Hani bir işe yeni başlamışsınızdır... Olan biteni gözlemliyor, o kadar da çalışmıyorsunuzdur. Sonra çok yoğun olanlardan biri, insanlıktan da payını almış olması gerekiyor tabii, “Kahve içer misin?” diye sorar.
Bu durumda birden “Yok, teşekkür ederim” derim. Bir ara çok istediğim halde neden ‘hayır’ dediğimi sordum kendime, yanıtı şu oldu: “Bugün kahve içmeyi hak edecek ne yaptın?”
Kulağa saçma geliyor farkındayım ama yapacağım her harekette bir hak ediş arıyorum. İşte tam 4 yıl önce en büyük hak ediş sorusunu soruyordum kendime: “26 yıllık hayatım, bir çocuk hak ediyor mu? Ben ne zaman dünyaya yeni bir can getirecek biri oldum? Oldum mu ya da? Ya da insan ne zaman bunu hak eder?”
Sonra kendime nedenler bulmaya, soruların sayısını artırmaya, birbirinden alakasız şeyler düşünmeye başladım...
- Belki hayatındaki insanla yapmak istediğin güzel bir şeylerden biridir bu da. Birlikte bir Woody Allen filmi izlemek gibi. Ancak ya 'Kolera Günlerinde Aşk' tadında olursa. Çoğunluğun saygıyla önünde eğildiği, benimse “Yeterrr!” diye çığlık atıp, tahammül edemediğim.
- “Bir hışımla işi bırakıp, İstanbul’dan Antalya’ya taşındım. Zamanım çok. Listemdeki bütün filmleri izlerim” derken zamanında “Kim izliyor bunları” diye eleştirdiğim programları açıyorum. Gülerken, ne olacak acaba diye merak ederken buluyorum kendimi... Yok kapatmıyorum bir hışımla televizyonu, bir sırrım daha var şimdi: ‘Kısmetse Olur’u izlediğimi kimseye söylemeyeceğim.
- Annem arıyor, kahveye çağırıyor... Bir ayin gibi insanlar arasında kahve. 40 yıl hatırı da oradan geliyor galiba...
Kadın olmayı sevince feminist kabul edilmek ne saçma
- İkimizin de evi hep dağınık. Hep düzeltilecek çekmeceler, alınacak eksikler var. Bunun huzursuzluğuyla içiliyor kahveden ilk yudum. Sonra hemen "Amann" diyor insan "Boşver kız." Bence kahve, bir 'Boşver kız' eylemi. Pozitif ayrımcılık yapmıyorum, 'boşver'e en çok 'kız' yakışıyor.
- Oysa küçükken bana "Naber kız" diyenlere çok kızardım. Şimdiyse seviyorum bu kelimeyi kullanmayı. Kız, kadın olmak çok güzel...
- Kadın olmayı sevince feminist kabul edilmek ne saçma diye düşünüyorum şimdi de. Erkeklikten gurur duyan, erkekliğini (her iki anlamda da) baş tacı edenler için bir yafta yok toplumda. İnsana ağız tadıyla bile cinsini sevdirmiyorlar. Kendi cinsini sevmemesini bekledikleri kadınlardan, kendilerinin cinsini sevmesini bekliyorlar.
Küçümsediğin kadın, bir çocuk doğuruyor ve kutsallaşıyor, öyle mi?
- Ama bu erkekler, birden seni kutsal da yapar. Çalışmak istersin, “Sen çocuklarımıza bak. En kutsal meslek annelik” derler. Yıllardır erkeklerin kadınları toplumdan çekmek için buldukları en güzel bahane!
- Küçümsediğin kadın, bir çocuk doğuruyor ve kutsallaşıyor, öyle mi? Komik! Anneliğin özel bir tarafı yok, ne olduysa olmuş erkeklere değil de kadınlara bahşedilmiş doğum. Birçok şey için kutsal olabiliriz ancak kadının mükemmelliğini anneliğe dayandırmak, onu köleleştirmek demek.
- “Köpekler de doğuruyor” denildiği için aşağılandığını düşünen bir kadına şahit oldum. Neden bizim yaptığımız bir şeyi hayvanlar da yapıyor diye küçük düşelim ki? Biz kimiz ki?
- Hayvanlara karşı Ayşeciğin teyzesi gibiyimdir. İçimden severim. Elim okşamak için havaya kalkar ağır çekimde, yumruk olur aşağı iner. Pek bir mağrur.
- Aslında ben sadece hayvanlar üzerinde egemenlik kurulmasına, bir sahip, efendi olmaya karşıyım. Hayvan severim diye geçinenlerin "3 köpeğim var" demesinden aşırı derecede rahatsızım.
- İşte, buldum! Anne olmaktan bu yüzden korkuyorum. Hayattaki en temel misyonumuzun üremek olduğunu unutup, ya doğurduğum çocuğu sahiplenirsem?
- Sorunu anladım ya, yapmam herhalde... Yok canım yapmam.
- Şimdi 2,5 yıldır anneyim. Etrafımda bazen çok da anaç olmadığımı söyleyenler oluyor. Üzülürüm diye bekliyorlar. Oysa seviniyorum. Demek ki doğru yoldayım. Ona sevgimin göstergesi asla toplumun belirlediği değer yargıları olamaz!