Oldu da bitti maşallah... Aldatılan kadınlar zinciri dünyanın çevresini kaç kez döner acaba?
Kaç kadın sabahlara dek gözyaşlarıyla yastığını ıslatmıştır?
Kaç kadın yüzyıllar boyunca aşkları için savaş vermiştir?
Kaç kadın sevdiğinin ihanetini ağır bir bedelle ödemiştir?
Ve kaç kadın tüm acılarını içinde saklarken, mutluluk oyunları oynamıştır?
Aldatmak; erkeğin elinin kiri, kadının yası, toplumun eğlencesi olmuş olmasına da... "Kocam beni aldatıyor" cümlesini binlerce kadından kulaklarım tepe tepe dinlerken, bunların kaçı sahiden aldatmaya giriyor düşüncesi de, defalarca beynimde cirit atmıştır. Duyguların bin bir çeşidi var.
Aldatmanın alt ve üst sınırı yok. Kişinin algısına göre şekil alıyor galiba.
Çok sevdiğim sanatçı arkadaşımın kızı Seda karşımda hüngür hüngür iki gözü çeşme.
"Kocamın hayatında bir kadın var"
Hoppalaa... Kızım sizinki dillere destan bir aşk evliliği. Bu adam her akşam düzenli evine gelir. Hatta İstanbul’un bunca korkunç trafiğine rağmen ralli yarışcısı gibi dakika şaşmaz. Hafta sonları brunch, lunch adamı gezdirip durursun. Gece gezmelerinde göbek bağı kesilmemiş ikizler gibisiniz. Üstelik adamcağız gözünün içine bakıyor dememe kalmadan; "Başkasının da gözünün içine bakıyor" diye yine hüngürdemeye başlamaz mı? "Of tamam pes ettim sen olayı anlat bakalım" diyerek merakla dinlemeye başladım.
Kızımızın biricik kocası; öğle yemeklerinde bir hatunla göz gözeymiş. Üstelik on beş kişilik bir grupla çıkılmış bir ortamda. Oooo şipşak ilişkiler. Yani; ne diyeceğimi şaşırdım... Ulu orta kalabalık bir ortamda bir insan karşısındaki kişi ile kaç dakika yoğun bir şekilde bakışır ki? Peki bu tür bakışmalar aldatma sınıfına girer mi? Sorduğum ne kadar dalında uzman bilir kişi varsa, onlarda sorunun cevabını netleştiremediler. Hatta ilahiyat profesörü bir arkadaşım da, "Aslolan niyettir" diyerek önemli bir noktaya parmak bastı.. Peki, çevremizin niyetini nerden bileceğiz? Beyinler arası transit gezi turuna mı çıkalım, "Acaba bu benim için ne düşünüyor" diye? Kalbimizin fabrika ayarlarıyla oynamaktan bitap düşeriz anladığım kadarıyla. Ruh sağlığımız elden gitmiş ilişkimizi psikopata bağlamış vaziyette ne kadar dayanabiliriz? Belki de bu yüzden toplumun aşk dengesi kaçmış durumda.
Ah Seda! Uzun zamandır düşündüğüm ve kaleme almaya çekindiğim bu konuyu başıma sardın a.... Sağ ol canım. Çoook teşekkür ederim.
Benim anladığım; Eğer iki kişi arasında gerçek bir aşk varsa; ne bir bakışma nede herhangi bir eylem ilişkinin dengesini bozamaz. Aşkın kimyası denen bir olay var. Tuttu mu tutuyor. Gerisi hikaye. Kaldı ki derme çatma kurulan beraberlikler her zaman rüzgar almaya müsaittir. Bu durumda aldatmalar hep olacaktır. Çünkü ilişkilerin temeli çürüktür. Sonra da yürümeyen bu aşklarda bin bir türlü bahaneler sıralanıveriyor.
Örnek evliliklerin gizli aldatmalarına ne demeli? Meral kocasının flörtlerine karşı son derece ilgisizdi. "Adaaaaaam sendeee, ne yaparsa yapsın. Sonuçta bana gül gibi baksın da, gerisi önemli değil. Marka kıyafetlerimin , dünya gezilerimin, estetiklerime ödenen yüklü rakamların faturalarını kim karşılayacak.. Hem elimi sallasam ellisi. Beni beğenenlerin sayısı da bir hayli fazla. Dertsiz başıma dert açamam, kocamı da kimseye kaptırmam" düzeni içinde kaybolmuş karşılıklı farklı aldatmacalar.. Toplumda her kesimin bir ‘’Yalan rüzgarı‘’ var. Yeter ki insan niyetini bozsun. "Ben yapmam" diyenleri de duyuyor, görüyoruz. Dünya listelerinde bu konuda ilk sıraları aldığımıza göre; biz dersimizi bayağı çalışmamız gerekiyor.
Duygusal ve bedensel boşlukların at koşturduğu bir ortamda steril aşklara geçmenin zamanı çoktan geldi geçiyor.
Düşünün iki tonton ihtiyar ellerinde kahveleri karşılıklı konuşuyorlar.
"Ahhh hanım elli yıl geçti hala gözüm senden başka kimseyi görmüyor. Oysa şu memleketin yarısı bana hayrandı’’
"Sus sus bey! Beni ne mühendisler, doktorlar istedi de gönlüm bir kere seni sevdi"
Bu ilişki kalabalığında; böyle bir aşka baş koyan var mı? diyesim geliyor. Onu bunu bilmem. Aşktan aşka koşan insanlar, artık demode, hatta itici. Hele paparazzilerde kimse artık sanal aşk hikayeleri görmek ve duymak istemiyor. Ucuz çapkınlık dönemi bitti. O tür hikayelerin kahramanları sürekli puan kaybediyor ve saygınlıklarını yitiriyorlar. Çevrelerinde güvensizlik duygusu yaratıyorlar.
Gelin hep birlikte konumuzu şöyle bir cümleyle noktalayalım. Uzuuun uzun beraberlikler adına; çapkınlık out, sakat in.
Sevdiğini başkasına uğurlamak mı daha zor, yoksa başkasından geldiğini bile bile onu karşılamak mı ? (Louis Aragon)