Gözde HatunoğluRutkay Aziz: Ahlaklı bir duruş sahibi olmak bugünün Türkiye'si için çok önemli

HABERİ PAYLAŞ

Rutkay Aziz: Ahlaklı bir duruş sahibi olmak bugünün Türkiye'si için çok önemli

1950’lerde yaşanan “McCarthy” dönemi Amerikan tarihindeki en büyük kara lekelerden biri olarak hafızalara kazındı. Joseph Raymond McCarthy Amerikan senatosundaki 10 yıllık görev süresi boyunca sayısız insanı Komünist Parti’ye üye olmaktan dolayı suçladı. Başlattığı cadı avı, birçok sanatçının ve aydının “Amerikanizme Karşı Çalışmalar Kurulu” tarafından sorgulanmasına, saygınlıklarını ve işlerini kaybetmesine, hatta hapse düşmelerine sebep oldu. Bir kısmı da maalesef aydın olmanın sorumluluğunu taşıyamadı ve kendi arkadaşlarını dâhi ihbar ederek itirafçı ve işbirlikçi durumuna düştüler.

Haberin Devamı

1905-1984 yılları arasında yaşayan Amerikalı oyun ve senaryo yazarı Lillian Hellman ise adını, bu müdacele içinde boyun eğmeyen onurlu aydınların arasına yazdırmayı başardı. Bilgesu Erenus’un yazdığı, Lillian Hellman’ın sorgulanmak üzere bu komite önüne yaptığı savunmayı anlatan “Güneyli Bayan” isimli oyun, 10 Ocak’ta prömiyerini yaptı. İlk gösterimini 1982 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu’nda (AST) yapan oyunda bu kez Rutkay Aziz’le birlikte Dolunay Soysert’i izliyoruz. Perdeci Oyuncular’ın sahneye koyduğu oyunun dramaturjisi Taner Barlas’a, yönetmenliği ise Rutkay Aziz’e emanet.

Rutkay Aziz: Ahlaklı bir duruş sahibi olmak bugünün Türkiyesi için çok önemli

Rutkay Aziz ve Dolunay Soysert’le, Güneyli Bayan’ın 13 Ocak’taki temsilinden önce bir araya geldik...

22 YIL SONRA YENİDEN BİR ARADA

1998 yılında Ziya Öztan’ın yönettiği “Cumhuriyet” filminde Rutkay Aziz’le kamera karşısına geçip Latife Hanım’ı canlandıran Dolunay Soysert’e, yıllar sonra bu büyük ustayla aynı sahneyi paylaşmanın nasıl bir his olduğunu sordum. “Ben çok gencecik, yeni mezun bir oyuncuyken Rutkay ağabeyin karşısında tir tir titremiş, oynamanın keyfini çok çıkaramamıştım doğrusu” diyor. “Şimdi ise tadını çıkarıyorum. Oyunculuğun en güzel yanlarından biri hiç bitmeyen bir yolculuk olması ve bu yolculukta siz tecrübe kazandıkça, hayatı ve yaptığınız işi daha iyi öğrendikçe ortaya koyduğunuz emeğin de istediğiniz şekli alması. Artık provası da, sahnesi de çok tatlı gelmeye başladı” diye ekliyor.

LILLIAN’I DEĞİL “LILLY”YI ANLAMAYA ÇALIŞTIM

Haberin Devamı

Sahnede Lillian Hellman’a hayat verirken gerçekten de devleşiyor Soysert. Belgesu Erenus’un, varsıl köklerine rağmen ezilenlerin yanında yer almayı kendine görev bilen bu onurlu kadını anlatan metnini hiç aksamadan, çok başarılı bir şekilde özümseyerek geçiriyor seyirciye. Soysert Hellman’ı anlatırken: “Oyunu okul yıllarımda okumuştum aslında. Şimdiyse daha derin araştırma şansım oldu. Kalemini çok beğeniyorum Hellman’ın. Ama onu sadece bir yazar olarak değil, bir insan, bir kadın olarak da tanımak istedim. “ Lilly” olarak neler hissettiğini düşündüm. ‘O’ olmaya çalışmak yerine bir insan olarak anlamaya çabaladım. Elimde çok sağlam bir metin ve iyi bir yönetmen olunca da yönümü bulmakta hiç zorlanmadım” diyor.

BU OYUNU 2020’DE YENİDEN SAHNELEMEK ÇOK ANLAMLI

Tekrarlardan hoşlanmadığını bildiğim Rutkay Aziz’in 38 yıl sonra aynı oyunu sahnelemesinin nedenini merak ediyorum: “Güneyli Bayan’ın bugünümüz için çok önemli bir oyun olduğunu düşünüyorum. Aydın sorunsalını tartışmak, âhlaklı, ilkeli olmak, bir duruş sahibi olmak bugünün Türkiye’si için çok önemli şeyler” diyor. Aziz, oyunun kendini çok iyi anlatan ve zamansız bir metne sahip olduğunu vurgularken aradan geçen onca yıla rağmen hâlâ seyircide aynı hisleri uyandırmasının nelerin değişmediğine işaret eden önemli bir durum olduğunun da altını çiziyor.

Haberin Devamı

Dolunay Soysert “Keşke 38 yıl önce yazılmış bir oyun hem biz sahneye koyarken hem de seyirci izlerken sadece nostalji duygusu yaratıyor olsaydı. Oyunun yarattığı ‘tanıdık’ hislerin aynı kalmış olması bir yandan üzücü” diyerek katılıyor Rutkay Aziz’e.

Güneyli Bayan’ın göz alıcı dekorlarının arasında yaptığımız bu keyifli söyleşiyi usta oyuncu Rutkay Aziz, eski söyleşilerinden birini alıntılayarak sonlandırıyor: “Tiyatroyla devrim yapılmaz elbet, ben bunu daha önce de belirttim. Ancak tiyatro insanlığa dâir her şeyin ortaya konulduğu en asil sanattır belki de. Seyircinin duygu ve düşünce dünyasına nüfus eder, değiştirir ve dönüştürür. Bizler de seyircilerimize gerçek tiyatroyu, namuslu ve onurlu bir oyunu vaat ediyoruz, daha fazlasını değil”.

AKINCILAR ADALETİN KILICINI TAŞIYOR

Bu hafta gösterime, sinemamızda eksikliğini sıkça dile getirdiğimiz büyük bütçeli bir tarihi film girdi. Türkler Geliyor : Adaletin Kılıcı, ‘Diriliş Ertuğrul’ ve ‘Kuruluş Osman’ dizileriyle yıllardır ekranlarda başarısını sürdüren yapımcı Mehmet Bozdağ’ın aynı zamanda proje tasarımını da üstlendiği bir film. Üniversitede tarih eğitimi alan ve tarihi yapımların televizyonlarımızda ve sinemamızdaki eksikliğini gidermek şiarıyla yola çıkan Bozdağ ile birlikte Türkler Geliyor : Adaletin Kılıcı filminin çekildiği platoyu gezme şansını yakaladım. Mehmet Bozdağ’ın senaryosunu Atilla Engin’le yazdığı, yönetmenliğini Kamil Aydın’ın üstlendiği film 30 milyon lira gibi yüksek bir bütçeye sahip. Filmin çekildiği setlere, ortaya konan emeğe bakıldığında bu yüksek bütçenin hakkının verildiğini söyleyebiliriz.

Rutkay Aziz: Ahlaklı bir duruş sahibi olmak bugünün Türkiyesi için çok önemli

Türkler Geliyor: Adaletin Kılıcı, Balkan coğrafyasındaki zulmün önüne geçmek için zorlu bir mücadeleye girişen Fatih Sultan Mehmet'in seçkin savaşçı birliği Akıncıların hikayesini konu ediyor. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinin ardından rotasını Roma’ya çevirir. Ancak bu sırada Sırp kralı Lazar, Fatih Sultan Mehmet’in Avrupa’daki kararlı ilerleyişinin önüne geçmek ister. Fatih Sultan Mehmet'e ölümüne bağlı olan Akıncılar, Lazar’ın planını bozmak için, harekete geçer.

Filmin başrol oyuncusu Emre Kıvılcım, 10 bine yakın aday arasından seçilmiş. Filmdeki başrol oyuncularından bir ise ‘Tilla’ adlı yırtıcı kara şahin. Yapımcı Bozdağ, ekibe ve atlara uyum sağlaması için kara şahini 7 ay eğittiklerini, Emre Kıvılcım da 1.5 ay sadece ‘Tilla’ ile çalıştığını söylüyor.

Türkler Geliyor : Adaletin Kılıcı Türkiye’nin yanı sıra ABD, Kanada, Şili, Meksika, Avustralya, Japonya, Güney Kore, İngiltere, Almanya gibi 40 ülkede gösterime girecek ve şansını uluslararası pazarda da deneyecek. Film bir ilki daha gerçekleştiriyor: Türkler Geliyor: Adaletin Kılıcı, kurulan e-ticaret sitesiyle filmin 100 ürününü satışa sunacak.

CMYLMZ'IN 'KARA BAHTLI' ADAMLARI

Cem Yılmaz’ın “1 seansta 2 film” şiarıyla yola çıktığı ‘Kara Komik Filmler’, ikinci bölümüyle bu hafta gösterime girdi. Yılmaz’ın hem başrolünü, hem de yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği Karakomik Filmler 2, Deli ve Emanet adında iki ayrı bölümden oluşuyor.

Filmin, Deli adındaki ilk parçası yine daha trajik ve karanlık olanı. Mahallesine yeni taşınan bir kıza gönlünü kaptıran ama ona açılamayan taksi şoförü Güven’i izliyoruz Deli’de. Kahramanımız aracına aldığı müşteriler yüzünden kendini beklenmedik durumların içinde buluyor. Yarısından fazlası Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde geçen Deli, bütününe bakıldığında tutarlı ve inandırıcı olmaktan uzak. Çarpıcı olması planlanan finali ise duygusunu seyirciye pek başarılı bir şekilde geçiremiyor maalesef.

Rutkay Aziz: Ahlaklı bir duruş sahibi olmak bugünün Türkiyesi için çok önemli

Emanet adındaki ikinci bölüm, televizyonlarda yer alan yetenek yarışmaları, evlilik programları gibi kültürel yozlaşmanın en büyük sac ayaklarını oluşturan ögeleri ele alarak daha sağlam bir temele oturuyor denebilir. Emanet’te, Cem Yılmaz’ın hem yazmakta hem de canlandırmakta oldukça başarılı olduğu bir “kaybeden” profili var yine. İçindeki dans tutkusunu yaşamak isterken ülkeyi avucuna alan ünlü olma takıntısına da dokunduran Birol karakteri başarıyla çizilmiş. Yeteneği tartışılmaz olan Çağlar Çorumlu da performansıyla Emanet’e çok şey katıyor. Karanlık ve hüzünlü yanları bol olan Emanet’te, izleyiciyi güldürmeyi başaracak mizahi dokunuşlar da bol.

Cem Yılmaz şüphesiz ki ülkenin en çok yönlü ve yetenekli sanatçılarından biri. Sineması ve ortaya koyduğu işler ortada. Onu yıllardır çok severek, hakkındaki eleştirilerin çoğu zaman hak ettiğinden çok daha ağır olduğunu düşünerek izliyorum. Ancak son yıllarda bir düşüşte olduğunu söylemek zorundayız. Kara Komik filmler serisinin de bu düşüşü en çok hissettiren yapımları olduğu bir gerçek. Ancak unutmamamız gereken bir gerçek daha var ki ülke sinemasının durumuna bakıldığında Yılmaz’ın üretimleri her şeye rağmen belli bir düzeyin üzerinde kalıyor.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder