5 milyon takipçili şarkıcı Yıldız Tilbe, geçenlerde sosyal medya hesabından “Bence yer çekimi diye bir şey yok, olsaydı hiç kimse ve hiçbir şey yeryüzünde duramazdı, yerin dibine geçerdi” dedi ve ekledi “Kuşlar yer çekiminin olmadığını ispatlamaya yeter benim için...”
Şimdi sokağa çıkıp “Yerçekimi, meğer Newton denilen adamın uydurmasıymış” desem, üç kişiden biri “Biliyordum zaten” der. Büyük felaketler yaşadığımız dönemde, bu tarz inanışlar niye karşılık bulur diye hep düşünürüm. Çünkü gerçek hayattaki felaketler öyle adaletsizce, öyle tutarsız ve kaba şiddetle incitiyor ki bizi, buna isyan ediyoruz.
Bizi koruyan ve kollayan biri olmalı olsun, bir kurtarıcı çıksın, ruhumuzu beslesin istiyoruz. İnanç duvarımızı sarsan her şeye ise kızıyoruz, reddediyoruz.
KOPERNİK İLE BAŞLADI
Rahip bilim adamı Kopernik (1473-1543), gezegenlerin güneşin çevresinde döndüğünü söylediğinde, Ortaçağ Avrupa’sı ayağa kalktı, kilise tarafından suçlandı. Protestan mezhebinin kurucusu Reformcu Martin Luther bile, Katolikler’den daha sert çıkıştı ona; “Halk, göklerin, evrenin, Güneş’in, Ay’ın değil de, Dünya’nın döndüğünü kanıtlamaya çalışan ne idüğü belirsiz bir yıldızcıya kulak veriyor. Bu budala, astronomi bilimini tepetaklak etmek istiyor, ama Kutsal Kitap bize, Dünya’ya değil, Güneş’e olduğu yerde durmasını buyurduğunu söylüyor” dedi.
Aslında Kopernik’in insanın kainatta daha az önemi olduğunu kanıtlamak gibi bir derdi yoktu, bir rahip olarak inanç problemi de yaşamıyordu. Ama gezegenimizin, evrenin merkezi olma durumunu yitirmesi, bu gezegende yaşayanların da önemlerini yitirdiklerini akla getiriyordu. Sonra, koyu Protestan bir rahip olan Kepler (1571-1630) çıkıverdi. Gezegenlerin Güneş çevresinde dairesel değil, eliptik döndüklerini, gece-gündüzün de Dünya’nın kendi çevresinde dönüşü ile oluştuğunu söyledi.
‘Koyu Protestan’ diyorum çünkü Güneş’in, Kutsal Ruh’un bedeni olduğuna yürekten inanıyordu Kepler. Başka bir rahip olan Galileo (1564- 1642) ise fizikte yerçekimi kanunlarını bulmakla kalmadı, teleskopu da ilk o kullandı. Ay yüzeyinde dağlar vardı, daha da ‘korkuncu’ Güneş’in lekeleri vardı! Bu, Tanrı’nın yarattıklarının pürüzsüz ve lekesiz olmadığını göstermeye yönelik iğrenç bir girişimdi.
Dünyamızın birçok gezegenden, onların da Güneş’ten daha küçük olduğu hatta Güneş Sistemimiz’in Samanyolu’nun engin sonsuzluğunda minicik bir yer kapladığı ve evrende sayısız Samanyolu olduğu ortaya çıkınca, her şey altüst oldu. Bizim, belki de evrenin amacı olmadığımız düşüncesini akla getirdi. Eğer biz evrenin amacı değilsek, başkası da olamaz, öyleyse evrenin belki de hiçbir amacı yok diye düşünüldü. Engizisyon yargıçları harekete geçti, Galileo’yu 1616 ve 1632’de iki kez yargılayıp müebbete, sonradan ev hapsine mahkûm etti.
Galileo bu “bilimsel saçmalıkları” reddederek, “bir daha yapmayacağım” diyerek paçayı kurtardı. Galileo’nun ilk mahkemesi görüldüğünde henüz Giordano Bruno’nun diri diri yakılmasının üzerinden 16 yıl geçmişti. İtalyan gök bilimci Bruno da, başka Güneşler ve o Güneşler’in çevresinde dönen başka gezegenler ve dünya dışı hayatlar olduğunu söylediği için kilise tarafından 8 yıl işkence görmüş, “kanı akıtılmaksızın eziyet edilerek” ölüm cezasına çarptırılmıştı.
Zira başka gezegenlerde oturanların Nuh’un soyundan gelmeleri veya Kurtarıcı İsa’ca bağışlanabilmeleri söz konusu olabilir miydi?
CADI AVINA DÖNÜŞTÜ
Sadece 1450-1550 arasında Almanya’da bilimle uğraştıkları için çoğu diri diri yakılan 100 bin ‘büyücü’ öldürüldü. Fransa ve İngiltere’de de din adamlarının kışkırtmasıyla yapılan cadı avlarındaki ölüm sayısı bundan farksızdı.
Son ‘cadı’ İngiltere’de 1682’de, Fransa’da 1718’de yakıldı. 1348’de Avrupa’da veba hortladığında, Tanrı’nın öfkesini yatıştırmak için kullanılan yollardan biri de Yahudi öldürmekti. Bavyera’da 12 bin, Erfurt’ta 3 bin, Strasburg’ta 2 bin Yahudi yakıldı. 1760’larda veba ve çiçek aşısı bulunduğu zaman da aynı kilise, bu kez aşı yaptırmayı “Göklere, hatta Tanrı’nın sistemine başkaldırma” saydı.
Hatta Anglikan kilisesi “Hazreti Eyüb’ün çıbanlarının şeytanın yaptığı aşıdan ileri geldiğine kuşku olmadığını” açıkladı. Fransız Sorbonne Üniversitesi bile dini gerekçelerle çiçek aşısının uygulanmasını yasakladı. Bugün de Dünya’yı düz ilan eden, yerçekimi ‘safsata’ diyerek benzer boş inançlarla mürit toplayan çok sayıda kişi var.
Din adamı Bruno’nun, Roma’da 1600 yılında diri diri yakılırken ağzından dökülen şu sözlerle son verelim; “Ey ahali! Tanrı, iradesini kullanmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı kullanır.”