Türkiye, haftalardır küresel iklim değişikliğinin ya da aşırı ısınmanın neden olduğu afetlerle uğraşıyor. Güzelim yeşil cennetlerimiz, içindeki canlılarla birlikte yanarken ocaklar da yok oldu. Ateş düştüğü yeri yakar derler ama yanlış. Çok uzakta olmalarına rağmen vatan aşığı, vicdan sahibi herkesin yüreğini yaktı bu felaketler.
Tıpkı rahmetli eşimin yattığı; kızımın, oğlumun, benim ve en önemlisi de onun eve gideceğimiz günü beklediğimiz o hastane odasındaki gibi. Yürüyerek gittiği ve 33 gün yattığı hastanede önce enfeksiyon, sonra da kaptığı hastane mikrobu nedeniyle çoklu organ yetmezliği yüzünden vefatından önce gözleri de az görmeye başlamıştı.
Vefatından bir gece önce televizyondaki görüntüyü seçemiyor ama söylenenleri duyuyordu. Ağlayacaktı ama göz pınarlarında yaş kalmamıştı. Ertesi sabah ise ateş gerçekten bize düştü. O güzel insan, onu tanıyan herkesin meleği gitti. Bir efsaneyi kaybettik. Onsuz 20 günde ülke gibi bizler de yaşlandık. Yüreklerimiz yangın yeri ama o rahatsa, hiçbir şey önemli değil. Nurlar içinde uyusun.
***
GERİSİNİ İKİ USTA TAMAMLAYACAK
Bu yazıyı gözlerim yaşlı yazarken, Nazım Hikmet Usta aldı kalemi eline.
Bugün iki çay söyledim,
Garson şaşırdı.
“Ama bir kişisiniz” dedi.
Şöyle bir baktım.
“Diğeri yüreğimdeki için” dedim.
Bir demet papatya getirmiş,
Koydu masaya.
Şaşırdım…
“Bu ne?” dedim.
“Yüreğinizdeki gönderdi” dedi.
Yüreğinizdekiler hep yanınızda olsun.
***
Reyhan’ımın çok sevdiği Can Yücel Usta ise taa Datça’dan uzandı.
Ömür dediğimiz nedir ki?
Çay bardakta soğuyana kadar geçen zaman.
Çayınız bardakta soğumadan
Tadıyla için hayatı.
Soğutmadan sevgileri
Soğutmadan sevdaları
Soğutmadan dostlukları
Yaşayın doyasıya.
Seviyorsanız koşun ardından
Beş dakika bile duracak
Zaman yok.
Kırmadan, incitmeden
Sevin insanı.
Kırmaya zaman yok
Çayınız bardakta soğumadan
İçin çayınızı hayat geçiyor.
Yaşamamak yüreklere zarar.
Evet, için çayınızı sevgili okurlarım. Sevdiğinizle, sağlıkla.