"Allah aklımızı korusun" cümlesini çoğu kez kendi kendimize söyleriz. Hatta beden sağlığımızı düşünürken kafa sağlığının da ne kadar önemli olduğunu vurgularız. 2013 yılında en çok okunan ve best seller listesine giren 'Akıl Oyunları' kitabının filmi yapılmış ve uzun süre hafızlarımızda yerini muhafaza etmişti. Kitabın Kahramanı Charlie Giles, kariyerinin zirvesinde bir yönetici. Kendisine şifreli notlar bıraktığını asla hatırlamıyor. Kimi öldüreceğini tek tek sıraladığı listeye ilk defa görmüşçesine bakıyor. Nasıl olur da en yakınındaki insanı bile öldürmek ister? Anlam veremediği bu şifreli notları kendisinin yazdığından emin. Gelebilecek tehlikelere karşı onu uyaran Anne Pedersen adında biriyle konuşuyor fakat kadının adı kayıtlarda yok. Ölmüş bir adam görüyor ancak polisi oraya götürdüğünde ceset ardında hiçbir iz bırakmadan ortadan yok oluyor. İşler daha da çığırından çıkmaya başladığında Charlie, kardeşi ve babası gibi şizofren olduğunu düşünmeye başlıyor. "Abartılmış bir anlatım şekli olabilir" diye düşünürken "Kendimizi ne kadar tanıyoruz?" sorusunu da beraberinde getiriyor. Başaramadıklarımız aptallık oluyor da, başardığımız şeyler neden akıllılık oluyor?
Akıl dediğimiz olgu İnsanlığı asırlardır meşgul eden, hakkında sonsuz düşünceler üretilmiş, sayısız yazı yazılmış bir kavram. Hayati önem taşıyan bu özelliğin günümüzün en önemli lütfu olduğunu kabul etmek zorundayız. Akıllı olmak bir meziyet olsa da tehlikeli olabiliyor. İlişkilerin yönünü belirlemek ve istediğiniz sonucu almak için zekanızı ve aklınızı çok iyi kullanmak zorundasınız.
Bazen tehlikeli kullanıldığı zaman ciddi anlamda çevreye zarar verebiliyor. Kişinin kendi aklıyla bile başı derde girebiliyor. Dünyanın gelecek kaygılarının üzerinde oynanan politikasının çoğu uçsuz bucaksız bir akıl oyunun parçası değil mi?
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik düşünebilmesidir. Düşünceyi kurgulayan gerçek olgu akıldır. Doğru ve iyi niyetli kullanılması gerekmiyor mu?.
Çağlar boyunca kişinin insanı değerlerini ortaya çıkaran ve insanlığın nabzını elinde tutan aynı zamanda saygı duyulan ve korkulan, bir beyin donanımıdır..
Adam karşısındaki kadına bağırıyordu "Bıktım bu aptallığından’’… Aslında kadın; kendi kapasite ölçülerine göre adamın anladığını sanıyordu. Yetersizlik duygusu içinde kıvranırken; aynı adamı başka bir kadın aynı suçlamayla itham ediyordu. Kim kime göre ne kadar akıllıydı? . Kafasına koyduğu konuya ulaşabilme, tabiri caiz fethetme yetisine sahipse, biz o kişileri fazla zeki zannederiz. Oysa inatla kendi arzularını yerine getirmek için efor sarf etmiştir. Hepsi bu..
Nobel fizik ödülünü alan Albert Einstein’in okuldan kovulma hikayesini çoğumuz biliriz. Akıl pazara çıkmış herkes kendi aklını almış. Karşımızdaki kişinin düşünme mekanizmasının altındaki derinliği bilebilmemiz mümkün değildir. Ortak paydalarda buluşmak için oldukça çaba sarf edebiliriz ve geçen süre içinde karşılıklı oyunlar başlatabiliriz.. Oyun içinde oyun sürecinin sonunda zihnimizin bize yansıtmalarına ne dersiniz.
Akıl tanımlanması zor bir niteliktir. İlişkilerimizi canlı tutarken, sonlandıran da odur. Güç denen yüksek enerji ile birleştiği zaman olağan üstü fırtınaların habercisi de olabiliyor. Akıl hastalarını ne kadar zeki olduğunu duymuşsunuzdur. Dengeyi sağlamadığınız zaman uçukluklar başlayabiliyor.
Allah bizi her türlü negatif akıl oyunlarından korusun diyelim…
Akıl, vücudun efendisidir. (Albert Einstein)