Tarihin ünlü kahramanlarına her daim saygımız sonsuzdur. Herkes ülkeleri için bir şeyler yapmıştır. Liderlik kolay değildir. Günahınız ve sevabınızla sürekli gündemdesinizdir. En küçük hatanızda günah keçisi oluverirsiniz. Kimse gözünüzün yaşına bakmaz. Ülke yönetmek zordur. Fransa’nın ünlü komutanı Napolyon Bonapart, “Para, para, para” diyerek tarihe damgasını vurmuş ve tüm zorlukların para gücü ile üstesinden gelinebileceğini söylemiştir.
Yüzyıllar boyunca gelişen ekonomik sistemler beraberinde çıkar çatışmalarını gündeme getirirken, Napolyon’un bu sözü sık sık günlük yaşam da kullanılır hale gelmiştir. Hatta, ekonomik sorunların çözümünü özetleyen “özlü” bir söz halinde kullanılmıştır. . Bu sözcükleri Z kuşağının konuşmalarında bile sık sık duyar hale geldik. Bu denli dillere destan olan sihirli kelimelerin sahibi kimmiş diye tanıyalım isterseniz.
Napolyon Bonapart, Fransız asker, politikacı ve I. Napolyon olarak 1804-1814 arası Fransa İmparatoru. Gerek “Fransız Devrim Savaşları”, gerekse “Napolyon Savaşları” sırasında Fransa'ya önderlik ettiği gibi tüm Avrupa’yı da etkilemiş önemli bir komutandır.
1799 yılında Akka Kalesi kuşatmasında Osmanlı İmparatorluğuna karşı aldığı yenilgiden sonra “Türkler öldürülür, fakat yenilmezler” sözünü söylediği de rivayet edilmektedir.
Günümüzde her şeyin maddi değerlerle ölçülmesiyle birlikte kafamızda ''İnsanlık nereye gidiyor'' sorusu bizi derin derin düşündürmekte ve birçoğumuzu ruhsal olarak rahatsızlık boyutunda bunalımlı bir yaşama sürüklemektedir. Para, sadece günümüz çağında değil, her çağda en temel ve en etkili meta olmuş, her bireyin hayatını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu temel bir gereksinim haline gelmiştir. Karşılıklı mal değişimine dayalı 'takas sistemi'nin yerini çok hızla gelişen ekonomik koşullarla birlikte “para” alarak her bireyin hayatının bir parçası haline gelmiştir. . Felsefi olarak para her şeyi satın alamaz, ancak pratikte neredeyse her şey için kullanılan temel ihtiyaçtır. Yaşamda gereksinim duyduğumuz bir çok şeye sahip olmamızı sağlar…
Ancak; para, sağlık, başarı, güzellik ve sonsuz mutluluk duygusuyla eş değerde anılmaya başladığından beri insanlık mutsuz bir döngüden geçiyor. Günümüzde yapılan alış-verişler artık gizliden gizliye bir üstünlük duygusuyla beraber önlenemez bir hırs haline dönüşmüş durumda. Bu tür duygu halleri uzun zaman dilimlerinde bizi gizli mutsuzluklara ve depresyon hallerine girmemize neden oluyor.
Medeni yaşam dediğimiz bir dünyada sözde huzuru ararken, dip notların karanlığında kendimizi buluveririz. İhtiyaçlarımızın maddi olanaklarımızın elverdiği ölçüde giderilmesi, ister istemez karşılıklı çıkar savaşlarını da beraberinde getiriyor.
Yüzyıllardır birçok dramatik olayda dolaylı veya dolaysız neden olarak ''ÖLDÜREN CAZİBE PARA'' dediğimiz olgu yatıyor. Aşırı “arz-talep” döngüsü devam ettiği müddetçe bu çarktan kurtulmamız
mümkün değil. Belki de dünyaya gelme nedenlerimizin içinde insanlığı birbirine yapıştıran ve ayrıştıran ilginç bir oyun. “Elimizin kiri” dediğimiz fakat bir türlü vazgeçemediğimiz tutkumuz.
Belgin’in parasızlık yüzünden evliliğinin bitmesi, Barış’ın çok istediği hekimlik hayallerine, geçim sıkıntısı çeken ailesine yardımcı olabilmek adına, fakültenin 3. sınıfında ara vermesi, yılan hikayesine dönen miras kavgaları, ülkelerin siyasetlerinin alt yapısını oluşturan kaosların altına atılan para imzaları gibi hayatımızı karartan nedeni ve müsebbihi kara sevdamız paranın suç ortağı Lidya’lılarının kulaklarını çınlatmadan edemeyeceğiz. Her icadın, buluşun bir alkışlayanı bir suçlusu suçlusu vardır. İyi ve kötü. Yüzyıllardır tartışılır. Sonuç insanlık adına yapılan her şeyin sorumlusu yine insanlıktır.
Geçmişin bir RÜÇHAN ÇAMAY şarkısıyla yazımıza son noktayı koymadan her şeyin başı sağlık diyelim de, o da artık günümüzde parasız olmuyor. PARA PARA PARA…
Büyük bir servet, büyük bir köleliktir. Seneca