Tüm hafta bulaşık, yemek, ütü, çocuklar, çarşı alışverişi ile geçmiş. Karşı komşunun mutfağında bi Türk kahvesi içimlik ‘oh’larla çıkılmış dört duvarların arasından. Sonra tekrar ‘dünyaya’ dönülmüş. Akşam yorgun argın ruhlar televizyon karşısına dizilmiş. Villasındaki havuzun önünde gece sevgilisiyle öpüşen uzun bacaklı güzel kadının topuklu ayakkabısının kırmızılığına takılmış kadınlığı. Yan kanepedeki ‘prensi’ne bakmış, çok olmuş zaten yorgunluktan sızalı... Sonra bi bakmış ekrandaki ‘rüyası’ da haftaya kalmış. Rüyadan ona kalan kırmızı topuklularla, gecenin sessizliğinde hiç ses çıkarmadan mutfağa kadar salınarak gitmiş. Yarın ‘güzel gün’.. pazar... Gündüzden hayli yorulmuş ama tüm donanma hazır sefere çıkmaya. Dolma, köfte, piyaz, meyve suları, börekler, çörekler ... hepsi tamam. Çocukların odasının kapısını aralamış. Kırmızı topuklu çıkmış işte o an ayaktan. Huzur, endişe, aşk hepsi toplanmış arkasında, yalınayak seyretmişler kısacık bi süre çocukların mışıltısını.
‘Teknik olarak...’
Uzanmış yatağa, yine gelmiş ‘oh’un sırası. Ertesi gün koca, çoluk çocuk çıkılmış dört duvardan. Önce hızlıca mangal için yer aramış koca, kendisi de ferah ferah sermiş örtülerini toprağa. Sağına soluna bakmış, “Tanıdıklar da var” demiş zihnini gülücük kaplamış. Yine bi koşuşturmaca, ama bugün pazar ‘güzel gün’. Herkes bir arada. Çocuklar çığlık çığlığa neşeden, ama dünün aksine o sesleri hiç duymuyor. Yeniliyor, içiliyor. Ardından demli bi çay, yine sıra ‘oh’ta. Kızın saçı açılmış, başka bi şefkatle topluyor saçlarını yavrusunun. Gözleriyle iki dakka kocasını seviyor, okşuyor. Güneş az kaldı batacak, ‘dünya’ya dönecekler. Ama o biliyor ‘saniyelerin’ keyfini, kıymetini. O yüzden sakince mutlu. Sonra birden hayatı gözünün önünde sular altında kalıyor. Giden hayatı ertesi gün manşet oluyor. “Baraj kapağı açılmış.. Teknik bi vakaymış. Orası yasak bölgeymiş.” diyor yetkililer sıra sıra. Faili meçhul cinayete kurban gidiyor hayatı. Ölüm ise dimdik hayatta...
Siirt’de Botan çayı üzerindeki Alkumru Barajı’nın kapakları açıldığında boşalan suyun altında eşini, 6, 8 ve 10 yaşındaki üç kızını kaybeden kadın.
Milli soru: Katil kim?
‘Katil kim’ bu ülkenin milli sorusudur. Faili meçhul da fıtratıdır. Eskisinin yenisinden farkı da hormon oranıdır. Yeni Türkiye’nin başbakan yardımcısı halka bu çürümüşlüğü, ‘Bu ülkede son zamanlarda garip olaylar oluyor’ diye doğa üstü paralel güçlere mal ede dursun... Siz boşverip Albert Camus’a kulak verin: ‘Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.’ İyi pazarlar Türkiye... Bi de haddim olmayarak küçük bi tavsiye: Hormon kalbe ve beyne zararlıdır.
Hormon zehirlenmesi
Soma’da madende 301 insan ölüyor. Dönemin Başbakanı Erdoğan, zaman makinesine girip 1800 yıllara intikal ediyor. İngiltere’deki maden facialarından örnek veriyor, 2014’ün ‘Güçlü Türkiyesi’ne... Ve devam ediyor “Bunlar sürekli olan şeyler. Bu işin fıtratında var” diyerek. Fıtratında insanlık olan bi grup, kanı donmuş bi şekilde bu sözlerin ‘montaj’ olma olasılığına inanmaya kadar sürüklüyor vicdanını, kendi insanlığının direnişini veriyor. Yeni Türkiye müritleri sırayla tekrarladıkları ‘Acımız büyük’ cümlesinin 1 saniyelik okunuşundan sonra durmaksızın hükümetimizin ne kadar güçlü, planlı, programlı, vicdanlı, çalışkan olduğunu anlatıyor mikrofonlara. 301 insan bi anda ülke gücümüzün içinde kaybolup gidiyor. Aradan 5 ay geçiyor, Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in “301 insana mezar olan madene ‘Güvenlidir” raporu veren müfettişler hakkında soruşturma izni vermediği ortaya çıkıyor. Aynı saatlerde memleketin dört bir tarafından Türkiye’ye yeni hormon ejekte ediliyor.
Bence bu pazarı böyle bitirelim....
“kırılmadık yerin kalmadıysa
hava al
sonra azdan onardığın yer olacaktır
ama alçılı yere fısılda tekrar kırılacağını ki
umut ziyan olmasın”
Çağrı ERDEM
Bu dizelerin sonuna bence ‘kendi cennetim’ ‘geyikli gece’ yakışır...
“Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak”
Turgut UYAR