İtiraf edin, hayatımızın bir döneminde hepimiz 'evden çalışmanın' hayalini kurduk. Dedik ki, "Kalksam şöyle istediğim saatte, kendi düzenime göre çalışma saatleri belirlesem..." Yıllar içinde ben bu konuyu biraz abarttım. Her fırsatta bunun sohbetini yaptım, 'evden çalışmanın' ne kadar büyük bir lüks olduğunu anlattım, hatta direkt 'izole' kelimesini kullandım, "Herkesten ve her şeyden izole, sadece bilgisayarım ve ben..." romantizmiyle aynı şeyi söyledim durdum. Ama nasıl bir hayalse artık; 15 yıllık iş hayatımın 1 gününde bile evden çalışmışlığım olmadı.
Şimdi, yıllar yıllar sonra, bu hayalim tatsız bir olay sonucu gerçek oldu. Ama oldu mu, oldu! Yaklaşık 10 gündür evimde, bilgisayar başındayım. Son derece mutlu, hayal ettiğim gibi izole, maksimum verimli ve rüyalardaki gibi 'sessizce' çalışıyorum. Özellikle 'sessizce' kısmı bizim meslekte sahiden bir ütopyadır. Yayıncılığın herhangi bir dalında çalışıyorsanız, 'sessiz' bir ortam bulmanız mümkün değildir çünkü. Kocaman gazete binalarının özel odalarında da otursanız, kapıları da kilitleseniz, minik ofislerde küçücük ve sote bir yeriniz de olsa, yaptığınız iş dergi çıkarmak, gazete yapmak, internet yayını yapmak da olsa; hiç fark etmez. Tecrübeyle sabittir: Bu sektördeki herkes ve her yer istisnasız gürültülüdür. Sessiz bir ortam yalnızca hayalden ibarettir.
Evden çalışma kararı vermek eminim hiçbir şirket için kolay olmamıştır. Açıkçası bizim için de öyle oldu. Yayın koordinasyonunu sağlamak, bu kaos ortamında okurla aynı kalitede buluşabilmek ve nitelikli yayın yapmayı sürdürmek için her imkanımızı seferber ettik. Eksiklikleri, fazlalıkları, yapılması gerekenleri, asla yapılmaması gerekenleri; hem editör ekibimizle, hem teknik ekiple ayrı ayrı konuşarak, yetmedi bir de toplu konuşarak, uzun toplantılar yaparak başardık. Şimdi bütün Posta.com.tr ekibi evlerinde, sağlıkla ve endişesiz bir şekilde, hayal ettiğimiz gibi aynı kalitede yayın yapmayı sürdürüyor. Video ekibimizin başlattığı 'Posta'nın karantina günlüğü' projesiyle de, 'evden çalışma sürecimizi' okurla paylaşıyoruz. Belgesel tadındaki serimizi izleyip yorumlarınızı bizimle paylaşmanızı çok isteriz.
Psikolojide 21 gün kuralı değişti
Ekibimizde benim gibi halinden memnun olanlar da var, "Bir an önce bitse de sokaklarda koşsam" hayali kuranlar da. Farklı kaygılar taşıyanlar, "Ne kadar sürecek?" sorusuyla günü geceye bağlayanlar, sağlığından endişe edenler... Herkesin ruh hali farklı. Ama aslolan şu: Yeni düzene mutlaka alışacağız.
Ama nasıl?
1950'li yıllarda Dr. Maxwell Maltz, “Bir alışkanlığı oturtmak için 21 gün gerekli ve yeterlidir” görüşünü ortaya attı. Peki 21 gün kuralı gerçek mi? Yoksa sadece bir mitten mi ibaret? Bir alışkanlığı oturtmak gerçekte kaç gün alır? Kesin bir sayı vermek mümkün müdür? Bunu ben de biraz araştırdım ve gördüm ki, '21 gün kuralı' değişmiş ve sayı ortalama 66 güne çıkmış. Yeni araştırmalara göre, alışkanlık oturtmak için 'ortalama' gereken gün sayısı 66. Bununla birlikte, bir alışkanlık oturtma aralığının “18 ile 254 gün arasında değiştiği” de söyleniyor. Bu süre, oturtulmak istenen alışkanlığın zorluğuna, kişiye ve koşullara göre değişiyor.
Bu ne demek? Örneğin her sabah kahve içme alışkanlığını 20 günde edinmiş olabilirsiniz, ama evden çalışma alışkanlığını 40 gün geçtiği halde oturtamadıysanız üzülmeyin. Bir alışkanlığın zorluk derecesi ne kadar fazlaysa alışmak için gereken süre de o kadar fazla oluyor. Aynı zamanda bir arkadaşınız/yakınınız evden çalışma alışkanlığını 30 günde kazanmış olabilir. Bu demek değil ki bu alışkanlığı edinmek sizin için de 30 gün sürecek. Belki 25 günde başaracaksınız, belki 45. Önemli olan kendinize ve alışkanlığınıza zaman tanımak, kendinizi başkalarıyla kıyaslamamak.
Netice hiçbir şekilde değişmiyor ve insan her şeye, her koşula alışıyor. Tek yapmanız gereken, alışkanlığınızı değiştirmek için kendinizi zorlamak. Her gün ısrarla yapmaya devam etmek. Böylece ortalama 66 gün içinde, artık üzerine düşünmeden yeni alışkanlığınızı gerçekleştirmeye başladığınızı göreceksiniz.
Ne yapılabilir?
Öncelikle şunu unutmayın: Zorunlu evden çalışma dışında, size dayatılan hiçbir şeyi yapmak 'zorunda' değilsiniz. Evde 20 dakika egzersiz yapmadığınızda, 10 dakika meditasyona oturmadığınızda sistem çökmeyecek. Kendinize "Mutlaka ... yapmalıyım" dedikçe iyice strese giriyorsunuz. Yapamayınca da sinirleniyor, özgüveninizi yitiriyorsunuz. Üstelik 60 dakikanın 55 dakikasında 'yapmanız gerekenleri' düşünmek, 'kronik yüksek stres' seviyenizi artırıyor. Sağlıklı kalacaksınız diye durduk yere iyice çöküyorsunuz. Yapmanız gereken ilk şey, beyninizi bu alarm durumundan çıkarmak. Geminin kaptanına, yani iç sesinize güvenmek. Gün gelir yoga da yaparsınız, uyku düzeninizi de oturtursunuz. Her şey zamanla... Bu dönemi kendinize bu zamanı tanıyarak geçirmenizde fayda var.