Üreticiyle tüketiciyi birleştirmek gerektiğini, bu bağı da kooperatiflerin kurabileceğini söyleyen Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, “Belediyelerin kooperatiflere biraz daha yer vermesiyle 200-300 ürünün gerçek modellerle tanzim satış noktalarında satılması söz konusu olmalı” dedi
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Türkiye’de çok başarılı kooperatif örnekleri olmadığına dikkat çekerek, “Dünyada 45-50 milyar dolar cirosu bulunan, Türkiye’nin tarımsal milli hasılası kadar cirosu olan kooperatifler var. Gerçek anlamda tüketici ve tüketiciyi birleştirmek anlamında çok önemli adımlar atmışlar. Türkiye’de 15 bine yakın kooperatif var, bunların bir bölümünün içi boş, değer üretmiyorlar.
Bu duruma en geç yılın ikinci yarısından itibaren neşter atacağız. Ben kooperatiflere şu mesajı veriyorum, ‘Toplanın, değer yaratacak bir sistemle ilgili tekliflerinizi getirin. Biz de sizin isteğiniz doğrultusunda gereğini yapalım.’
Mutlaka üretici ile tüketiciyi birleştirmek lazım. Devlet mecbur kaldığı için sahaya iniyor ama bu iş kooperatiflerindir. Belediyelerin kooperatiflere biraz daha yer vermesiyle 200-300 ürünün gerçek modellerle tanzim satış noktalarında satılması söz konusu olmalıdır” diye konuştu.
"PERAKENDE YASASI'NI ELE ALMAMIZ LAZIM"
Tarlada üretilen ürünle tezgaha gelen ürün arasındaki fiyat farkına işaret eden Pakdemirli, uzun lojistik ve tedarik zincirinde kayıplar, israflar ve kopmalar olduğunu belirtti. Hal Yasası ile ilgili dünyadaki çeşitli örneklerin incelendiğini söyleyen Pakdemirli, “Hal Yasası, meclisin açılmasıyla hızlı şekilde yasalaşacak.
Ancak bu yasayla bütün problemler çözülmeyecek. Kooperatiflerin, Perakende Yasası’nın da devreye konulmasına ihtiyaç var” ifadesini kullandı.
Antalya’da düzenlenen InterFresh Yaş Sebze Meyve Depolama Ambalaj ve Lojistik Fuarı sırasında Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen hal komisyoncuları bir araya geldi. Konu doğal olarak, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın ‘’ Sebze ve meyve fiyatlarına doğrudan etki eden suni süreçleri azaltacak hal yasası çok yakında TBMM gündemine gelecek.
Komisyonculuk tarihe karışacak. Satışta rekabet üst düzeye çıkacak. Yeni haller ve satış alanları ile üretici örgütlerinin etkinliği artacak.’’ Açıklamasına geldi. Türkiye Halciler Federasyonu (TÜRKHAL) Başkanı Yüksel Tavşan, önce yaş ve sebzelerin standart maliyet hesabıyla satışa sunulamadığını anlattı; ‘’
Örneğin domatesin maliyeti 1 TL, % 50’de üzerine koyalım, 1.50 TL’den satalım diye bir şey yok. Gün geliyor 2.50 TL oluyor, gün geliyor üreticimiz emeğinin karşılığını alamıyor. Ürünler arz-talep dengesine göre satılmalı. Haller bu dengenin oluşması için satıcı ile alıcının buluştuğu yerdir’’ diyerek hallerin vazgeçilmez olduğunu vurguladı.
Üretimin yoğun olduğu bölgelerde komisyoncuların üreticilere üretim öncesi avans verdiğini, sera kurulumundan ilacına, gübresinden fidanına, fidesine kadar yardımcı olduğunu ve sadece %8 komisyon aldığını vurgulayan Yüksel Tavşan, ‘’Komisyoncular olarak bazen marketlere, ihracatçılara ve tüccarlara veresiye satış yapıyoruz. Bu çarkı aldığımız kredilerle döndürmeye çalışıyoruz’’diyor.
YASAL DÜZENLEMEYE FİYATLAR DÜŞMEZ
2012’de yürürlüğe giren sebze-meyve ticaretini düzenleyen yasa ile büyük marketlerin doğrudan üreticiden ürün alıp pazarladığını ancak yinede üretici ve tüketici fiyatları arasındaki farkın azalmadığını hatırlatan Tavşan, yasal düzenlemelerle fiyatları ve enflasyonu düşürmenin kolay olmadığını, çözümün; üretici örgütlerinin de içinde olduğu havza bazlı üretim planlaması ile depolama ve paketleme imkânlarının artışında olduğunu vurguluyor.
Yüksel Tavşan, ‘’Hal komisyonculuğu kalkarsa yerine ne konulacak, ürünler nasıl pazarlanacak?’’ diye soruyor. Hallerin büyümesinin, modernleştirilmesinin, altyapı imkânlarının artırılmasının şart olduğunu kaydeden TÜRKHAL Başkanı Tavşan, ‘’Tamamen özelleştirme çok zor.
Avrupa’daki örneklere baktığımızda da ilgili bakanlıklar, yerel yönetimler, esnaf ve meslek örgütlerinin birlikte olduğu bir yapı var. Üretici birliklerine karşı değiliz’’ şeklinde konuşuyor. Yeni modelin detayları bilinmiyor.
Tarımsal üretimin artık günlük geçimi sağlamak kaygısından çıkıp piyasalara yönelmiş olması, çiftçilerin sektöre daha çok artı değer katan aktörler haline gelmesini zorunlu kılmaktadır.
Hani hep dile getirilen köylülükten çiftçiliğe geçiş süreci vardır ya. Aslında sözü edilmek istenen budur.
Peki bir çiftçi tek başına üretici konumuna geçebilir mi, sektörün aktörü olabilir mi?
Eğitimli ve yeterli donanıma sahip, bilgiye yatırım yapabilen, örnek üretim uygulamalarını yurt içi ve yurt dışında takip edebilen üreticilerin sayısı kendi kendine artabilir mi?
***
Küresel ölçekte karşılaştığımız ekonomik ve sosyal değişimler tarım ve gıda sektörlerini çok yakından ilgilendiriyor. Uzun yıllardır sanayi sektöründe yaşanan yüksek verim kaygısı tarımda da kendini hem de bütün şiddetiyle gösteriyor. Dünya nüfusu ile birlikte tarım ürünlerine olan ihtiyaç her dakika artıyor. Özellikle su kaynaklarında ve tarım alanlarında yaşanan düşüş ve olumsuz iklim değişiklikleri tarım sektörünü son derece kritik ve stratejik bir pozisyona çekiyor.
Diğer yandan insanların tarım ürünlerine bakışı da değişiyor. Gıda ve tarım ürünleri konusunda bilinçlenmenin artmasıyla güvenilir, yaşam kalitesini artırıcı ve besleyici özellikleri yüksek ürünlere yönelik talep yükseliyor.
Bu gelişmeler tarımda yeni teknolojik atılımlar ve bilgi-iletişim teknolojilerinin önemini artırıyor. Bu alandaki yazılı olan – olmayan tüm kural, anlayış beklenti ve süreçler, özetle paradigma değişiyor. Bir taraftan verimi arttırma çabaları devam ederken diğer yandan gıda güvenliği konusunda çok daha etkin stratejiler devreye sokuluyor.
Son zamanlarda dövize bağlı olarak girdi maliyetlerinin artması nedeniyle yem fiyatlarında olağanüstü bir yükseliş söz konusu oldu. Ham maddesinin yaklaşık yüzde 40'ını dövizle alıp doksan gün vadeyle üreticimize satan yem sektörü, yem fiyatlarına temmuzdan bugüne yüzde 40’a varan oranlarda zam yaptı.
Türkiye Yem Sanayicileri Birliği (TÜRKİYEMBİR) Başkanı Ülkü Karakuş ‘’Dövizde meydana gelen artışlarla ve doların 6,5 liraya çıkmasıyla birlikte ilk defa Türkiye'deki buğday ve arpa fiyatları dünya fiyatlarının altına düştü. Bu da iç piyasa da bütün dengeleri bozdu. Kilogramı 85-95 kuruşla başlayan arpa bugün 1 TL 15 kuruşa çıktı, fiyatlar da aşırı yükseldi. Son 1,5 ayda fiyatlardaki artış yüzde 30- 40'ları buldu. Bu da maalesef yem fiyatlarına yansıdı'' diye konuşuyor.
Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) piyasayı düzenlemek üzere elinde 2 milyon 250 bin TL civarında almış olduğu, alacağı ve kullanacağı hazine desteğiyle birlikte tarife kontenjanı olduğunu belirten Karakuş, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bunun bir an önce hayata geçirilip arpanın, buğdayın ve mısırın Türkiye'ye dünya fiyatlarından değil, şu anda mevcut planlanmış Türkiye fiyatlarına denk gelecek şekilde iç piyasaya sunulması lazım. TMO’nun elinde yemlik buğday, arpa ve bir miktar mısır var. Onların da Türkiye'deki bütçelediğimiz fiyatlardan iç piyasaya verilmesini talep ediyoruz.’’
Karakuş özetle; ‘’yem ham maddeleri çok pahalı oldu, ithalat yetkisini kullanalım’’ diyor.
İzmir hem süt üretiminin hem de süt sanayinin başkenti konumunda. Süt kalitesi ve verimliliği açısından Türkiye’nin gözde merkezlerinden biri.
Türkiye’de 2017 yılında üretilen 18.7 milyon ton sütün 2 milyon tonu İzmir’de, bunun yarısından fazlası ise Küçük Menderes Havzası’nda üretilmiş.
Ülkemizin birçok önde gelen süt ve süt ürünleri fabrikaları bu potansiyelin farkına vararak, Küçük Menderes Havzasına birçok yeni yatırım yapmış. Bölgedeki süt üretiminin yoğunluğu, İzmir’deki peynir çeşitliliğinin zenginleşmesine ve yeni mandıralar ve fabrikaların kurulmasına katkı sağlıyor.
Ülkeler sadece tarımda değil her alanda ürettiği bilgi, teknoloji ve yenilikler ölçüsünde söz sahibi. Tarımda da sürekli bilgi ve teknoloji üretme zorunluluğu var. Bunun içinse araştırma ve geliştirme (AR-GE) çalışmalarına daha çok yatırım yapılmalı.
Ülkemizde AR-GE’ye yapılan harcamalar yurt içi hasılanın %1’i kadar. Bu oran G.Kore’de %4.36, Japonya’da %3.35, ABD’de %2.79, OECD ülkelerinde ortalama %2.4 ve AB ülkelerinde ortalama %1.98.
Cumhuriyetin ilk yıllarından beri devam eden tarımsal AR-GE çalışmaları sonucunda tarımsal ürünlerin verim ve kalitesinde önemli ölçüde artışlar kaydedildi.
Tarım daha doğrusu hayat tohumla başlıyor. Bugün Türkiye’de kullanılan hububat ve baklagil tohumlukları ile yağlı tohumlardan, aspir, susam, yer fıstığı ve haşhaş çeşitlerinin büyük kısmı yerli AR-GE ve ıslah çalışmalarından elde ediliyor. Sebzecilikte ise domates, biber, patlıcan, kabak ve hıyar tohumlarının yarısından fazlası yine yerli bitki ıslahı çalışmalarından sağlanan çeşitler ve üretimler.
Ancak gerek nüfusun hızla artması gerekse ekilebilir alanların ve suyun azalması nedeniyle bu konuya daha çok ağırlık verilmeli, Tarım ve Orman Bakanlığı, üniversiteler, sivil toplum ve meslek örgütleri ile özel sektörün iş birliği artmalı.
Rakamların söylediği gibi ülkemiz bu alana gerekli yatırımı henüz yapabilmiş değil. Mevcut kaynakların değişen şartlara uyum sağlamaya çalışan özel sektörün taleplerine uygun kullandırıldığını söylemekte ne yazık ki zor.
AR-GE çalışmaları yüksek teknik bilgi, personel, ekipman, finans ve sabır isteyen, riskli ve uzun süreli bir iş. Tohumculuktada 10-15 yıl uğraşıp hiçbir sonuç alamama ihtimaliniz var.
İşte özetlemeye çalıştığımız bu durumu ve koşulları biraz bilenler ve ilgi duyanlar aşağıda anlatmaya çalışacağım projenin hakkını verecektir.
Ülkeler sadece tarımda değil her alanda ürettiği bilgi, teknoloji ve yenilikler ölçüsünde söz sahibi. Tarımda da sürekli bilgi ve teknoloji üretme zorunluluğu var. Bunun içinse araştırma ve geliştirme (AR-GE) çalışmalarına daha çok yatırım yapılmalı.
Ülkemizde AR-GE’ye yapılan harcamalar yurt içi hasılanın %1’i kadar. Bu oran G.Kore’de %4.36, Japonya’da %3.35, ABD’de %2.79, OECD ülkelerinde ortalama %2.4 ve AB ülkelerinde ortalama %1.98.
Cumhuriyetin ilk yıllarından beri devam eden tarımsal AR-GE çalışmaları sonucunda tarımsal ürünlerin verim ve kalitesinde önemli ölçüde artışlar kaydedildi.
Tarım daha doğrusu hayat tohumla başlıyor. Bugün Türkiye’de kullanılan hububat ve baklagil tohumlukları ile yağlı tohumlardan, aspir, susam, yer fıstığı ve haşhaş çeşitlerinin büyük kısmı yerli AR-GE ve ıslah çalışmalarından elde ediliyor. Sebzecilikte ise domates, biber, patlıcan, kabak ve hıyar tohumlarının yarısından fazlası yine yerli bitki ıslahı çalışmalarından sağlanan çeşitler ve üretimler.
Ancak gerek nüfusun hızla artması gerekse ekilebilir alanların ve suyun azalması nedeniyle bu konuya daha çok ağırlık verilmeli, Tarım ve Orman Bakanlığı, üniversiteler, sivil toplum ve meslek örgütleri ile özel sektörün iş birliği artmalı.
Rakamların söylediği gibi ülkemiz bu alana gerekli yatırımı henüz yapabilmiş değil. Mevcut kaynakların değişen şartlara uyum sağlamaya çalışan özel sektörün taleplerine uygun kullandırıldığını söylemekte ne yazık ki zor.
Özetle önümüzdeki yol, katettiğimiz yoldan çok daha uzun…
AR-GE çalışmaları yüksek teknik bilgi, personel, ekipman, finans ve sabır isteyen, riskli ve uzun süreli bir iş. Tohumculuktada 10-15 yıl uğraşıp hiçbir sonuç alamama ihtimaliniz var.
Dolardaki artış tarım ürünü ve gıda fiyatlarına zam olarak yansıyor. Bir o kadar önemli bir sorunda bu yükselişi fırsat bilen stokçular ve stokçulara karşı etkin tedbirlerinin alınamaması.
Bilindiği gibi fiyatların arz- talep dengesine göre oluşması gerekir. Ancak tarımsal ürünlerin alıcı ve satıcının serbestçe hareket ettiği, piyasa içi dinamiklerin egemen olduğu tam bir rekabet piyasasında işlem gördüğü söylenemez. Bu koşullara stokçuluğun adeta bir meslek haline gelmesini de eklediğinizde sorunun boyutları çiftçinin ve tüketicinin canını daha çok yakıyor.
Hangi tarımsal üründe fiyat artışları gündeme gelirse gelsin, sektör temsilcileri hep aynı şeyi söylüyor; ‘’ Bu ürünün ticareti 3-5 kişinin, firmanın elinde.’’
Bu sorun finansal piyasalardaki dalgalanmalardan öncede vardı. Şimdi daha da arttı. Krizi bu anlamda fırsata çevirmek stokçuğun rutin işlerinden biri oldu.
Çiftçinin kur artışlarından çok önce tüm masraflarını yaparak elde ettiği ürünü ucuza kapatıp, şimdi döviz yükseldi diye 2-3 kat fazla fiyatla piyasaya sürmek için fırsat kollayanların en güncel bahanesi ise ‘’Önümüzü göremiyoruz, oyunun kuralı bu.’’
Bu oyunun bozulması için her sektör için acil ve ani önlemler alınacağı Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan tarafından açıklandı. Tarım ve Orman Bakanlığı ile birlikte hareket edilerek tarım ve gıda ürünleri için daha detaylı bir çalışmanın ana unsuru üretimden tüketime kadar tüm zincirin takip edilmesidir.
Önceki yıllarda Tarım Bakanlığı ekiplerinin piyasa ürün azlığından kırılıp fiyatlar yükselirken depolara, mağaralara ani baskınlar yaptığını ve binlerce ton ürünü ele geçirdiğini biliyoruz.
Ayrıca fiyatları artıran pazarlama zincirindeki aracı sayısının azaltılması, küçük üreticilerin birleşmeleri için kredi desteğinin sağlanması, hal sisteminde komisyonculuğun organize edilmesi ve lojistik faaliyetler konusunda düzenlemeler yapılması çok önemli.
Tarım kültürü, toprak yapısı, iklim ve diğer doğal koşulları, ürün deseninde çeşitliliğe, hasatta erkenciliğe, ikinci ürün yetiştirilebilmesine imkân veren Hatay’daydık. İlk zeytinciliğin, buğday ekiminin yapıldığı Amik Ovası eşsiz bir hazine…
Kentte yılın dört mevsiminde üretim yapmak mümkün. Entansif tarımın yapıldığı Hatay’da bitki deseni olarak buğday, sanayi bitkileri (pamuk, mısır), sebzeler, zeytinlikler, yağlı tohumlar, narenciye, meyve, tarla sebzeciliği, yem bitkileri ön planda.
ZENGİN BİTKİ ÖRTÜSÜ
Hatay’ın eşsiz yaylaları ve çok zengin bir bitki örtüsü var. Asya ve Avrupa’daki en zengin bitki örtüsü Hatay’da. 850 adet tıbbi ve aromatik bitki ve 3 bine yakın da çiçek çeşidi var. Bunların yaklaşık 300’ü endemik yani sadece Hatay’da, Amanos ve Habib-i Neccar dağlarında bulunuyor. Hatay Büyükşehir Belediyesi bu eşsiz kaynaklardan yararlanmak için var gücü ile çalışıyor.
Zengin bitki örtüsü ve yaylalara sahip olduklarının altını çizen Lütfü Savaş, yerel kalınmaya çok önem veriyor. Yerelden kalkınma planı uyguluyor. Tarım, turizm ve taşımacılığı rekabet edecekleri alanları olarak belirlemiş. Hatay Büyükşehir Belediyesi kadınlara ve ailelere katkı sağlasın diye 250 sera yapmış, her birini bir kadın üreticileye vermiş. Hatay’ın bütün çiçeklerini üreten kadınlar seranın geri kalan kısımlarına da başka ürünler ekip ek gelir de elde edebiliyorlar.
KOOPERATİF ETKİSİ
Lütfü Şavaş tarımın en önemli konusu olan kooperatifçiliğe el atmış. Amaç üreticiyi ve tüketiciyi doğrudan buluşturabilmek. Kurulan kooperatifte üretimden pazarlamaya Hatay’ın zeytinyağı, defne sabunu, nar ekşisi, birçok tıbbi ve aromatik bitkisi, elle yapılmış çökeleği, tuzlu yoğurdu bulunuyor.
Asi Nehri 3 ülkeyi aşıp Hatay’dan Akdeniz’e dökülüyor. Her türlü atık geçtiği ülkelerde herhangi bir engelle karşılaşmadan denize ulaşıyor. Hatay Büyükşehir Belediyesi bu kirliliği önlemek için çok önemli çalışmalar yapıyor. Tabii Asi’nin suyu sulamada da kullanılıyor. Suyun temiz akması bölgedeki tarımsal ürünlerin kalitesinin artması demek.