Kadın olarak dünyaya gelmenin ayrıcalığını biz kadınlar iyi biliriz. Evrenin bize verdiği bu önceliği kullanırken kılavuz istemeyiz. Duygular, sadece duygular vardır hayatımızda. Aksi olsaydı nasıl bir insana can verebilirdik. İlle de mantık demek sadece aldatmacadır. Kendimizi kandırırız.
Biz kadınların en büyük handikabı bir erkeğin hayatının başrolünde olma isteğini abartarak karşımızdaki kişiye sunmak. Oysa her şeyimiz onlardan öylesine farklıdır ki; karşı kıyının uzak ışıkları kadar parlak çekici ve bir o kadar yalandır. Kadın ve erkek arasında dans asla bitmez. Bir ömür boyu sürecek evrensel bir anlaşma yaparak geldikleri bu dünyanın kuralları arasında sıkışıp kalırlar. Düşman ülkelerin kral ve kraliçeleri; üstelik yüzyıllardır birbirlerine rakip olmuşlar. Hangi senaryonun kahramanı olmak istiyorlar. Niye bu kadar ''AŞKA KOŞARLAR'' sorusunun cevabını asla bilemeyeceğiz. Adem ve Havva’dan bu yana bir aşk prangasıdır kadınlar.
Adam, parlak ışıklı bir medya kişisiydi. Ele avuca almaz kişiliği ile aşk çağrısı yapıyordu çevresine. Sahip olunamaz kişilik ve peşinde bir ordu kadın. Bir sosyolojik durumdu aynı zamanda. Kadınların içindeki aşk pırıltılarını açığa çıkaran bir sıra dışılık. Neon lambası gibi. Uzaktan ışıldayan ve yakınlaştıkça soğuklaşan bir ışık. Hiçbir kadına istediği sıcak ışığı veremezdi. Kendine asla sahip olamayacağı kadın kurbanlar seçiyordu. Çünkü çocukluk yıllarında yaşadığı eziklikleri sarıp sarmalayan bir dişi enerjisine ihtiyacı vardı. Ve buna talip onlarca kadın.
Kadınlar doğuştan yaralı zaten. Hayata ve aşka tutunmak için gelmişler. Sakıncalı aşkların hikayeleri böyle başlıyordu. Akıllı olan kendini kurtarıyordu. Hani Türk filmlerinin anonsları gibi ''İhtiras Kurbanları'' kadınların en büyük ortak özellikleri o erkeği onlar tedavi edecekleri sanmalarıydı. Ve o adamın vazgeçilmezi olacaklardı. Hangi kitapta hangi hayat hikayesinde böyle bir başarı vardı ki . Erkeğin kabullenişi o andaki zayıflığıyla başa çıkamadığı sorunlarıydı. Güçlendiği anda yine kendi yolunda ilerleyecekti. Fetih hikayelerinin sonucunda hep bir yaralı vardır.
Oysa aşk başka bir duygudur. Orası kalabalık değildir. Rakipler yoktur. Tercihler yoktur. Savaş yoktur. Gerçek bir aşk ilişkisi iki kişiyi kapsar. Aşık olmak ise tek kişiye mahsustur. Gerçek bir aşk, kendine bu aşkı armağan eden evrene ve aşık olunana teşekkür etmektir. Gerçek aşk karşısındaki kişi özgür bırakmaktır. Gerçek aşk kalabalıklar arasında bile onu düşünmektir. Gerçek aşk o kişiye sahip olmak değil onun sahip olduklarına saygı duymaktır.
Gerçek aşk rakipleriyle uğraşmak değil, onun dünyasından geçen tüm insanlara el uzatmaktır.
Gerçek bir aşk, hiçbir zaman yok olmaz. Türlü türlü halleri olur da en olası, her koşulda bu evrende tekrar canlanma imkanı vardır.
Gerçek bir aşk, bir yanlış üzerine doğmuşsa en büyük yanlış onu yok etmeye çalışmaktır. Çünkü o şartların uyumsuzluğu onları bir araya getirmiştir. Gerçek aşk suçlamak değil, yargılamak değil, karşındaki kişiyi olduğu gibi kabul etmektir.
Gerçek aşk karşındaki kişiyi yalnızlaştırma değil, çevresini donatarak, onu her türlü şartlarda sevmektir.
Kin, nefret ve intikam tozları serpmişseniz, aşk dediğiniz bir şeye, onun bir aşk olmadığını bilmelisiniz. Aşk canınızı yakıyorsa, gerçek değildir. Evet aşka koşan kadınların yolları uzun, yokuşları bol, dikenleri fazladır. Belki de bilerek seçtikleri bu zor aşklar yüzünden acı çekiyorlar. İlle de aşk diyenlere söyleyecek sözümüz yok. Bol şans.
Aşk aşktır gerisi teferruat (Anonim)