Yetti be... Gerçekten yetti artık. Gün geçmiyor ki şehit haberi gelmesin. Gün geçmiyor ki, televizyon ve gazetelerde şehit cenazesi önünde ağlayan analar, babalar, eşler, çocuklar görmeyelim.
Yazı günüm olan perşembeleri artık sevmiyorum. Geçen hafta bir yandan yazıp, bir yandan da haberlere bakarken, 8 şehit vermiştik, 34 de yaralımız vardı.
Bu hafta da aynısı oldu 10 şehit ve 33 yaralı.
3 de sivil kayıp. 80 milyon, ‘Bunun sonu nereye varacak’ dediğimizde, cevap hep ‘Sonuna kadar gideceğiz’ oluyor. Peki sonu ne zaman gelecek? Meçhul. Genelkurmay da her gün açıklama yapıyor, ‘Şu kadar terörist öldürüldü’ diye.
Biter mi? 30 bin teröristten bahsedilmişti. Şimdi şehirdekilerle uğraşıyoruz. Karlar eriyince bir de dağ kadrosu başımıza bela olacak. Ve güneydoğudaki iç savaş büyüyecek.
Kurşundan, bombadan başka bir çözüm aracından hiç söz eden yok. Geliştiren de. Görünen o ki, niyet de yok. Çatışma bölgesindekiler kaçtılar da rahatlar mı?
Döndüklerinde ne ile karşılaşacaklarının korkusunu yaşıyorlar. Dönenlerin fotoğraflarını görüyorsunuz. Enkazda gelecek arıyorlar. Bu da büyüme hızı 4 oldu diye övünmekle bağdaşmıyor.
Hesapta olmayan bir ekonomik çöküşün, felaketin habercisi bu. Evet teröre karşı birlik olmalıyız. Tamam da nasıl. Kınamak, rahmet, şifa dilemek neyin çaresi.
Başlıkta da dediğim gibi, Türkiye cenaze evi oldu. Herkes ağlıyor. Peki çaresi. Şimdilik yok.
Nasıl, nasıl, nasıl?
Kahraman ordumuz ve polisimiz, şükür, Cizre ve Sur’u PKK’dan temizledi. Şimdi de Şırnak, Nusaybin ve Yüksekova’da savaş var. Hafta içinde Nusaybin’deki barikat ve hendeklerin fotoğrafı yayınlandı. Yüzlerceymiş.
Kilitli parke taşları sokaklardan söküp 2 metre yüksekliğinde barikatlar oluşturmuşlar. Yetmemiş üzerine de kum torbaları dizilmiş. Zırhlı araçlar bu barikatları aşamayınca, tankların top ateşiyle yıkılıyor ancak.
Yani tanklar onun için şehirde. Bir de sokak başlarına enlemesine konulan gasp edilmiş tırlar var. Oraya nasıl getirilmiş, nasıl döndürülmüş bilinmez. Peki bütün bu işlemleri nasıl kimse görmemiş.
Görmez olurlar mı. Genel kanaat onların da PKK’lı olduğu. Bir de PKK korkusu. Zaten bir fotoğraf her şeyi anlatıyordu.
Türk askeri bölgeye huzuru getirebilmek için savaşırken, bir barikatın önündeki kadınlar elleriyle zafer işareti yapıyordu. İşte olay bu ve onlar için dökülen kana yazık. Çok yazık.
Rıza Beycim
Rıza Sarraf’ı tutuklayan ünlü savcının suçlaması çok. Bu suçlamalar muhtemel ki, Türkiye’nin de başını ağrıtacak. Ama Cumhurbaşkanı’nın yakıştırdığı sıfatla ‘Rıza Bey’in avukatları bakalım bu işi nasıl halledecekler?
Rıza Bey’le ilgili herkes konuştu ve ‘Bizi bağlamaz’ dediler. Türk vatandaşlığından ötürü Türk pasaportu ile Amerika’ya giren beyefendi sizce hangi ülkeyi bağlar.
Hadi bakalım bahis oynayın aranızda.
GEZi NOTLARI
Oh be, milletçe sevindik. Obama, Cumhurbaşkanımızla sarayda görüştü. Onunla giden Hakan Çelik arkadaşımızın dediğine göre de, 54 lider arasından sadece Erdoğan’la özel olarak görüşmüş.
İşte güzel olan, sevincimizi katmerleyen de bu. Ama bu güvenlik zirvesi seyahatinde güzel olmayan şeyler de vardı. Ben İstanbul’dan not tuttum.
1- Musevilerle buluşmasında, ona, ‘Musevi Cesaret Ödülü’ verip, sonra almak isteyen kişi ile aynı masada oturdu.
2- Medyasının ‘paralel’ ilan ettiği Brookings Enstitüsü’nde ancak TÜSİAD’ın çabalarıyla konuşabildi.
3- Yine medyasının Gezi olayları sırasında ‘provokatör’ ilan ettiği CNN muhabiri Amanpour’un karşısına geçip konuştu.
4- Türkiye’de “Sen benim mi dostumsun, PYD’nin mi?” diye bas bas bağırıp, Amerika’ya gidince, PYD lafı hiç etmedi.
Hatta bakanına, “PYD yüzünden Amerika ile küsecek değiliz” bile dedirtti. Ama yine de Erdoğan oradayken, Amerika, Türkiye’nin kırmızı çizgisini aşması için PYD’ye bombalayarak yardım etti. Şimdi bakalım, Biden, Kerry, Obama görüşmelerinin bize getirisi ne olacak.
Bekleyelim. Dervişlik bizim ırkımıza mahsus.
Bu seyahatin komik tarafı ise, korumalarının yeni buluşlarını uygulamalarıydı.
Erdoğan kaldığı otelin önünde 5 - 10 kişi tarafından protesto edilirken, korumaları onlardan daha fazla bağırarak seslerini anlaşılmaz hale getirdiler.
Yani ses kalkanı oluşturdular. Ama bu taktik sosyal medyada TT olunca ertesi günü uygulanmadı.
Adam olacak çocuk
Başbakan Davutoğlu ‘Aday öğretmen yetiştirme’ toplantısında yaptığı konuşmada ilkokul öğretmeniyle bir anısını anlattı.
“Müzeyyen Hocam, benim yazdığım bir müsamere için “Başbakan sen olacaksın” dedi. Hayatımdaki ilk başbakanlık deneyimim odur.
Hiçbir zaman düşünmemiş, bilim adamlığını tercih etmiştim.
Ama Müzeyyen Hocam herhalde o zaman bana öyle bir dua etti ki, şimdi bu makamdayım” dedi. Atalarımız rahmet istedi.
Ne demişler: “Adam olacak çocuk...”
CIZZZ
Bir yandaş kalemşör büyük araştırmalar sonucu elde ettiği Amerika Başkanı’nın bir sırrını nihayet açığa vurdu. Yazdı ki: “Obama’nın giderayak en çok hayıflandığı şey, bir Erdoğan olamamaktır.”
Öf bee...
Hiç derdimiz yoktu, bir de vahşi şekilde öldürülen Beratcan’ın annesi çıktı başımıza. Tut bırak, tut bırak. Öf be.
Tutuklayın bitsin bu iş. Bu cinayetin nedeninde o da sütten çıkmış ak kaşık değil. Kimse de ‘vah vah yazık oldu kadına’ demez.