Elif YılmazÇok zoruma gidiyor

HABERİ PAYLAŞ

Çok zoruma gidiyor

Eylemlerin ne kadar haince, eylemcilerin de ne kadar hain olduğunu anlatmak için Gezi Parkı’nda ağaçlarla röportaj yapacak kadar kendinden geçmiş biri, tedavi altına alınmadığı, aksine ‘parlak gazeteci’ kadrosunda çalıştırıldığı bir ülkede yaşıyoruz.

Hadi biz ne yalan söyleyeyim alıştık. Deri pantolonlu erkeklerin, türbanlı kadının üzerine işediği, penisleriyle kadını dövdüğü gibi sapıtık fantezilerini haber yapanların köşebaşlarını tuttuğu ülkeyiz neticede.

Ama keşke kol kırılıp da yen içinde kalaydı. Hastanelik bir vakaya, hiç olmazsa yurt dışı yasağı falan koyulaydı. Hiç değilse rezaletimiz ‘yerli-milli’ olaydı.

Haberin Devamı

Alman TV’sinin kapısına dayanıp, “Bakın, basın özgürlüğü olsaydı elleri cebinde olan kişi bana kahve ısmarlardı” diye anons yapılamasaydı.

Derdim bu adam değil. Bana, en fazla Sadettin Teksoy’lu zamanları özlemle hatırlatıyor o kadar.

Ama bizim trajedimize, dünya, komedi muamelesi yapıp kahkahalarla gülüp eğleniyor ya...

İşte bu benim çok zoruma gidiyor.

Beceremiyorsanız bizim yöneticiyi gönderelim

İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde ne güzel laflar edildi. Dinlerken insan mest oluyor.

“Ölen de öldüren de Müslüman. Bu kanı durdurmalıyız. Mezhepçiliğe karşı durmalıyız... Kadınların dertlerini anlatabileceği platformlar oluşturmalıyız” vs. vs...

Sanırsın ki, Ortadoğu bataklığının sorumlusu zirvede baş köşeye oturtulan adamlar değil, ‘paraleller.’ Zirvenin ağababası, Suudi Arabistan’a bakmak bile, bu şiir gibi sözlerin lafta kalacağının garantisi. Niye mi?

Adamların ülkesinde insan hakları sıfır. Kadın hakları sıfırın altı. Ayrıca, dünyanın en büyük silah ithalatçısı olan ülkeden barış mimarı olmasını ben değil Pollyanna saftiriği bile beklemez.

Üstelik, görmemişliğin kitabını yazacak kadar şatafat merakları bile, dünyaya karşı zerre sorumluluk duymadıklarının kanıtı. Ama para onlarda.

Öyle büyük bir para ki bu, tüm ayıpları şak diye örtüyor.

Bu arada mezhepçiliğe ateş püskürülen zirvede, Şii İran ‘terörizme destek vermek, bölge içişlerine karışmakla’ suçlanıp kınandı.

Yukarıda anlattığım tablonun yanı sıra, acaba Kral’ın iktidarının burnunu sokmadığı yer mi var Ortadoğu’da. Bakınız Yemen!

Haberin Devamı

Bize gelince...“Şam’a gidip Emevi camiinde namaz kılacağız” diye bas bas ben bağırmıyordum.

Neticede; zulmün, kanın, gözyaşının asıl kaynağını konuşmadığınız, hesaplaşmadığınız zirvenin apartman toplantısı kadar bile hükmü yok.

Ayrıca, apartmanda bile aidat toplamak bu kadar tantanalı olmuyor. Ha onu da beceremiyorsanız; bizim yöneticiyi gönderelim. Kendisi emekli, vakti de bol. Rica ederiz üç günde mevzuyu çözer.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu

Cuma günü İstanbul’da İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde ‘Terörizme destek veriyor’ diye kınanan İran’ın lideri Ruhani, ertesi gün Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda 21 pare top atışıyla karşılandı.

Akşam da ‘işbirliği’ kararı çıktı. Pes!

Diplomasi tamam iki yüzlüdür de. Ne bileyim; hiç değilse ‘Bütün dünyaya umut verdik’ diye övündüğünüz zirvenin az buçuk inandırıcı olması için imzaladığınız ‘kınama bildirisinin mürekkebinin’ kurumasını bekleseydiniz.

Haberin Devamı

Çok yaşa Kral

İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinin ağır konuğu Suudi Kral Salman’dı. Hani bundan önceki öldüğünde ülkece yas tuttuğumuzun yerine gelen.

Yeni Kral’ın durumu da pek iç açıcı değil bu arada. İki karışlık merdiveni bile çıkamayıp Erdoğan’ın yardım ettiğini düşünürsek...

Kendi ülkemin katledilen insanları için milli yası çok görürken, 30 günde 70 insanı şehit verirken, uzun lafın kısası; kan-ter içinde günler yaşarken...

Dileğim şu ki; Kral çok yaşasın. Çünkü, önceki gibi bir ‘milli yası’ bu kez asla kaldıramayacağım.

NEFES...

Bu hafta insanlık için küçük, ama kendim için büyük bir adım atıp konsere gidebildim.

Benim gibi, her şeyi erteleme konusunda ihtisas yapmış bir kişiliği baştan çıkartan motivasyon ise 82 yaşındaki bir devdi.

Caz müziğin Grammy’li saksafoncusu Wayne Shorter ekibiyle İstanbul’a geliyordu. 2001’deki konserine gidememiştim ve bunu da kaçırırsam sanki bir dahası olmayacaktı.

Bu kez, ertelemek konusundaki sayısız pişmanlıklarıma bir tane daha eklemek istemedim. Okulu, kırmış velet mutluluğunda konsere gittim.

Tam kelebek moduna girmişken kapıdaki yoğun güvenliği ve TOMA’yı görünce zınk diye kaldım. Karnımda uçuşan kelebeklerin ömrü, bilindik yaşam sürelerinden daha kısa oldu.

Hayatımızın bir parçası haline getirilen huzursuzluk içime tekrar çöktü. Kapıda arkadaşımı beklerken dinlemeye geldiğim adamı düşündüm.

Yaptığı müziğin felsefesini “Bana göre hayat daha insancıl olabilmenin yolunda kat edilen evrelerdir.

Amacımız yaşam sanatının inceliklerini ortaya koymak” diye anlatan sözlerini hatırladım.

Az sonra içeride, nefesiyle dünyaya hayat sunan bu adamı dinleyecektim. Ama dışarıda hayata, ölüm ve kandan başka bir şey sunamayacakların yarattığı havayı soluyordum.

Derken içeri girdik ve kabus bir anda bitti. Cazın devi, hayal gücünü nefesiyle notalara döktü. Yaşattığı hisse ad koyacak olursam şayet, “İnsan denilen okyanusa keşif dalışı” derim.

Konserden çıktıktan sonra dışarıda yine aynı karanlık vardı. Ama sallamadım. ‘Ne özlemişim’ diyerek nefesimi derin derin içime çektim.

Bir baktım ki, kelebekler karnıma geri dönmüş.

BAHAR KEYFİ

Yeşil gördüğünüz yere koşun. Açın müziği. Çayıra çimene boylu boyunca uzanıp Spotify’a bağlanana benden de 6 şarkı tavsiyesi...

HİNDİ ZAHRA - At The Same Time

ASAF AVİDAN - Ode To My Thalamus

PAOLO NUTİNİ - Candy

REDD- Kalpsiz Romantik

FLEETWOOD MAC - Dreams.

NINO ROTA - La Dolce Vita (finale)

HAFTANIN MAĞDURİYETİ

Vodafone Arena’nın ‘resmi açılışı’ için stadın dış cephesine Atatürk, Erdoğan ve Davutoğlu’nun fotoğrafının bulunduğu posterler asılmıştı.

Erdoğan ile Davutoğlu’nun posterleri rüzgar sert esince katlanarak kapandı.

Bunu gören bir kısım medya, jet hızıyla “Erdoğan ile Davutoğlu’na büyük saygısızlık” diye haber yaptı.

Böylece, ‘Tabiat Ana’ da yandaşın atarından nasibini aldı. Kendileri de böylece, bir haftayı daha mağduriyetsiz kapatmamış oldu.

Tebrikler...

Haftanın şöhreti

Twitter’da 140 karakterle, bir anda binlerce kişi sizi ‘tanıyabiliyor.’ Kimi zaman övgülerle, kimi zaman yergilerle.

Bazen de işin dozu hayli kaçıyor, lince uğruyorsun. Bu şekilde kısa süreli de olsa bir tür ‘üne’ kavuşuyorsun.

Bu hafta ünlü olan isim de; Tuna Kiremitçi’ydi. “Twitter, yanına yaklaşamayacağı kişilerle direkt iletişim kurabilmenin şokundan delirmiş insanlarla dolu” twiti gün boyu konuşuldu.

İşiyle yanına bile yaklaşamadığı yüzlerce insan kendisiyle iletişime geçti. Umarım, bu yoğun iletişim yüzünden şoka girip delirmemiştir.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder