Bu hafta bir fotoğraf gördüm, saniyesinde gözlerim doldu. Kalbim ısındı.
Aynı anda canım da çok yandı...
Evet inanılmaz ama; bunların hepsi birkaç saniye içinde oluverdi.
Belki güleceksiniz; ama yine de anlatacağım: Kanal D’deki ‘Renkli Sayfalar’ bu perşembe ‘Bizimkiler’ dizisinden Cemil’i ve eşi ‘Sevim’i ağırlamış.
Ben ikisini bir arada görünce bir mutlu oldum anlatamam.
Kapıcı Cafer’i, yönetici Sabri Bey’i, Katil’i, Muhasebeci Ergun’u ve daha neleri hatırladım.
Özellikle, pazar günleri bizim eve getirdikleri neşeyi...
O zamanları nasıl özlediğimi farkettim. Burnumun direği sızladı. Utanmasam ağlardım.
“Koş Sevim koş, n’olur koş” diye avazım çıktığı kadar bağırıp ikisinden de yardım isteyesim geldi.
Sanki; zamanda kaybolup giden o neşeyi saklandığı yerden, ‘Bizimkiler’ bulup getirecekti. İşte böyle oldu, komik mi?
1 Mayıs’ımız kutlu olsun
Emeğin sözde değil özde değerine kavuşacağı günler dileğiyle, 1 Mayıs’ımız kutlu olsun.
Tarihte 1 Mayıs
Yıl: 2012 Erdoğan (dönemin başbakanı):
“Türkiye genelinde 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü tam bir bayram havasında kutladık. 32 yıl aradan sonra dün Taksim Meydanı 100 bini aşkın işçiyi, memuru ağırladı.
Taksim’de tarihi bir gün yaşandı. Taksim Meydanı’yla ilgili verilen karar AK Parti iktidarına nasip olmuştur. ”
Yıl 2014 Erdoğan (dönemin başbakanı):
“Taksim’den ümidinizi kesin.Taksim ısrarına hiç kimse kusura bakmasın iyi niyetle bakmayız. Çıkıyor sendika başkanı ‘Burası kutsalımızdır’ diyor. Nasıl bir kutsalsa?”
Mesele; şahsiyet değil onurumuz!
TBMM’nin başkanlık koltuğuna oturtulan İsmail Kahraman, açık açık laiklik karşıtı olduğunu ifade etti.
Tepkiler yükselince; AKP yöneticileri sıraya girip ‘Laikliğin ne kadar değerli’ olduğunu anlattı.
Ama hepsi itinayla şunun da altını çizdi: Bu şahsi fikridir.
Hayır kardeşim! Kendisi Meclis sıralarında ya da evindeki koltukta oturup bu sözleri sarfetseydi şayet, mesele kendi şahsıyla sınırlı kalırdı elbet.
Asıl şunun altını itinayla çizmek gerek: O koltuk, kimsenin babasının çiftliğinden gelmedi. O koltuk, sembolize ettiği değerlerle bu ülkenin demirbaşıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşı laiklik ilkesine karşı olan bir şahıs, bu demirbaşta asla o-tu-ra-maz! Çünkü... Burada söz konusu olan, birilerinin şahsiyet sorunu falan değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin onurudur!
'ÖZGÜRLÜKÇÜLÜK' KÂBUS OLDU
Memlekette laiklik tartışmasından kıyamet koparken, Başbakan Davutoğlu, iki gün bekledi. Sonra topa girdi. Ve bu kez de, ortaya ‘Özgürlükçü laiklik’ diye bir şey attı.
Bildiğiniz gibi; AKP hükümeti, evrensel değerlerin önüne ‘ultra’ bir şey eklemeden rahat edemiyor.
Demokrasinin başına gelenleri bir düşünün. Ağır aksak ilerleyen demokrasimize ‘ileri’ motoru taktılar.
Hızlı tren faciasına döndü hayatımız.
‘Özgürlükçü Anayasa’ diye tutturdular. Ama millet, mevcut Anayasa’daki en temel demokratik haklarını bile kullanamaz hale geldi.
‘Normalleşme’ deyip deyip durdular...
Huzurevinde TOMA ile tanışma günleri düzenleyecek kadar anormalleştik... Sulh yerine ‘sıfır sorun’ dediler, maşallah saç başa girmediğimiz komşumuz kalmadı.
Şimdi bu manzaraya şöyle bir bakıp, geriye doğru yaslanın. Gözlerinizi kapatıp laikliğin başına ‘özgürlükçü’ sıfatını koyun.
Gördünüz di mi, kâbus gibi...
Eli kulağındadır
Görünen o ki; İsmail Kahraman vasıtasıyla laiklik tartışmaya açıldı. Geçen 14 yılda yaşadıklarımızdan memleket olarak bu konularda artık şerbetliyiz.
Kamuoyunun önüne hassas değerler böyle bir anda getirilir. Nabız ölçülür. Sonra nabza göre şerbet verilir.
Ya adım atılır, ya sotaya yatılır. Şimdilik konu, geriye itildi. Ama emin olun, mutlaka bir şeylerin eli kulağındadır.
Biz bu filmi gördük başka kapıya
Halk oyunları oynayan kızlı erkekli ekibe ‘Bunun adı zina’ diyen müdür yardımcısını bünyende koru kolla...
Anaokuluna gidip ‘Değerler eğitimi’ adı altında abuk sabuk şeyler anlatıp, 6 yaşındaki sabiye ‘Ölmek çok güzelmiş. Ölmek istiyorum anne’ cümlesini kurdurtmayı başar...
‘Dindar nesil yetiştireceğiz’ azmiyle, kafasına takacağı renkli tokayı bile seçmeyi yeni öğrenen ilkokul çocuğuna türban takılmasına göz yum.
Birileri bunları yazınca da “28 Şubat gazeteciliği yapıyorsunuz” diye yaygara kopar.
Din düşmanı ilan et! Hedef gösterip, linç ettirmeye kalkış. Oldu!
Biz bu berbat filminizi defalarca gördük. Siz bu filmi gidin, milletin zekasıyla ‘Cumhuriyetçi teyze’, ‘Endişeli modern’ diye dalga geçen entel tayfasıyla seyredin.
Onlar ne hikmetse seyretmelere doyamıyor çünkü. Filmden çıkın dertleşin. Ne bileyim; ‘Laiklik nasıl olmalı, nasıl olmamalı’yı tartışın mesela.
Sonra milletin arkasından ‘Darbeci’, ‘Kemalist’ vs...
Aklınıza ne kadar uyduruk tanım geliyorsa, gıybet yapıp, birbirinize şöyle bir demokrat kesesi atın. Rahatlayın...
Gerçi o entelleri biliyoruz, bir süre sonra ayılıp; ‘Kandırıldık’ diye bu filmin ağlak eleştirisini yazacaklar ama, olsun...
En azından stresinizi atarsınız.
Sorun klor miktarında
Adil Gür’ün araştırma şirketi anket yapmış, Türkiye’de ‘En Güvenilir Gazete’nin Sabah olduğu sonucuna ulaşmış.
Bu arada Sabah, iftira olduğu tescillenmiş Kabataş mevzusunu montaj fotoğrafla manşet yapıp, iç savaş çıkartacak bir yalanı, gerçek diye halka sunan gazete.
‘En Yetenekli Gazete’ diye seçilse hiç itirazım olmazdı. Nihayetinde gördük ki; olmayanı oldurmak gibi bir yeteneğe sahipler.
Hatta olanı göstermemek konusunda da gayet becerikliler.
Mesela... Bursa Ulu Cami’de 26 Nisan’da canlı bomba patladı. Tüm Türkiye’nin yine yüreği ağzına geldi. Ertesi gün, 1. sayfalarında olayla ilgili tek satır konulmadı. Niye? Sanırım, halkımız kendini güvende hissetsin diye...
Yangın yerine dönen memlekette, Norveç’te çıkıyormuş gibi yayın yapmanın adı ne zamandan beri ‘güvenilirlik’ oldu ki! Bence havuz medyasını temizlemek için bu kadar fazla klor atılmasın. Görüldüğü üzere, yan etkisi bulaşıcı şuur kaybı.
Orman kanunu
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, yargıya güvenin yüzde 70’lerden, 30’lara düştüğünü söyledi. Ne acı!
Adalete güvenini yitirmiş bir toplumda ne can, ne mal, ne hak-hukuk güvenliği kalır.
Adalet sistemi, kimin gücü kime yetiyorsa şeklinde işler. Kısaca, iktidar istediği kadar “Özgürlükçü anayasa yapacağım” diye anlatsın dursun.
Şartlar böyle giderse, zaten ülkede geçerli olacak tek anayasa, orman kanunudur!
Troller de aydınlansın
Kut’ül Amare, Osmanlı’nın son döneminde İngilizler’i Irak’ta ağır yenilgiye uğrattığı 1. Dünya Savaşı’nın en önemli muharebelerinden biriymiş.
Ben bilmiyordum.
Hükümet sayesinde öğrendim. İyi de oldu. Sağ olsunlar.
Bilgi kıymetlidir.
Ancak; bu yıl dönümü vesilesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan “Tarihimizi 1919’dan başlatan anlayışı reddediyorum” diye isyan edince, “Ce ha pe zihniyeti, bize Osmanlı’yı unutturmaya çalışıyor” diye taarruza geçen AK trolleri aydınlatmak da farz oldu.
Çünkü gaza gelip, yine cahil cahil, boş beleş atmasınlar.
Evet troll hanımlar, beyler; Bu zafer Türkiye’de ‘Kut Bayramı’ olarak kutlanırmış.
1952’de NATO’ya girilince İngilizler’in isteği üzerine kaldırılmış.
Bu rezalete de onay veren iktidarın başında bilin bakalım kim varmış?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘milli iradenin yılmaz savaşcısı’ olarak defaatle övdüğü Adnan Menderes.
O yüzden sağa sola saldırırken, işkembe-i kübradan atmayın, biraz temkinli sallayın.