Türkiye, gerçekten büyük ülke. Hemen her gün bir gündemimiz var. Bazen iki. Hep, yeni bir gündemle eskisini unutturuyoruz. Yani, gündemden yana hiç sıkıntımız yok. Bu hafta köşeme üç tanesini seçtim. Merakımdan dolayı hepsinin sonu soru işaretli.
ŞATAFAT LİNCİ
Günlerdir muhafazakar kesim imzalı bir şatafat, daha doğrusu görgüsüzlük furyası ve tartışması yaşıyoruz.
Tepkilerin odağındaki genç kadın, “Ben sosyal medya fenomeniyim ve bundan para kazanıyorum. Şatafatlı görüntü mekanın kendi konsepti. Araba arkadaşımızın, yüzük de benim. Kazancımızın vergisini de veriyoruz” diyerek kendini savunuyor ama, linç olayı henüz bitmedi. Yetmemiş ki, başka muhafazakarların da abartılı şatafat alemleri sökün etti. Hala da devam ediyor. Çeşit çeşit. Peki lince varan bu görüntülerin her gün bir yenisini niye yayınlıyorlar? Mutlaka vardır bir sebebi de, ben bilmiyorum. Sizce ne olabilir?
ARKADAŞIN GÜNDEMİ
Sevgili meslektaşım Rahmi Turan bir yazısında, bir CHP’linin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı külliyede ziyaret ettiğini yazdı. Ve kıyamet koptu. Herkes kafasına göre bir isim belirledi ama isim veremedi. İma yoluyla “O” dedi. “O”galiba hiç ortaya çıkmayacak. Çünkü Turan, haberi külliyeden sufle eden, “çok güvendiği” arkadaşına ismini unutacağına dair söz vermiş. İletişim Başkanı Altun da “Yok böyle bir görüşme” diye olayı yalanladığına göre, o güvenilir arkadaş, CHP’yi karıştırmak için olmayanı olduya indirgeyerek gündem yaratmanın keyfini mi sürüyor acaba?
RABİACIK AĞLIYORDUR
Rabia Naz olayı karıştıkça karıştı. Adeta içinden çıkılmaz bir hal aldı. Önce devletten ümidini kesen baba kızının katilini arıyor şeklindeydi. Ancak baba çok konuşunca gözaltına alındı. Şimdi de kendi annesini tehdit ettiği iddiasıyla, hakkında soruşturma başlatıldı. Çünkü “Kızımı siz öldürdünüz”diyormuş. Peki, sizce 11 yaşındaki Rabia, öldü mü, öldürüldü mü?
Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Yaptıkları sorgulanmayan devlet yönetimi artık geride kalmıştır.”
TÜRKİYE'DEN YILDIZ KAYDI
Kendini Türk tiyatrosuna, öğrenciler yetiştirmeye adamış, soyadlarını taşıyan tiyatroyu yaşatmak için, çocukluğunda çektiği acıların benzerini yaşamış, hocaların hocası Yıldız Kenter de kaybettiğimiz bütün değerler gibi bu dünyaya veda etti.
Gençler bilmez. Kenter Tiyatrosu’nun ilk açıldığı günden itibaren galaları İstanbul’da bir olaydı. Gazetelerde yeni başlayan sanat sayfalarında günlerce konu edilirdi. Öyle de devam etti.
Kardeşinin ve eşinin kaybından sonra, tek başına didinen ancak, son yıllarda medyanın unuttuğu büyük sanatçıya vefatından sonra yazılı ve görsel medyada, hele hele sosyal medyada gösterilen büyük ilgi keşke yaşarken gösterilseydi, inanıyorum ki, gittiği yerde daha rahat uyuyacaktı. Ruhun şad olsun Yıldız Abla.