Nostalji kelimesine tutkun olanlardanım. Sıcacık sevgi dolu birikim saklıdır. İçinde anımsamak istediğiniz her şey vardır. Sığınağımızdır. Gelecek korkularımıza terapi gibi gelir. Yaşanmışlığın tadı başkadır. Tanıdığınız bir duygudur. Korkmazsınız, nasıl olsa geride kalmıştır. Özlersiniz ama artık çok uzaklardadır. Uyandırılıncaya kadar bekleyen sadık dostunuzdur. Sizi kızdıran üzen olayların bile yüzünüzü gülümsettiğini bilirsiniz. Olmasa da olur diyemeyecek kadar yaşanmışlık içerir. İnsanları hayata bağlayan en güzel duyguları içinde barındıran, yaşadığımız, bazen de geçerken uğradığımız, çoğu zamanda sık sık ziyaret ettiğimiz şehirlerimizdir.
Hayatımıza damga vuran sokakların, mekanların adını unutmayız. Onlar sayesinde yaşamamıza anlam yükleriz. Seyahat tutkumuzu çağrıştıran güzelliklerdir. Sizi uzaktan çağırır. Öyle güzel istekler uyandırırlar ki, kaçamazsınız koşarsınız görmek istersiniz. Sanki orada geçmişine gömeceğiniz bir anının sinyalleri beklemektedir.
Şehirlerinde yüzyıllara dayanan ruhları vardır. İnsanlar dünya yaşamından göç etseler bile ayakta kalmak becerisine sahiptirler. Nesiller boyunca anlatacak çok şeyleri biriktirmişlerdir. Kültür mirasçılarıdırlar. Üzerinizde yaşadığımız her toprak bizi geçmişin izleriyle sarıp sarmalarlar. Onlar da zamanla eskiyip renkleri solsa da, yine anılarına sahip çıkmak için dimdik ayakta dururlar. Bilirler ki insanlara aktaracakları anlatacakları çok fazla duyguları vardır. Sokakların dili olsa diyen atalarımıza ne çok borcumuz var ah bir bilebilsek.
Bu dünyanın en nankör varlığı insanoğlu olsa gerek. Her şeyi çok kolay sonlandırabiliyor. Üzerinde yaşadığımız gezegene saygısı olmayan, bir canlı türü. Geçmiş anılarıyla övünmeye ve anlatmaya meraklı iken, onu yok etmeye çalışan bir çelişki yumağı. Yüzyıllardır çözülmeyen bir bilmece. Tarih kitaplarının baş kahramanları.. Bu dünyanın içine nasıl sığdırdığımızı inanamadığımız kadar hikayemiz var. İşte son yüz yılın depremi. Kötü piyango bize çarptı. Yaşadığımız coğrafyanın bize oynadığı sevimsiz ve çok acı bir olay. Gelecek nesillere aktarılırken eminim bir çok acı hikayenin dipte kalan notalarının çığlıkları hiç unutulmayacak.
Güney Anadolu’muz hafızalardan silinmeyecek hikayeleri ile sanki yer altına gömüldü. Şehir ağlıyor, toprak ağlıyor, yüzyıllık anılar, hikayeler ağlıyor.
Mahallenin bakkalları, köşe başı dondurmacısı, Alış veriş için gittiğimiz marketler, her gün selamlaştığımız semt manavları, akşamları uğradığımız kafeler, yolda rastladığımız güzel insanların üçte biri kayboldu. Sanki sözleşmişçesine hep birlikte bize el sallayıp gittiler.
Karış karış gezdiğim bu topraklara gidecek cesaretim yok. Oralarda dolaşan güzel insanlarıma ‘’Nasılsın’’ kelimesinin ayıbı altında biliyorum ki hepimiz eziliyoruz. Söylenecek kelime bulamıyoruz. Dünya dilinde hiçbir acıyı anlatacak kelime topluluğu yok zaten. Her acı kendi içinde yoğuruluyor. Atalarımızın ‘Ateş düştüğü yeri yakar’’ sözü bu evren var oldukça hep yaşanacak. Biz zavallı dünyalılar bu acılar ve özlemler içinde yaşamaya devam edeceğiz. Hayatın gerçekleri içine serpiştirdiğimiz imitasyon mutlulukların geçici sarhoşluğunda ne kadar mutlu olabiliyorsak o kadar işte bir hayatın içinde olacağız.
İnsanlık her an sınavdan geçiyor. Teneffüs saatleri dışında öğrenmemiz gereken çok şey var. İdrak konusunda maalesef sınıfta kalmaya devam edeceğiz. Yaşamın derin ve kadim bilgilerinden uzaklaştıkça bu sınavlar devam edecek. Yıkılan şehirler, kaybolan anılar, vazgeçtiklerimiz, unutamadıklarımız tüm duygularımızla bu viran dünyada bir gün hepimiz kaybolup gideceğiz. Lütfen öfkelerimizi bir kenara bırakıp birbirimize sarılalım. Hayat bir merhaba ile elveda arasına sıkışmış küçücük bir nefes alanıdır. Kıymetini bilelim .
Hayat bir oyunsa herkes kendi sahnesinde oynuyor. (anonim)