Emmanuel Macron, ‘Ne Sağ ne Sol’ politika izleyerek 2017’de aşırı sağcı rakibi Marine Le Pen’i yüzde 66’ya karşı yüzde 34 oyla mağlup ettiğinde, herkes onu dünyada yükselen popülist Trumpçı ve Brexitçi’lere karşı bir panzehir olarak görüyordu. Ne de olsa yatırım bankacılığından gelen ve sosyalist bir Cumhurbaşkanı’na danışmanlık yapmış genç elit biriydi. Göreve geldiğinde “Bir daha asla faşist bir aday cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna kalamayacak” sözünü veren Macron, aradan geçen 5 yılda dediğinin tersini yaptı, olağanüstü şekilde sağa kaydı, ırkçı söylemleri oy uğruna görmezden geldi, hatta destekledi. Peki işe yaradı mı? Hayır. Gelinen noktada anketler, haftaya yapılacak ikinci tur seçimler öncesi Macron’u yüzde 54, ırkçı Le Pen’i ise yüzde 46’da gösteriyor.
ANA AKIM KAYBETTİ
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu sonrası Fransa’da ilginç bir tablo belirdi. Macron yüzde 27,6; rakibi aşırı sağcı Le Pen yüzde 23,4 aldı. Aşırı solcu aday Melenchon yüzde 22, ırkçı aday Zemmour ise yüzde 7,1 oy topladı. Aşırı uçtaki partiler yükselirken, geleneksel partiler yok oldu. Cumhuriyetçiler, Yeşiller, Sosyalistler yüzde 5’i geçemeyerek hazineden para yardımı alamaz hale geldi. İkinci turda Macron kazansa bile bu, aşırı sağcı Le Pen’in oyların yarıya yakınını alacağı gerçeğini gizlemiyor.
AŞIRI SOLUN OYU KRİTİK
Üstelik aşırı solcu Melenchon’u destekleyenlerin ikinci turda kime oy vereceği de tam bir muamma. Türkiye’de de ulusalcılarla milliyetçilerin iç ve dış politikanın birçok başlığında birleşmesi gibi, Fransa’da da aşırı solcuların, Macron yerine Le Pen’e sempati duydukları bir gerçek. Buna seçimlerde “At nalı etkisi” deniyor. Yani aşırı sağ ve sol uçlarda olan seçmenin fikirlerinin birbirine yakın oluşu. Stalin ile Hitler’in ittifak kurması ya da Hitler’in partisinin adının Nasyonal Sosyalist olması gibi… Bu gerçekleşirse Macron sandıkta yenilebilir.
RADİKALLER NİYE ARTI?
Peki Fransa, ‘Sefiller’deki gibi nasıl ‘Biz’ ve ‘Onlar’ diye iki kampa bölündü. Hoşnutsuzluğun birçok nedeni var. Birçok siyasi, akademik, medya ve sanatsal kurumda kültürel yabancılaşma başladı. ‘Ukraynalılara kucak açıyorsunuz da Suriyelileri niye almıyorsunuz’ tartışmaları yersiz değil. Küreselleşmenin yol açtığı ekonomik eşitsizliklere öfke, halkın umursamadığı üçüncü dünya ülkelerine yapılan askeri müdahalelerin ters tepmesi, medeniyetler çatışması, bambaşka örf-adet-geleneklerin toplumda yükselişi, kontrolsüz göçten duyulan rahatsızlık, ulus ve vatandaşlığın karakterinin değişmesi, hayat pahalılığı (enflasyon), yolsuzluklarla mücadele edilmemesinin yarattığı hayal kırıklığı ve son olarak çapsız bürokratların emir ve yasakları karşısında eli kolu bağlı olan öfkeli halk kitleleri.
KİM NE VAAT ETTİ?
Macron Fransa’da emeklilik yaşını 62’den 65’e çekmek istiyor. Rakibi Le Pen 60’a indirmeyi vaat ediyor. Macron, benzin vergisi getirmek istiyor. Le Pen ise 30 yaş altındakilerden gelir vergisi almayacağını taahhüt ediyor. Şirketlere, asgari ücretlerde iyileştirme yaparlarsa vergiden muaf tutulacaklarını söylüyor. Bu önemli çünkü Fransa on yıllardır gençler için sefil bir yer oldu. Yaşlı çalışanların durumunu iyileştiren tüm düzenlemelerin yükü, gençlerin omzuna biniyor. Gençler kamu çalışanlarını desteklemek için yüksek vergi ve harçlar ödemek zorunda kalıyor. Fransa’yı genç olmak için daha iyi bir yer haline getirme sözü veren Macron ise bu 5 yılda, çalışanların daha kolay işten çıkarılmasını sağlayan yasalar çıkardı. Pek çok kişiye göre Macron zenginle fakir arasındaki uçurumu genişletti. 18-25 yaş aralığının oyu bu yüzden Macron’a değil, aşırı solcu Melenchon’a gidiyor (Paris’te olduğu gibi). Ancak gelir arttıkça ve yaş ilerledikçe oyların Macron’a kaydığı gözlemleniyor. Ancak Fransız Solu birçok açıdan Macron’la kendini ihanete uğramış hissediyor. Le Pen’in seçilmesi ise ne NATO’nun, ne Avrupa Birliği’nin ne de Türkiye’nin yararına... Ancak bu, ‘İslamofobi’ konusunda tescilli olan Macron’u da aklamıyor. Fransa Solu’nun deyişiyle “24 Nisan’da iki kötü arasında bir seçim yapılacak.” Bakalım bu tarihi yarıştan kim galip çıkacak… Macron seçilse bile hazirandaki genel seçimlerde parlamentoda çoğunluğu elinde tutamayabilir. Yasama ‘Başbakan’ Le Pen’e geçebilir. İzleyip göreceğiz.