Müziğe küçük yaşlarda başlayan Sono Smano’nun sözü ve bestesi kendisine ait ilk teklisi ‘Mars’, 1 Mart’ta tüm dijital platformlarda yayınlanacak. Kompozisyon, ses tasarımı ve söz yazımı üzerine yoğunlaşan sanatçı, kendi çalışmalarının dışında pek çok sanatçının stüdyo kayıtlarında da yer aldı. Elektronik sound’u, oyunlu ve bilmeceli sözleriyle dikkat çekeceği beklenen ‘Mars’, bakalım bizi nasıl bir yolculuğa çıkaracak?
Coşar Kulaksız Galeri Işık’ta
Fotoğraf sanatçısı ve küratör Coşar Kulaksız’ın uzun çalışmalar sonucu ortaya çıkan ‘Unuttuklarımızı Özlediğimiz Hatırladıklarımızdan Uzaklaştığımız Bir Oyun Bu’ adlı fotoğraf sergisi 18 Şubat’ta Teşvikiye Işık Galerisi’nde açıldı ve sadece 10 gün sürecek. Kulaksız, Şems’in 40 kuralıyla tanıştıktan sonra 40 haftada hayatının değişim sürecini fotoğraflarla anlatıyor. Serginin ve sergi kitabının tasarımı Bülent Erkmen’e ait.
TANGO BARDO Türkiye’de
Arjantin’in en tanınmış Tango orkestralarından TANGO BARDO; unutulmaz ezgileri ve muhteşem şovları ile ilk kez ve tek gösteri için İstanbul’a geliyor. Dünyanın en önemli tango eserlerini kendilerine has bir yorumla sunan orkestranın eğlenceli sahne performansı, izleyenlere unutulmaz anlar yaşatacak. 7 Mart’ta, saat 20.30’da Süleyman Seba Kültür Merkezi’nde izlenebilir.
Fikret Muallâ’dan: Yalnız ve Yaralı Bir Hayat
Türk resim sanatının en önemli isimlerinden Fikret Muallâ, çok özel bir sergiyle İzmirliler ile buluşacak. Sanatçının kişisel ve kurumsal koleksiyonlardan derlenen 55 eserinin yanı sıra mektup, kitap ve kişisel eşyalarının da yer alacağı ‘Yalnız ve Yaralı Bir Hayat: Fikret Muallâ’ sergisinde, Ara Güler’in objektifinden Fikret Muallâ portreleri de sergilenecek. Sergi 28 Şubat–17 Mayıs tarihleri arasında İzmir Folkart Gallery’de.
Sónar İstanbul gün sayıyor
Dünyanın en prestijli elektronik müzik festivallerinden Barcelona merkezli Sónar Festivali, Türkiye’de dördüncü kez, 5-7 Mart tarihleri arasında Zorlu PSM’de gerçekleşecek. Sónar Istanbul, 3 güne yayılan müzik programıyla yerli ve yabancı elektronik müzik sahnesinde yer alan, her biri kendi alanında öne çıkan isimlere ev sahipliği yapacak.
Müzik ve yaratıcılıkla teknolojiyi buluşturan festivalde, Red Bull tarafından hazırlanan SonarLab by Red Bull Sahnesi’nde, Skee Mask, Bjarki, Denis Sulta ve Steffi gibi uluslararası müzik arenasının en iyi isimleri İstanbullu müzik tutkunları ile buluşacak.
Haftanın filmi
‘Özgürlük Çağırınca’
Jack London’ın neredeyse tüm dillere çevrilmiş dev romanı ‘Vahşetin Çağrısı’, sinemaya sayısız kez uyarlandı. Bu hafta gösterime giren son uyarlama, gelişen CGI teknolojisiyle yarattığı dünya ve filmin hem başrolünü hem de anlatıcılığını üstlenen yıldızı Harrison Ford’la dikkat çekiyor. 20. yüzyılın başlarında geçen ‘Vahşetin Çağrısı’, Amerika’nın ‘altına hücum’ yıllarında yaşananları, insanların ve vahşi hayatın kesiştiği pencereden anlatıyor.
Sıcacık ve bereketli topraklardaki rahat hayatından koparılıp Alaska’da altın arayanlara satılan Buck adındaki bir köpeğin başından geçenleri izlediğimiz film, hayvanlara atfedilen vahşetin aslında çok yakınımızda; insanlığın içinde nasıl yer ettiğini de anlatıyor.
Kendi doğasından koparılıp insanlarla yaşamaya ve bir anlamda onlara bağımlı olmaya alıştırılan kocaman, yaramaz ve biraz da sakar köpek Buck, tanıdığı gerçeklikten uzaklaşıp Alaska’da maceralara atılırken kendi köklerini buluyor.
İçinde bir yerlerde var olduğunu hep hissettiği bağımsızlık tutkusunun peşine düşen Buck’ın peşinde, hırsın körelttiği vahşet dolu insanlar var. Yanındaysa hem kendi doğasıyla hem de doğanın içindeki vahşetle barışabilmiş özgür ruhlular duruyor.
‘Centilmenler Kapışıyor’
Geçen hafta Sevgililer Günü şerefine aşkla dolu bir filmden bahsetmek istediğim için Guy Ritchie’nin aramıza döndüğü ‘The Gentlemen’dan bahsetmeyi bir hafta ertelemiş oldum. 2000’lerin başında arka arkaya çektiği ‘Ateşten Kalbe’, ‘Akıldan Dumana/Lock’, ‘Stock and Two Smoking Barrels’ ve ‘Kapışma/Snatch’ filmleriyle hızlı ve yüksekten girdiği sektörde aynı hızla büyük bir düşüş yaşayan İngiliz dahi çocuk Guy Ritchie, her şeye rağmen hınzır ve suç filmi kelimeleriyle özdeşleşmeye devam ediyor.
‘The Gentlemen’, sırtını büyük oranda Matthew McConaughey, Charlie Hunnam, Michelle Dockery, Colin Farrell, Hugh Grant gibi oyunculardan oluşan kadrosuna yaslıyor. Londra’da kendine büyük bir suç ağı kurmuş Mickey Pearson’ın, bu ağı artık devretmek istemesiyle (oldukça yüklü bir ücret karşılığında elbette) oluşan zincirleme reaksiyonun hızlı bir tempoyla, bolca şiddetle, eski usul yüzleşme/hesaplaşma sahneleriyle, buram buram testesteron kokan erkekçe anlatımı olarak özetlenebilecek ‘The Gentlemen’, özlediğimiz Guy Ritchie’nin ‘Guy Ritchie’cilik oynadığı’, eski şanından uzak ama yine de kolayca tüketilen eğlenceli bir seyirlik.