Güney ÖztürkSiyasette işe yarayan yol

HABERİ PAYLAŞ

Siyasette işe yarayan yol

Kutuplaştırma stratejisi denilince hafızam en çok İngiltere’nin iktidarda en uzun kalan ismi, Demir Leydi lakaplı Başbakanı Margaret Thatcher’a kadar uzanıyor. Thatcher 1970’lerin ortalarında siyaset arenasına çıktığında daha önceleri kimse, onun gibi bir politikacı görmemişti. Aristokratların, iş adamlarının partisi Muhafazakâr Parti’de, erkeklerin dünyasında, orta sınıfa mensup, bir manavın kızı olmakla gurur duyan bir kadın başkan seçilmişti. Giyim kuşamı bir politikacıdan çok bir ev kadınına benziyordu.

Haberin Devamı

Zaten kabinesini de zaman zaman evinde yemek masası çevresinde toplar, önlük takıp fırında et pişirip kendi elleriyle masaya getirirken ülke meselelerini konuşan biriydi. Ancak uzlaşmacı, sakin, entelektüel, karizmatik, kibar konuşan rakiplerinin karşısında doğrudan onlara saldıran tarzıyla derhal göze çarpıyordu. Tam bir savaşçıydı. Önce ülkede tüm girişimciliği yok ettiğini düşündüğü ve İngiliz ekonomisinin çöküşünden sorumlu tuttuğu köhnemiş solcu İşçi Partisi’ne saldırdı. Ardından müttefiki ABD’nin bile yumuşadığı, Batı’nın ‘uzlaşalım’ dediği dönemde Gorbaçov’lu Sovyetler Birliği’ni sert dille eleştirdi. Sonrasında kamu sendikalarının çoğu greve gidince hepsini solcu olmakla suçlayıp, tek kuruş vermedi.

1982’de Arjantin’i yöneten cunta, halkın dikkatini ülkenin sorunlarından uzaklaştırmak için İngiltere’ye ait ama Arjantin’in de tarihsel iddiaları olan Falkland Adaları’nı işgal ettiğinde, Thatcher donanmayı hiç tereddüt etmeden, 8 bin mil ötedeki Falkland Adaları’na gönderdi. Ana muhalefetteki İşçi Partisi böylesine gereksiz ve pahalı bir savaşa giriştiği için Thatcher’a saldırdı. Hatta kendi partisi bile topa tuttu. Ama Thatcher’ın inatçılığı ve cesareti, onu halkın gönlünde giderek yüceltti. Ve Falkland Adaları’nı geri aldıklarında, tüm ekonomik sosyal sorunlar unutuldu. Thatcher her seçimden zaferle çıktı.

MERKEZDEN KAÇINDI

Neydi sırrı? Dışarıdan biri olarak partiye gelmiş ama çevresindeki diğer erkek politikacılar gibi sisteme ‘uyum’ sağlamamış, kimliğini, farklılığını, halkın gözüne çarpan özelliklerini yitirmemişti. İçgüdüsel olarak dışarıda kalmayı tercih etmişti. Bir erkek ordusunun karşısındaki tek kadındı. Düşmanları ile arasındaki farkı kalın çizgilerle çekerdi: Sosyalistler, Korkaklar, Arjantinliler...

Haberin Devamı

Merkeze kayıp uzlaşmak istemedi. Rakiplerinizle uzlaşan, barışçıl bir yol çizerseniz, kim olduğunuzu unutur, herkesle birlikte merkeze gömülürsünüz. Tam tersine bir savaşçı, dış düşmanların kendisini çepeçevre sardığı, sürekli çarpışan biri oldu. Yarattığı ‘hayali’ düşmanlar Thatcher’ı daima kararlı, güçlü ve özverili gösterdi. Meydanlarda kendinden daha popüler olan politikacı yok muydu? Elbette vardı ama o, bunu gelip geçici, uçucu buldu. Haklı da çıktı. Sandık günü geldiğinde halk, sevimli popüler isimden çok, devlet yönetiminde baskın bir varlığın, ehil bir elin cazibesine kapılıyordu. Thatcher, cesur ve çoğu zaman ürkütücü konuşmalarıyla halka akşam haberlerinde sürekli tartışılacak bir konu veriyordu. Düşmanlıkları körüklerdi.

Çünkü biliyordu ki, düşman olmazsa, savaş da olmaz ve savaşın olmadığı yerde zafer kazanma şansı da bulunmaz. En büyüğüne saldırın, dokunulmaz olan tabuları yıkın ki, yenilgi ya da zaferiniz de o kadar şanlı olsun. Demir Leydi’nin bu stratejisi, birçoklarına ilham verdi. Bugün ABD’de yeniden başkanlığa yürüyen Trump’a baktığımda da farklı bir şey görmüyorum.

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder