Filiz ÖzkolYeni tarzımız depresyon

HABERİ PAYLAŞ

Yeni tarzımız depresyon

Son yılların dört mevsim modası bunalıma hoş geldiniz diyoruz. Yediden yetmişe bir sıkıntı bir stres bir ağlamak bir gülmek arasında gidip geliyoruz. Takıntı diz boyu. Konuştuğum herkesin çantasında, nane şekeri misali ilaçtan geçilmiyor. Bir de alternatif tıp çıktı. Evlere şenlik. Bizim bildiğimiz koca karı ilaçlarının modernize edilmiş şekli. Ne kadar faydası olur? Gerçekliliği nedir? tartışılır durumda olmasına rağmen, eczanelerden çok aktarcılar trend başı.

Ünlü bir alış veriş merkezinde dolaşırken bir eczanenin rafına takıldım kaldım. Kendi kendime gülmemek için içeriye dalıverdim. En azından konuşurken gülmem için bir nedenim olur diye. Rafın üstünde bir tabela: "Ya evde yoksa?"

Haberin Devamı

Orhan Gencabay’ın kulaklarını çınlatalım. Şarkı tadında bir eczane rafı. Sıra sıra dizilmiş yeşil reçete kapsamında olmayan, ama rahatlıkla alınabilen depresyon ilaçları. Dünya tatlısı bir eczacı hanım "Vallahi Filiz Hanımcım; en çok bu ilaçlar rağbet görüyor emin olun siparişlere yetişemiyoruz" demez mi?

"Aaa bende yok hemen birkaç kutu alayım evde bulunsun. Artık kimse normal değil. Eve gelen konu komşuya çay ve kahvenin yanında şeker niyetine bire tanede bunlardan veririm. Nasıl olsa iki sohbette sonra herkes birbirine giriyor, önceden sinir katsayılarını eksiye indireyim" deyince eczacı hanım kahkahaları koyuverdi.

Madem sanatçılar zincirinden yola çıkıyoruz Müslüm Gürses ‘le devam edelim. Bu depresif durumlar niye arabesk sanatçılarımızla eşleşirler onu da anlamaya çalışıyorum olmuyor. Bir zamanlar namı değer Müslüm Baba’nın jiletçileri vardı. Rahmetli sahnede şarkı söyledikçe millet kendini doğrardı. Ambulansların nöbet tuttuğu konserleri bittiğinde her yer kan, revandı. Nasıl eğlenmek anlayışıysa hala çözebilmiş değilim.

"Acıların Çocuğu Emrah"ın kulaklarını çınlatmadan geçmeyelim. Bir dönemin sokak gençlerinin hepsi "Küçük Emrah"tı. Şimdilerde bu kadroya Suriyeliler de katıldığı için; dram senaryolarımız Türk- Suriye ortak yapım filmlerine döndü. Acılarımız gittikçe çoğalıyor. Nasıl olsa ağlamayı seviyoruz. Yeni hikayelere hazırız.

Haberin Devamı

Durum gösteriyor ki; biz aslında kendimize eziyet etmeyi seviyoruz. Ajitasyonsever bir milletiz. 1970 yıllarının filmlerini az çok hepimiz hatırlıyoruz. Mendilsiz sinema salonlarına girilmezdi. Herkes gözyaşlarını birbirinden saklayarak, kendi kaderlerine ağlamak için bu fırsatları hiç kaçırmazlardı.

Aradan geçen bunca yıla rağmen, değişen yine bir şey yok. Hatta artmış durumda. Olaylar hep aynı kahramanlarımız başka. Çağan Irmak’ın "Issız Adam" filmini izleyenler sinema salonlarından çıkarken gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. Ben de bir paket mendil bitirmiştim. Daha sonra tekrar, tekrar aynı filmi izlemiş her seferinde yeniden ağlamıştım. Aslında her şey bahane. Hamurumuz duygusallıkla yoğurulmuş ne yapalım.

İnternette dolaşırken tuhaf bir haberle karşılaşınca yine aklım karıştı. Bir evlilik daha depresyonik bir şekilde başlamak üzereydi. Yıllarca sürecek terapi seanslarının sinyalleri gümbür gümbür geliyordu..

Keşke hiç başlamasa diye düşündüm. Daha ilişkinin başında uç noktalarda tartışmaları gündeme getiren konuların, geçmiş hayat gölgeleri kara bulut gibi çöküvermiş çiçeği burnunda çiftlerin üstüne. Gelinin eski nişanlısı, damadın eski karısı derken huzuru aramak masal olmuş. Bir de erkek kahramanın geçmiş evliliğinden bir çocuk sahibi oluşu gelinin keyfini epeyce kaçırmış. "Peki niye başlamış bu ilişki?" diye düşünürken; biz galiba dereyi görmeden paçaları sıvıyoruz durumlarının mevcudiyeti ortaya çıkıyor. Gözümüz kara. Her şeyi hallederiz zannediyoruz. Olmuyor işte. Kafamızda oturtamadığımız taşları "Nasıl olsa daha sonra hallederiz" diyerek baştan ertelenmiş duyguların düğümleri içinde başlayan ilişkilerimiz fiyaskoyla bitiyor. Gelsin yine aslanlar gibi depresyon.

Haberin Devamı

Televizyonlara, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine dayanmak mümkün değil. İzledikçe sağlam olan sağlığımızda topun ağzında. Ağlayanlar bağıranlar küfürler derken, dünya topluca cinnet muhabbetinde.

Bu psikologluk aslında iyi meslek. İnsanoğlunun bitmeyen sorunları karşısında 7/24 hayatımızdalar. Ruh sağlımız önemli. Ne kadar tamir etsek de, bozacak bir nedenimiz her zaman var. Yap boz tahtasına döndürdük kendimizi. Anladığımız kadarıyla kişinin kendisine yaptığını, bir başkası yapamıyor. Allah akıl fikir versin aklımızı başımıza toplayalım. Ne demiş büyüklerimiz "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur"

Ruhumuz dinginse çözülmeyecek problem yok gibi. Huzurlu hafta sonları diyelim mi arkadaşlar?

Depresyon nasıl bir şey diye sordu. Sen boğulurken etrafındaki herkesin nefes aldığını görmek gibi dedim. (anonim)

Sıradaki haber yükleniyor...
holder