Enerjimizin iyice düştüğü karantina günlerinde yüzümüzü güldüren 'Aşk 101', tek kelimeyle 'beklentisiz' izlemelik bir dizi. Zaten bu memleket lise dizilerini sever. Uzun zamandır da hasret kalmıştık; iyi oldu. 'Lise Defteri', 'Koçum Benim', 'Hayat Bilgisi' vb. hala aklımızda değil mi? Hele ki şu dönemde iç karartıcı distopya filmlerini, dizilerini hiç çekemeyeceğim için, tam da böyle çıtır çerez bir şey arıyordum. Sahiden ilaç gibi geldi. Üstelik, Netflix'i bir tür turizm elçisi sanarak tuhaf görüntüler izleten diğer yerli yapımlara da benzemiyor. Malumunuz 'Hakan: Muhafız'da bol bol turistik ve otantik sahneler izlemiştik. Bu dizi her iki sezonda da 'Türkiye reklam filmi' olmaktan kurtulamadı ve epey can sıktı. 'Aşk 101'in de böyle bir iddiası var, İstanbul'u iştah açıcı bir şehir olarak göstermek istiyor. Ama bir farkla: Bunu kör göze parmak yapmıyor. "Allah aşkına gelin, çok güzel bir şehir burası" diye yalvarmıyor. Sadece Sinan'ın yaşadığı yalının manzarasıyla bile mükemmel bir hava katarak, İstanbul'da yaşayan bizlere bile bu karantina günlerinde şehri özletiyor. Kokoreç, midye, börek sahneleri de, tüm manzaralar gibi diziye organik yedirilmiş.
Bu tür 'zaman geçirgeci' dizilerde, filmlerde ve hatta kitaplarda da, kilit mesele tempodur. 5 dakika sıkılsak hemen aklımıza "Daha kaliteli vakit geçirebilirim" düşüncesi takılır ve çat diye bırakırız çünkü. Fayda sağlamayan her aktivitenin (mesela bilgisayar oyunu) bir numaralı unsuru olan akışkanlık, tempo ve sürükleyicilik 'Aşk 101'de mevcut. Bir oturuşta bütün bir sezonu izleyebiliyorsunuz.
Gerçekçilik arayan izleyici eleştiriyor
Kimi izleyenler, 1998 yılının İstanbul'u ve eğitim sistemi baz alındığında, Aşk 101'de anlatılanların gerçekçi olmadığını savunuyor. Buna katılıyorum. Öğrenci-öğretmen ilişkisinin kankalık düzeyi, nedense birçoğumuzun tanışamadığı o idealist öğretmenler ve tabii bu idealist öğretmenlerin öğrencileriyle arkadaş olmak istemesi vs... Bunlar gerçekçi değil; kabul. Fakat gerçekçilik aradığımız yok ki? Açıkçası böyle bir endişem olmadığı için beni rahatsız etmedi. Hatta hoşuma bile gitti. Neticede zamanında Gossip Girl izlemiş insanlarız. O da bir lise hikayesiydi ve dünyanın en mantıksız hikayesini, müthiş bir sürükleyicilik içinde anlatıyordu.
Son olarak biraz da oyunculuk övmek istiyorum. Hepsi umut veriyor. Özellikle Mert Yazıcıoğlu (Sinan: Aynı dönem okusaydık kesin aşık olmuştum!) ve Selahattin Paşalı (Osman) favorilerim. Umarım ileride çok daha iyi rollerde yer alma şansı bulurlar. Hepsi genç ve güzel insanlar. Onların tatlılıklarıyla beraber özlediğimiz neşeli İstanbul ve hepimizin iç çekerek andığı 90'ların ruhu da baharat gibi eklenip diziye bir artı puan daha katıyor.
Özetle Aşk 101 ciddiyetle yaklaşılmadan izlenmesi gereken, komplike olmayan bir dizi. Akıcı, eğlenceli, keyifli... Bitirdiğiniz an, "İkinci sezonu çıksa da izlesek!" diyeceksiniz.