“Bilim Kurulu bir danışma organıdır. Karar değil.” Bu sözü artık ezberledik. Ama neler önerildi, neler danışıldı, önerilenlerden hangileri uygulandı, hangileri uygulanmadı bilmiyoruz.
Bildiğimiz Cumhurbaşkanının açıkladıkları. Ulusa Sesleniş’ten bize düşenler, maskesiz sokağa çıkmamak, sosyal mesafe kuralına bulunduğumuz her ortamda riayet etmek, temizlik ve tabii sokağa çıkma kısıtlamasına uymak.
Başka yok. Buna rağmen hepimizin gördüğü sorumsuzların sayısı da az değil. İstenenleri yapmamayı bir ayrıcalık sanıyorlar herhalde. İkaz da kâr etmiyor. Anlatayım da gülün. Çarşamba günü evimin önünden sahilden gelen 6-7 genç geçiyor.
Hani, sokağa çıkmaları yasak olanlardan. Sadece birinde maske var. Üstüme vazifeymiş gibi, “Çocuklar birbirinize çok yaklaşmayın” dedim. Aldığım cevaba bakın: “Sen merak etme amca, korona 5’inci kataçıkamaz.” Neyse, gelelim konumuza. Test sayımız bir seviye. Vaka sayımız azalıyor.
Vefat sayımız da. İyileşenler ise sevindirici. Bakan Koca, gidişattan memnun. Hatta örnek gösterilen ülke olduğumuzu bile söylüyor. Tedbirlere uyulması şartını tekrarlayarak.
Peki Bilim Kurulu ne diyor?
Karar verici olmayan Bilim Kurulu üyesi hocalarımızı her akşam dinliyoruz. Ancak, onlar, Sayın Koca kadar iyimser değil. Mesela, herkesin ağzına baktığı Prof. Dr. Mehmet Ceyhanhoca diyor ki: “Kendisinde virüs olduğunun farkında olmayan 400 bin kişi aramızda dolaşıyor. 250 bini de İstanbul’da. Her 100 bin kişiden 1.6’sı pozitif. Yani, her 200 kişiden 3’ü enfekte. Bunlar kalabalık yerlerde dolaştıkça vaka sayıları çok artabilir.”
Prof. Dr. Zeliha Koçak Tufanise, aşının ancak birkaç yıl içinde gelişebileceğini söylüyor.
“Bu nedenle gelecek yıl da epeyce hasta ile karşılaşabiliriz” diyor. Prof. Dr. İlhami Çelik de, “Koronavirüs korku sendromu oluşmaya başladı. Bağışıklık sistemini baskılayan bu korkudur. Böyle giderse, sistem çok daha kötü bir şekilde virüsten harap olmuş olacak” diyor.
Demek ki, vefat sayısı azalıyor diye sevinmek yeterli değil. Hele bir de, DSÖ’nün bilim insanları, “Bu virüs HIV gibi endemik olarak kalabilir. 4-5 yılda ancak kontrol altına alınabilir” diyorsa. Eee, bütün bu söylenenleri yaşayıp göreceğiz. Daha erken.
65+ sen de yürü…
Bizim jenerasyon, darbeler, krizler, depremler, savaşlar yaşamıştı, sonunda koronavirüs salgınını da yaşadık. Demek ki, bizler “Ultra Premium yaşam paketi”ile doğmuşuz. Önceki pazar biz 65+’lar da bu paketten maskemizi ve eldivenlerimizi alıp yürüdük.
Ne olur ne olmaz diyerek yavaş yavaş. Yalnız yaşlıların olduğu bir dünyada. Refakatçı gençler vardı tabii de araya karışan 40-65 bölüğü de az değildi. Diyorlardı ki, AVM’ler açık, sahilde yürümek yasak. Değildi valla. Bizim Kalamış sahilinde yürüdük, arkadaşlarımızı gördük, aşağıya deniz kenarına beton yola bile indik.
Bir saatte yanımızdan 6 polis arabası geçti ama memurlar sadece tebessüm ettiler. Bu arada yaşıtım Mehmet Barlas’ın oğlu bizler için espri yapmış herhalde “Sokaklarda çok azmasalar bari” diye. ‘Bari’ye ne gerek. Babasına baksaydı görürdü.