Volkan'ın hiç bir topa hamle yapmamasını, hatalarından sonra sağa sola bağırmasını, ya da yaramaz çocuk gibi önüne bakmasını, Lugano'nun hırçınlığını, Roberto Carlos'un artık bitsede gitsem tavırlarını, Vederson'un kapasitesinin bu olduğunu ve bu kapasitenin gönlümüzdeki Fenerbahçenin çok altında olduğunu, Guiza'nın futbolcu olmadığını, Cristian'ın sadece isteneni vermesi ve fazlasını henüz yapmamasını. Selçuk'un uzun zamandır oynamadığını ve arasıra maç yüzü görmesi gerektiğini. Mehmet Topuz'un hala bekleneni verememesini, Gökha'nın devamlı performansının düştüğünü, Bilica'nın ani çıkışlarında arkayı boş bıraktığını, Kazım'ın son derece laubali tavırlarını, Emre'nin istikrarsızlığını, Andre Santos'un Kazımla fazla takıldığını ve milli takımdan düşecek performans sergilediğini, Semih'in beklemekten artık beyaz sakal çıkaracağını...
Top rakipteyken de futbolun oynandığını, koşmak basmak gerektiğini, haraketli oynayıp sadece topu beklememek gerektiğini, bacakların boşa koşacağına topu hızlı çevirmek için kullanılabileceğini, hiç bir taktiksel ahenk olmadığını, yılmadan pes etmeden mücadele etmek gerektiğini, artık duran toplardan da gol atamadığımızı, hem saha içi hem de saha dışı takımın disiplininin düştüğünü, motive ve konsantre olunduğunda maç kazanıldığını kimse görmüyor mu acaba?
Ha bu arada Uğur Boralı gören var mı?
Maçtan önce Fenerbahçe için üç, Beşiktaş için ise iki haftalık bir ara vardı. Gözüken o ki Beşiktaş bu iki haftalık devreyi verimli geçirirken, Fenerbahçe için üç hafta fazla gelmiş. Takım devre arası havasına girmiş ve futboldan uzaklaşmış. Muhtemelen bu uzaklaşmayı göremeyen teknik ekibin bir de üzerine maç motivasyonunu ekleyince takım dağılmış ve bir iki pozisyon dışında tüm maç hiçbir olumlu hareket yapamamıştır.
Bunun yanında da Beşiktaş’ın hızlı, ayağı pas yapan ve top Fenerbahçe’deyken rakibi oynatmayan futbolu onları galibiyete götürmüştür.
Fenerbahçe maçın ilk 20 dakikasında motivasyon eksikliği sinyalleri verdi. Fakat ilk devrenin sonuna doğru toparlandı, oyuna ağırlığını koymaya başladı ve hatta Alex’in direkten dönen frikiği gol olsa maçın neticesi çok farklı olabilirdi.
Beşiktaş çok akıllıca ikinci devreye hızlı girip hemen golü bulmaya çalıştı. İlk 10 dakikada da bunu başardı. İbrahim’in soldan kesmesi ve Fink’in topun gelişine çok güzel vurması hepimize çok keyifli bir gol seyrettirdi.
İlginçtir ki Fenerbahçe bu golden sonra oyunu bıraktı. Maçın bundan sonraki bölümü neredeyse atak defans takım antrenmanı havasında geçti. Zaten ikinci gol de hemen sonra gelince ipler iyice koptu.
Volkan’ın hiçbir topa müdahale etmemesi, Emre’nin sinirli ve futbol dışı hareketlerine ve Kazım’ın disiplinsizliğine bir de Gökhan’ın, Baroni’nin ve Santos’un oyundan düşmesi Fenerbahçe’ye bu sonucu getirdi.
Beşiktaşı tebrik ederim. Herkesi şaşırttı. Benim bu maçla ilgili daha fazla şaşırdığım bir olay vardı; Beşiktaş kulübünün başkanı, Yıldırım Demirören’nin maça gelmemesi. Hiçbir hafta maçı kaçırmamaya çalışan bir başkanın Fenerbahçe gibi önemli bir maçta olmaması, taraftarla arasındaki kırgınlığın ne boyutta olduğu gösterdi. Her ne olursa olsun hala başkanlık koltuğunda oturan biri bu maça mutlaka gelmeliydi.
Maçın sonucu ne olursa olsun takımının arkasında olan Fenerbahçe taraftarına buradan teşekkür ederim.
Daum mevcut futbolcular itibariyle çıkartabileceği en iyi kadroyu çıkartmış. Fenerbahçe kazanmak istediğini daha maçın başındaki hareketli, boşa kaçan, hızlı ve ayağa pas yapan futboluyla gösterdi. Sahada gerçekten hem fizik olarak güçlü, hem de iyi motive olmuş bir takım vardı. Fenerbahçe'nin attığı gole kadarki oyun, Galatasaray maçını anımsatır bir haldeydi. Santos'un kıvrak sıyrılışıyla (hakem Fenerbahçe aleyhine faul verse, kimse bir şey diyemez) öne geçen Fenerbahçe, golden sonra klasik olarak rehavete kapıldı ve yavaşladı. Fenerbahçe'nin bir süredir gol attıktan sonra üstüne yatma eğilimi var. Genelde de bundan sonra gol yiyorlar. Dün de aynen böyle oldu. Diğer maçlardan farkı, yenen golün ilk yarıda olması ve ikinci yarıda telafi şansının bulunmasıydı. Artık birinin bunu görüp bu işe bir dur demesi lazım.
Yenen golde rakibin yaptığı ortaya Bilica'nın kafayla topu kornere atması veya Volkan'la konuşup, onun da çıkıp topu alması gerekirdi. Golde Volkan'nın fazla yapabileceği bir şey yoktu. Ancak Volkan maç boyunca neredeyse hiçbir topa da hamle yapmadı.
Futbolcular belli ki devrede 'fırça' yemiş olmalı ki, ikinci yarıya tekrar motive olmuş başladılar. İkinci ve üçüncü goller geldikten sonra zaten rakip dağıldı. İkinci golde Alex'in frikik ortasına bütün takımın senkronize koşması bu pozisyonun çalışılmış olduğunu gösteriyor. Alex'in attığı golü ayakta alkışlamaktan başka yapacak bir şey yok.
Daum'un Emre'nin sakatlanma ihtimalini göze alarak, onu çıkartıp Özer'i sokması isabetli bir karar olmakla birlikte, maçta fazla varlık göstermeyen Mehmet'i oyundan alıp, Kazım'ı sağa çekip, Guiza'yı forvete koyması daha doğru olurdu. Guiza her zamanki gibi kötü bir maç çıkarttı. Gol atmayı geçiyorum, bir futbolcu bu kadar mı sırıtır. Hiç verimli olmadı.
Defansta yapılan bir iki ufak hataya rağmen başta Lugana ve Gökhan olmak üzere hepsi iyi oynadı. Kazım'ın forvet oynaması doğru bir karardı ancak kanat oyuncusu özelliklerinin ağır basmasından ve rahat oyun tarzından dolayı takıma tam entegre olamadı. Maçın başında çok ofsayta düştü.
Gerek tekniğiyle, gerek oyun zekasıyla Alex, Fenerbahçe tarihine altın harflerle yazılmalı. Lugano ve Gökhan'ın müthiş mücadeleleri ve Emre'nin orta sahada oyunu doğru yönlendirmesi, Fenerbahçe'nin maçı kazanmasındaki en büyük etkenlerdi. Son bir aydır, performansıyla eleştiri konusu olan Santos kişisel çabasıyla yarattığı pozisyonu gole çevirdi. Güzel bir maç çıkarttı, umarım çizgisini daha da yukarı taşır.
Takımı önemli maçlara iyi hazırlayan Daum ve ekibini tebrik ederim. Lütfen atılan ilk golden sonra takımın rahatlamasıyla yenen gollere de bir çare bulsunlar.
Fenerbahçe – Galatasaray maçlarından evvel kağıt üzerinde ne yazılmış olursa olsun, en önemli faktör, futbolcuların maça nasıl hazırlandıklarıdır. Hem fiziksel olarak formda, hem de konsantre olmuş takımlar fark yaratırlar.
Derbide de aynen böyle oldu. Fenerbahçe kaya gibi sert, arzulu ve çok konsantre oynadı. Galatasaray ise yumuşak, isteksiz ve dağınıktı. Böyle olmasının ana sebebi geçmiş 9 yılın ağırlığını kafalarından silememiş olmaları. Zaten daha maç başlamadan evvel çıkan gerginlik de bunu çok net bir göstergesi.
Galatasaray basit top kayıplarıyla Fenerbahçe’nin oyunu rahatlıkla kontrol etmesine izin verdi. Daha birinci dakikadan Baros’un Emre’yle girdiği pozisyonda sakatlanması, Galatasaray’da moralleri bozdu. Bir futbolcunun kafası rahat değilse iyi performans vermesi beklenemez. 10. dakikaya geldiğimizde bir şansızlık olmadığı sürece Fenerbahçe’nin maçı kazanacağı belliydi.
Christoph Daum maç öncesinde ve sırasında yaptıklarıyla ve Frank Rijkaard yapmadıklarıyla maçın kaderini değiştirdiler. Hakemin iki tarafın da basit pozisyonlarına çaldığı düdükler olmasaydı maç daha erken farka bile gidebilirdi.
Burada maça olağanüstü renk katan, inanmış ve takımını ateşleyen Fenerbahçe taraftarını da unutmamak gerek. Seyirci taraftarlığının nasıl olması gerektiğini bir kez daha gösterdi. Takımdaki bütün futbolcular Guiza ve Santos hariç iyi performanslarıyla göz doldurdular. Kazım ilk yarı koşularıyla Servet’i yıprattı. Gökhan, Emre, Mehmet ve Baroni’nin çalışkanlıkları Alex’in de top becerisiyle birleşince, maç Fenerbahçe adına kolay oldu.
Roberto Carlos da Keita’yı attırarak zekasını ve tecrübesini gösterdi. Fenerbahçe’nin defansını bu maçla değerlendirmek imkansız, çünkü Galatasaray Fenerbahçe’nin üstüne fazla gelemedi bile. Volkan’ın yediğimiz golde daha yapabileceği bir şey olmazdı. Yanındaki arkadaşının topu uzaklaştırması gerekirdi.
Geçen yılki fiyasko derbiden sonra, 100 yılı aşkın süredir oynanan dünyanın en gözde derbilerinden birine yakışan bir maç oynandı. İki tarafı da tebrik ederim.
Uzun zamandır Kadıköy’de oynanan bir Fenerbahçe-Galatasaray maçından önce bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Bu maçı ligin diğer maçlarından farklı olarak, bağımsız değerlendirmek gerek.
Fenerbahçe'nin 9 maçlık avantajı
Fenerbahçe Kadıköy’deki son 9 maçı kazandı ve bunun rahatlığıyla, müthiş bir özgüvenle sahaya çıkacak. Madalyonun öbür yüzünde ise şu var: Galatasaray’ın kaybedeceği önemli bir şey yok.
Maçın kilit mevkii: Orta saha
Fenerbahçe için maçın en kilit mevkisinin orta saha olduğunu düşünüyorum. Christian Baroni büyük ihtimalle her zaman bildiğimiz oyununu oynayacak. Dolayısıyla Emre’nin performansı ve Daum’un yanında oynatmayı karar vereceği Mehmet veya Özer'in perfomansı Fenerbahçe için belirleyici olacak.
Kilit isim de Emre olacak
Bu maç için Özer’e bir şans verilmesi gerek. Şayet maç sıkışırsa Fenerbahçe, Mehmet’i devreye alıp uzaktan sert şutlarıyla fark yaratabilir. Ama orta sahanın kilit ismi Emre olacak. Emre’nin istekli oynaması Alex’i de çok rahatlatacak. Böylece Alex, Fenerbahçe’nin ihtiyacı olan ve rakibi zor durumda bırakan paslarıyla takımı sonuca götürecektir.
Kazım forvet oynayabilir
Öncelikle, Gaziantepspor’u maçı son dakikasına kadar bırakmadığı için tebrik etmek lazım. Belki 2. gol Bekir’in yaptığı çok gereksiz bir faulden sonra geldi ama bu Gaziantepspor’un maçı kazanma arzusunu gösterir. Gaziantepliler Fenerbahçe’nin maçtan düştüğü anlarda oyuna tutunmasını bildiler.
Lige verilen aradan sonra Fenerbahçe’nin Gençbirliği maçındaki performansın devam edip etmeyeceği merak konusuydu. Taraftar elbette havaya girmişti ama maçı iyi analiz edenler maçı Volkan’ın kurtardığında hemfikirdiler. Alex’in olmaması bazılarına göre maçın Fenerbahçe cephesinde daha hızlı oynanacağını gösterse de atak organizasyonlarındaki aksaklığı kimin gidereceği merak konusuydu.
2 hafta evvelki performansıyla göz kamaştıran Emre Belezoğlu bu maçta da takımı rahatlıkla sırtlayabilir ve gereken atakları takıma yaptırabilirdi. Zaten arkasında oynaması gerektiği kadar oynayan Baroni de ona yardım edecek ve Fenerbahçe rahatlıkla 9 da 9 yapıp Galatasaray maçına büyük moralle çıkacaktı.
Bunların hiçbiri olmadı. Emre sahada neredeyse hiç yoktu. Fenerbahçe de maçın içinde onar dakikalık iki kere ciddi oynaması dışında neredeyse sahada gezindi. Alex gibi pozisyon yaratma uzmanının yanında bile gol atmaktan aciz Guiza’nın sakat olması takım için büyük şanstı.
Semih’in zaten topu ileride tutabilme özelliği Alex’in yokluğunda, en azından ofansif anlamda takımı ileriye daha yüklenmesini sağlayabilirdi. Ama burada kilit adam daha evvel bahsettiğim gibi Emre olmalıydı. Gençlerbirliği maçında ki performansını mumla arattı. Semih yine yapması gerekeni yeterince yaptı.
Mehmet hala takıma tam olarak ısınmış ve rahat oynuyor intibası bırakmadı.
Kazım, bir iyi bir kötü ama hep umursamaz oynuyor. Bunların yanına Gökhan ve Önder’in de hataları eklenince sonuç kaçınılmazdı.
Wederson’dan daha fazlasını beklemek haksızlık olurdu adamın kumaşı bu. Daum’un maça Santos ile başlamalıydı diye düşünenleri haksız çıkaran bir performans sergiledi. Buna rağmen Roberto Carlos giderse sol beke mutlaka iyi bir takviye yapmak gerek. Yoksa fenerbahçe çok sıkıntı çeker.
Fenerbahçe’nin 8’de 8 yapıp rekor kırma ihtimali ve Gençlerbirliği’nin namalüp olması, maça ayrı bir önem kazandırmıştı. Bir de Galatasaray 3-0 Ankaragücü’ne yenilince, Fenerbahçe’li oyuncular için Gençlerbirliği maçı çok daha anlamlı oldu.
Belli ki teknik kadro takımı maça çok iyi hazırlamış. Hem kafa, hem de fizik olarak. Takım yavaş yavaş Roland Koch’un çalışmalarının meyvelerini vermeye başlamış. Sezon başında ki gibi kas çekmeleri de görmeyiz artık. Fenerbahçe maça tempolu ve istekli başladı. Hızlı, ayağa top oynayan, maçı kesinlikle kazanmak isteyen bir Fenerbahçe gördüm. Bunun sonucunda ilk gol erken geldi.
Guiza’nın akıl dolu asistine Alex sağ ayağı ile çok güzel vurdu. Guiza’nın pastan sonra kenera kaçması, Alex’in önünü boşaltması pozitif düşünceydi ama tüm maç boyunca yaptığı tek olumlu haraket de buydu.
Fenerbahçe takım olarak tribünleri çoşturdu bugün. Emre müthiş oynadı. Çok isteklliydi. Topu kullanmak istiyor ve kullandığı topları doğru yerlere doğru zamanlarda atmayı beceriyordu. Baroni’nin de Emre’ye katkısı orta sahada Fenerbahçe’yi oyunun hakimi yaptı. Göbekteki iki oyuncu çok çalışıp doğru işler yapınca Alex de gerçek marifetlerini sergilemek için fırsatı çok iyi kullandı.
Orta ikili böyle oynamaya devam ederlerse gerçekten güzel maçlar seyretmeye devam ederiz. Aslında Guiza’nın yerine Semih devrede oyuna girseydi maç daha farklı olabilirdi. Sol kanatta Santos’u beğenmedim bugün. Umarım önümüzdeki haftalarda bügünki gibi oynayan arkadaşlarına uyum sağlar. Fenerbahçe’li Mehmet bugün oynaması gerektiği gibi oynadı ne az ne fazla.
Fenerbahçe sadece ofensif manada iyi değildi bugün. Defasta Bilica’yı çok beğendim. Çok olumlu işler yaptı. Ayrıca toplarıda iyi kullanabilmesi atağa çıkarken orta sahayı epey rahatlatıyor. Takım için büyük ve uzun zamandır göremediğimiz bir avantaj. At başı oynayan takımların böyle defans oyuncularına ihtiyaçı var. Yavaşlığı da göze batmadı.
Gökhan eski formuna doğru ilerliyor, umarım böyle devam eder.
Wederson yapabileceğinin en iyisini yaptı diyebilirm, ondan daha fazlasını istemek haksızlık olur. Roberto Carlos gittikten sonra o mevkiye mutlaka yerli bir takviye yapılmalı.
Daniel González Güiza, 2007-2008 sezonunda Mallorca’da kupa maçları dahil 42 maçta 29 gol atmıştı. Hiç penaltı kullanmadan 27 golle La Liga gol kralı oldu. 2008 Avrupa Şampiyonu İspanya Milli takımının 3. golcüsüydü.
Büyük umutlarla Fenerbahçe’ye transfer olurken sadece kulübünün değil aynı zamanda lig tarihinin de en pahalı transferi oluyordu. Bonservisine tam 14 Milyon Euro ödendi. Taraftar heyecanlıydı. Hem etiketi olan hem de yaşı müsait bir forvet seyretmenin keyfine varacaklardı. Avantajlıydı. Kendisini iyi tanıyan, ne yapabileceğini bilen, vatandaşı, milli takımdan hocası ile beraber gelmişti.
Geçen yıl Fenerbahçe’de maya tutmadı. İşler yolunda gitmedi. Takım hoca ya alışamamıştı. Birçok olumlu pozisyonu gole çeviremeyen Guiza’nın başarısızlığı biraz olsun hocasının başarısızlığının gölgesinde kaldı ve sezon sonu Aragones gitti, Guiza kaldı. Taraftar emin değildi ama gelecek sezona umutla bakıyordu. Yeni transferler ve yeni bir hoca geldi, Başkan Yıldırım’ın 3 sene? şampiyonluk sözüyle.
Christoph Daum ülkeyi tanıyor, burada nasıl bir futbol oynatılması gerektiğini iyi biliyordu. Bu da Guiza’nın iyi değerlendirmesi gereken şansıydı. Bu sene Guiza’dan umutluydum. Temiz bir sayfa açacak, disiplinli oynayan takımının önünde goller atacaktı. Hatta ilk hafta işte yeni transferimiz demiştim. Hızlı başlayıp 2 gol atmıştı ilk maçında. 4 maçta 3 gole ulaştı, sonra sustu.
Geçen yılki görüntüsüne döndü adeta. Hele Antalya’da yaptıkları mutlaka masaya yatırılmalıdır. 2 tane net kaleciyle karşı karşıya pozisyonu kalecinin üzerine vurdu.
İlk pozisyonda sağ gösterip kalecinin solundan geçmek için çok mesafesi vardı.
İkincisinde ise topun altına girip ağlarla buluşturacaktı. Yapmadı yapamadı. Ben son dakikada ki golle sonuçlanan pozisyonda bile kalecinin üstüne vuracak sandım.
Dün belli oldu ki bu adamdan ne köy olur nede kasaba. Fakat sezon başladı, Guiza ile yola çıktık. Geri dönmesi zor. Avrupa maceramız erken biterse devrede henüz para ederken mutlaka satılmalı. Yerinede gelecek sezonda oynayabilecek bir yerli forvet alınmalı. Yabancı forvet ise gelecek sezon başı. Hadi Aykut Bey görev başına, Fenerbahçe’ye yakışan bir forvet istiyoruz sizden.