Son dönemde dünya kaosunun içinde yuvarlanıp duruyoruz. Çökmüş bir insanlığın çöpleri arasında dolaşırken akılalmaz hikayelere tanık olmamak mümkün değil. Yüzyıllardır bitmeyen savaşlar... Her devrin kendine özgü çıkar çatışmaları var ve sesi yüksek olan parsayı topluyor. "Neredeeen nereye..." hikayelerimizi anlata anlata bitiremeyeceğimiz için de kısa bir özetle hemen konuya girmekte fayda var diye düşünüyorum.
Geleneksel bir yapımız olduğu bir gerçek. Hani dillere destan medeni ülkelerin başı boş zamanlarındaki orta çağ Avrupası ve Amerika’nın yeni dünya keşfindeki arsızca yerlileri katletmesindeki geçerli bir sebebi olmayışını nasıl açıklayabileceklerini düşünüyorlar mı acaba? Tabii köprülerin altından çok sular geçti. Tarih haksızlıklar içinde yazıldı. Atalarımızın bir lafı vardır. "Dünkü çocuk adam oldu da ahkam kesiyor" Boynuz kulağı geçmeye çalıştıkça burunları yere düşüyor.
Bizim ülkemizin zengin bir içerik kültürü var. Öyle bir mozaik yapımız var ki çoğu zaman kendi içselliğimizi bile sorgulayabiliyor, saya saya bitiremiyoruz.. Dünyanın neresine giderseniz gidin eski medeniyetlerin esintilerinde bir Anadolu rüzgarını veya ip uçlarını görebilirsiniz. Yarım yüzyıl dünyanın dörtte üçüne hakim olmuş bir Osmanlı var. Soyumuzu sopumuzu bir kenara bırakalım da, eski köy adetlerimize bir dönelim bakalım.
Anadolu köylerinde adettendir herhangi bir yerde karşılaştığımız kişilere sorarız . Hatta Sanatçı Ferdi Tayfur’un bir şarkısına isim babalığı yapmıştır: "Emmioğlu siz kimlerdensiniz?" Herkes yedi ceddini uzaktan veya yakından tanır. Aynı toprağın insanı olmanın tuhaf mistik ve güçlü kan bağı vardır. Memleket hasreti özel bir duygudur. Ömrünü başka ülkelerde geçirenler bilir. Nereye giderseniz gidin ülkenizin toprağı burnunuzda tüter. İçiniz sızlar. Karşınızda bir memleket insanı gördüğünüz zaman altın madeni bulmuş gibi sevinirsiniz. Ayten Alpman’ın bir şarkısının sözleri gibi: Bir başkadır benim memleketim.
Konuyu fazla uzatmadan son dönemde kabus haline gelen göç dalgasına değinmek istiyorum. Kanayan yara gibi her yerdeler. Haklı nedenleri olabileceklerini düşünmeye çalışıyoruz. Kolay değil, savaş yaşayan bir ülkede mağdur olmak. Çoluk çocuk sokaklarda kış kıymet yarı aç yatı tok mücadele etmek. Elbette insanlık vazifemiz. Üstelik, komşumuzun insanı. Hani yine eskilerin bir sözü vardır, "Komşun açsa sen tok uyuyamazsın." Yine başka bir söz de, fazla iyimserliğe tokat gibi iniveriyor: İyilikten maraz doğar.
Evet son günlerde biz bu durumdayız. Hem de öyle bir handikap yaşıyoruz ki, çöz çözebilirsen. Savaş mağduru Suriyelilere kapımız açtık, iyi güzel. Arkadan Afganlar geldi. Hadi onlara da bir şans verdik, diyelim. Eee kardeşim savaş nerdeyse bitti. Ortalık süt liman. Hadi gidin ülkenizi düzeltin tamir edin. Evlerinize topraklarınıza sahip çıkın. Hiç mi vatanınızı özlemediniz? Hiç mi burnunuzda tütmüyor? Bu nasıl vatanseverlik? Demek ki sizde hiç yurt sevgisi yokmuş. Misafirlikte ne kadar kalınır ki? Üstelik Suriyeliler bizim vatanımızı öyle benimsemişler ki sonradan gelen Afganlara söyledikleri söz "Bizim ülkemizde ne işiniz var?" Akıl tutulması gibi bir şey yaşıyoruz.
Hani yine bizim güzel bir sözümüze gelelim, "Misafir misafiri sevmez, ev sahibi hiç birini sevmez." Evet komşumuz dedik bağrımıza bastık. Sizi sahiplendik ama nereye kadar? Her şeyin bir sonu vardır. Ülkeniz şimdilerde daha iyi. Ukrayna'da hayat berbat durumda. Afganlar ayrı dert. Türkiye sanki sebil çeşmesi. Ey emmioğlular hadi paşa paşa dönün ülkelerinize. Birbirimize karşıdan el sallayalım. Biz size yine yardım ederiz. Yeter ki gidin. Allah yolunuzu açık etsin.
Vatan sevgisi imandan gelir. - Hz. Muhammed