"Benimle evlenir misin?" Bazılarının yıllardır hayal ettiği ve kendi kendine defalarca tekrarladığı bir cümle. Birçok aşkın son demi. Beklentiler kişiye göre değişir. Evlilikten, bucak bucak kaçanların korkulu rüyası. Kelime anlamına bakarsanız, tarafların rıza göstermesi üzerine, kadın ve erkeğin aile kurma adına yasalar karşısında gerçekleştirdiği ve şahitlerin huzurunda kabul edilen bir çeşit kurumsal onay. Bu olayın duygusal boyutunda ve kişilerin içsel yolculuğunun derinliğinde neler saklı? Kimin gönlü kimde ne kadar? soruları kafamıza takılmıyor değil. Hangimiz duygularımızdan emin olarak bu yolculuğa çıkıyoruz? Boşanmalar olmasaydı bu kurumların gerçek anlamda doğru olduğuna gönül birliğiyle karar verirdik.
Dünyanın neresinde olursanız olun tüm toplumlarda evlilik saygın bir kurumdur. Aşkın bağlamında, birlikte yaşamaya karar verildiği anın sonu, evlilik denen sözleşmeye dayanır. Evlilik bir başka biçimde, yaşantıları ve kültürel yapıları farklı olan iki ayrı bireyin aynı zamanı ve mekanı paylaşmasıyla oluşan bir partner ilişkisidir. Aslında bir bakıma kadın ve erkeğin birlikte yaşamaya dair yaptığı bir anlaşmadır.
Geçmiş yıllarda evlilik teklifleri nasıl yapılırdı?
Erkek egemenliğinin had safhada olduğu, yakın zamana kadar kadınlar hep bu teklifi erkeklerden beklerlerdi. "Kız evi naz evi" cümlesine hiç de yabancı değiliz. Hatta geçen akşam bir tv kanalında soru olarak karşıma çıktığı anda, beni bir düşünce aldı gitti.
Ninelerimizin ve dedelerimizin evlilik hikayelerinin, kulağımızda kalan tınıları hiç de uzak değil.
‘’Ben senin bu büyük annenle evlenmek için neler çektim’’ cümlesine eminim hepimiz hayatımızda bir kez olsun şahit olmuşuzdur. Değişen dünya düzeni; ilişkilerimizi farklı kulvarlara getirdiği için, bu değişimi fark etmiyoruz bile. Aslında, her nesil kendi düzeniyle birlikte geliyor.
Karşımdaki genç kız, telaşlı bir şekilde artık evlenmesi gerektiğini söylerken ‘’Neden acele ediyorsun?’’ soruma aynı hızla cevap verdi. "Anne olmak istiyorum artık" Bu duygunun en ulvi his olduğunu biz kadınlar çok iyi biliyoruz. Kız çocukları doğuştan anadır zaten. Erkekler bunu bilmez. Babalık sonradan öğrenilen bir duygu olduğu için, evlilik telaşındaki kızların hislerini bir erkeğin anlaması mümkün değildir.
Son dönemlerin bu hız coşkusunun ibreleri o kadar yüksek durumdaki, erkekleri evlilikten deli gibi kaçmasına neden oluyor. Kendilerine tuzak kurulmuş gibi hissediyorlar. Hatta kadınların duygularına hizmet vermek için seçilmiş bir kurban durumundalar sanki. Evlilik yaşının uzaması ve doğurganlık yaşının aşağılara düşmesi sonucu genç kızlarımızın bu duyguları tavan yapmış durumda. Gören göz kılavuz istemiyor. Feminizmin getirdiği handikaplardan biri de; bu özgürlük duygularının kadınca özelliklerin önüne geçmesidir. Bu değişim, bekar kadın ve erkekler ordusunun büyümesine neden oldu..
‘’Birbirimizi tanımamız lazım’’ dedikleri süreyi o kadar fazla uzatıyorlar ki; fazla tanımış olmanın verdiği bıkkınlık da beraberinde geliyor. Birbirlerine alışmış çiftler artık yeni heyecanlara doğru giderken, geride yarım kalmış aşklar bırakıyor. Günah keçisi olarak gösterilen teknolojinin suçu yadsınamaz fakat; gerçek aşkın kimyası, her türlü engeli aşacak güçtedir. .Bırakın evliliği, bir aşkın önsözünde takılan ilişkilerin bitmesi esef verici bir şey. Halbuki; ne güzeldir, bir erkeğin sevdiği kızın gözlerine bakarak "ARTIK BENİMLE EVLEN" cümlesini söylemesi. Son dönemde kızlarımızın bangır bangır bağırmaları karşısında kaçan erkekler korusuna söyleyecek bir sözümüz kalmıyor.
Rahmetli Kayahan’ı yad ederek konuyu kapatıyorum.
ALLAHIM BİZ NEREDE YANLIŞ YAPTIK..
Evlilik, hiç bir pusulanın işlemediği derin bir okyanustur. - Heinrich Heine