Küçük Kadınlar ABD'li yazar Louisa May Alcott'un bir romanıdır. İki bölüm halinde 1868 ve 1869 yıllarında yazılıp yayımlanan roman, 4 kız kardeşin hayatlarını konu almakta ve yazarın kız kardeşleriyle birlikte geçirdiği çocukluğuna dayanmaktadır. Küçük Kadınlar, İç Savaş sonrası Amerika'da yaşamlarını sürdürmeye çalışan dört kız kardeşin hikayesini anlatıyor. Meg, Jo, Beth ve Amy birbirinden tamamen farklı karaktere sahip dört kız kardeştir. Çocukluk dönemlerini geride bırakıp kadınlığa geçiş süreçlerinde kardeşler türlü dertlerle boğuşur. Yazar konuyu o kadar güzel işlemiş ki, okurken çocuk yaşta dişi olmanın sorumluluğunun zorluklarını anlayabiliyorsunuz.
Hangi ülkenin kadını olursanız olun, yaşamda kadın olgusunun dünya üzerinde etkisi büyüktür. Kadınlar gününü daha yeni kutladık ve aklımızda bin bir soru. Kadınlara verilecek değerin bilançosu bir güne sığar mı acaba? Oldum olası sevemedim bu günü. Erkeklerin lütfedip, hadi size de bir gün verelim de gönlünüz olsun misali gibi gelir. Yine de hatırlanmak güzeldir. En azından ufacıkta olsa dünyada yerimizi hala koruduğumuzu gösterir.
Dişilik teması özeldir. Çocuk yaşta annelerinin öğrettiği yolda ilerledikleri için bebekleriyle oynarken kadınlığı öğrenmişlerdir. Hayata damgasını vuran özel varlıklardır. Tüm şarkılar genelde kadınlara yazılır. Büyük aşk kahramanları nedense genelde hep kadınlardır. Kadın erkek ilişki yorumlarının ne başı, ne de sonu gelecek. Havva’nın, Adem Baba’ya elmayı yedirdiğinden bu yana başımıza açtığı sorunlarıyla hala uğraşıyoruz. Bir türlü paylaşamadığımız, adım adım günümüze gelmesine kadar asla yadsıyamayacağımız hikayelerin zincirinde hepimizin bir rolü var. Hangimiz kendi yaşamımızda karşı cinsle çarpışmalarımız yok ki.
Biz kadınlarla, erkeklerin güç savaşını tam anlamış değilim. Çok istediğim halde bir türlü bu denklemi çözemiyorum. İş dünyasının acımasızlığına baktığımız zaman, erkeklerin dünyasındaki yerimizi korumak adına yaptığımız çabaların takdire şayan bir tarafı var elbette. Daha çok çalışıyor, daha çok yoruluyoruz. Üstelik annelik, ev kadınlığı derken hangi parçamızı nereye monte edeceğimizi şaşırmış durumdayız. Bu mazeret değil tabii. Allah önce kadını anne yaratmış. Bu duygu uğruna ne ilişkiler zarar görüyor. Çifte standartlı çapraz bileşke. Modern dünya veya kırsal kesim hiç fark etmiyor. Her iki alanda da, kadının işi zor. Yapması gereken çok şey varken; ‘’Ayağımın altında dolaşma diyen’’ bir erkek zümresi. Bu kadar yoğun bir çaba içindeyken, yara almaktan korkan ve sürekli kendini kollamaya çalışan bizler. “Kadınlar zayıftır’’ diyerek bariton ses notalarına güvenen ama bunun dışında her konuda en yakın kadınından destek bekleyen, "güçlü erkekler"...
Tabiat bile doğurganlığı dişiye vererek onu üstün kılmışken; çocukken anneleri, ablaları, büyüdükçe flörtleri, sevgilileri, daha sonra eşleri olan kadınlarla bir yaşamı paylaşıp daha sonra bu nimetlerin üstünde çocukça tepinmenin ne anlamı var diye, gülümsemeden edemiyorum.
Kadın erkek arasında yaşananlar asla bitmeyecek. Evrenin bize oynadığı bu illüzyon ilişkilerde kim haklı diye asla düşünmeyelim. Nasıl olsa sonu gelmeyecek. Biz kadınlar hem kız çocuğu, hem eş hem anne, yeri geldiğinde baba rolünü hiç yadsımadan yüklenirken, erkeklerin bu durumu anlayamama konusundaki tutumları devam edecek. Onlar hiçbir zaman kadınları tanıyamayacaklar ve kadın erkek kutuplaşması yüz yıllar boyunca sürecek. Şimdilik güç savaşlarını bırakalım. Kısacık bir yaşamda paylaşmanın tadına bakalım
Kadınlar gününü unutalım. Her iki cinse insan olmanın saygınlığını hatırlatalım. Hayat birlikte güzel…
Erkekler Mars'tan, kadınlar Venüs'ten değil, hepimiz insanız.. - Shahla Khan