Biri bana ne zaman bir şey sorsa ve bir konuda bir şeyler anlatsa ‘’ düşünürüm’’ .. İnsan oğlunun yaradılışıyla ilgili bir durum olsa gerek.. Hepimiz kendi aklımızı beğeniriz. Eskilerin atasözlerini çok seviyorum nedense. Eskiler ne demişse doğru söylemiş… Bizi; hala yüzyıllar öncesinden eğitmeye çalışıyorlar da, ısrarla sağır ve hissiz olmaya devam ediyoruz. Dünya kurulduğundan beri her toplum; kendi kültürlerini yaratmış olsalar bile, biyolojik bedenlerimiz ve ihtiyaçlarımız, insanlık hep aynı. Bilimin ilerlediği kadar keşiflerimiz olmuş. Aslında; toplumları buluşlar icatlar yönetmiş ve bilimin yapı taşlarının üzerine sosyal düzenler kurulmuş… Eyvah eyvah.. Yine çok mu derinlere gidiyorum.. Hemen gazı kesiyor frene basıyorum.. Evet gelelim asıl konumuza; Konumuzun kahramanları üçüncü dereceden arkadaşlarımın bir arkadaşı yani; yine eskilerin deyimiyle ‘’Hoşaf bulaşığı’’ bir arkadaşımın tanıdığı... Konu çok ilginç fakat herkesin başına gelebilecek türden. Hani hepimiz aklımıza hayranız ve burnumuzdan kıl aldırmayız ya. Konu yaşını başını almış ve artık ‘’Yaş kemale ermiş’’ dediğimiz insanların inatçılıkları söz konusu olunca hikaye’ yi hayretler içinde dinledim ve size anlatmadan geçemeyeceğimi anladın.. Nedense artık bir aile olduk. Benim hissettiklerimi ve duygularımı sizlerin de bilmesi lazım. Sizin de karşıt düşünceleriniz benim için önemli tabiiki..
Dünya tatlısı bir karı koca.. Küçük yaşlardan beri birbirlerine aşıklar. Bizim doğu illerimizdeki kültür geleneklerimizle doğup büyümüş olsalar ; ‘beşik kertmesi’’ ni anımsatan bir sevda masalı. Erkek ne zaman karısına olan aşkını anlatsa’’ şu sokakların , kaldırım taşlarının, köşe başlarının dili olsa diye başlarmış aşk hikayesinin ilk mısralarına.. Hani çoğumuzun iç çekerek dinlediği ve içinde olamadığımız ve esefle ‘’ah ‘’ çektiğimiz türden bir sevda masalı işte.. Şimdilerde teknolojinin hakim olduğu sanal dünyanın içine zorla sıkıştırılan ‘sözde aşk’’ türlerinin bu hikayenin içinde gölgesi bile olamaz dinlediğim kadarıyla.. ‘’Aşk’’ keşke sadece aşkla kalsa. Katıksız olsa. İçine inatlaşmalar öfkeler karışmasa. Masal hep devam etse. Büyü bozulmasa.
Neyse; bu güzel çiftin hikayesi masal kıvamına dönüştürmeden ; çarpıtmadan saydam bir şekilde konuya devam edelim. Benim hiç istemediğim, bir çoğunuzun da ‘’ ne kadar saçma ve komik’’ diyebileceğimiz fakat bir çok evliklerin incir çekirdeğini doldurmayan bir saçmalıkla bitebileceğine çok güzel yalın bir örnekleme olduğu için de; bu haftanın köşesine kuruluverdi istemeden. Keşke ben bu satırları yazarken çoktan aralarında buzlar erimiş ve bu şirin çifti bir köşelerde has bahal ederken görebilsek.. .. Tüm dileğim bu.. AHHH bu aklımızı sevmelerimiz. Ah bu bitmeyen egolarımız. ‘’ben bilirim’’ edalarımız..
Evet artık kendilerinin bile anlatmakta zorlandığı bir neden. Hiç yoktan çıkan bir savaş. Geçmişte yaşanan bir küçük flörtün birden hafızalardan fırlayıp erkeğin ağzından dökülüvermesi ve kadının asla haberinin olmadığı masumca yaşanan birkaç günlük macera diyelim. Ve büyük aşkın kadın kahramanına ağır gelmiş bu pembe giz. Ayrılık, gözyaşı ortalığı sular seller basmış. Bu olayı empati yaparak çözmeye çalıştım. Başaramadım. Anladım ki bende bu sanal dünyanın bir parçası olmuşum ve bu tür duygulara daha teknik bakmaya başlamışım çoktan.. Peki bu sevimli çiftin son durumu nedir diye sorsanız.. Karşılıklı binalarda ayrı yaşıyorlar ve hala birbirlerini uzaktan kumanda modunda takip ediyorlar ve gururlarından ödün vermiyorlar. Erkek; kendisini affetmeyen biricik eşine küskün. Kadın; bu küçük kaçamağı kabullenmeyecek kadar kırgın… Hepimizin düşündüren ilginçlik, derinlerde büyük bir saygı barındıran bu duyguların nezaketinin zerresi bile kalmamış şimdilerde. .. Severken yürekli. Ayrılırken gururlu. Ben çok özledim bu insanları.. Ayrılık bayraklarının rüzgarı bile güzel esiyor.. Saygı duruşu isteyen bu beraberlikleri yürekten selamlıyorum.
Gerçek aşk şans oyunları gibidir, hayali bile mutlu ediyor insanı. Fakat tutturabilene aşk olsun. (Anonim)