Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’, 1’inci Dünya Savaşı’na katılan Alman asker Erich Maria Remargue’ın 1929’da kaleme aldığı olağanüstü bir romandır. Alman gençlerin, savaşın gerçekliği altında nasıl ezildiklerini son derece çarpıcı bir biçimde sunan eser, Hitler’in 1933’teki kitap yakma eylemlerinin de hedefiydi.
Yazar Remargue’a göre savaşa katılan herkes ölür, bedenen ya da ruhen, kimse savaştan sağ çıkamaz. Ve insanlar sadece kendilerini yakından ilgilendiren acı ve kederleri önemser. Kitabın sonunda Alman askerinin öldüğü saatlerdeki ajans haberlerinde “Bugün Batı cephesinde, kayda değer bir şey yok” denilir. İşte savaşın gerçeği budur. (Not: Aynı romanın devamı niteliğindeki Dönüş Yolu da kitaplığınızda mutlaka olmalı.)
Doğu Cephesi’nde de iki aydır yeni bir şey yok. Ukrayna’daki askeri durum kış çıkmazında. Rusya, işgal ettiği Ukrayna’nın doğu ve güneyine birlik yığıyor. Belarus üzerinden yeni bir hamle yapacağı tahmin ediliyor. Ukrayna kuzeyden, güneyden ve doğudan 240 derece kuşatılmış halde. Bu şekilde gidilecek bir barış müzakeresinden Ukrayna, topraklarının doğusunu, yüzde 20’sini kaybederek çıkmış olacak.
Bu durumda Ukrayna ordusunun, karşı bir taarruzla ön cepheyi yarıp topraklarını geri kazanması gerekiyor. Ve bunun için de 300 tank lazım. 10 gün önceki savunma bakanları zirvesinde, Almanya’nın Ukrayna’ya Leopard-2 (Leopar) tankı vereceği büyük bir törenle ilan edilecekti.
Olmadı. Asıl şöleni, haberi duyan Moskova yaptı. Almanya, “Önce Amerika’nın Abrams tankları göndermesini beklemeyi” tercih ederek, geri vitese taktı. Bunun üzerine daha önce Rus işgali yaşayan Estonya, Letonya, Litvanya, Finlandiya, Norveç, Polonya, ellerinde ne varsa (Leopard tankları da dahil) derhal Ukrayna’ya vermek için harekete geçti. Almanya bu ülkelere ‘dur’ diyemedi. “Madem Lepoard tanklarınızı göndermek istiyorsunuz, engellemeyeceğim” dedi.
Ardından Amerika, Fransa, İngiltere ilk kez tank sevkiyatını gündeme taşıdı. ABD 30 adet Abrams tankı, İngiltere 14 adet Challenger-2 tankı yollama kararı aldı. Neyse ki uluslararası baskı sonuç verdi. Alman Başbakanı Olaf Schulz, 1 yıl ayak sürüdükten sonra Ukrayna’ya 14 adet Leopard-2 tankı gönderme kararı aldı. Polonya bile 14 Leopard-2 gönderiyor. Norveç’in envanterinde 36 adet Leopard-2 tankı var, 8’ini Ukrayna’ya savaşa yolluyor.
Kanada da 4 adet Leopard-2 ile ittifaka destek veriyor. Aslında geç kalındı. Bırakın tankların lojistiğini, cepheye en erken nisan ayında sevkini, Ukraynalı tank personelinin eğitimi bile en az 2 ay sürecek. Jeopolitik olarak doğu ile batı arasında kalan Almanya, bir de 2. Dünya Savaşı’ndan kalma travmaları eklenince karar almakta zorlanıyor.
Avrupa savunmasında liderliği üstlenemiyor. NATO Müdahale Gücü’ne dahi yıllardır 8 bin askerini veremiyor. İttifak içindeki zayıf halka. Putin’in istediği de bu...
NEDEN LEOPARD TANKI?
Leopard-2 tanklarının ise cephede rakibi yok. Düz yolda 70 km, arazide 50 km hızla ilerleyebiliyor. Hareket halindeyken 3 kilometre öteden buzdolabı büyüklüğündeki bir hedefi vurabiliyor. Abrams tanklarının aksine kerosenle değil, çok daha kolay tedarik edilebilen dizel yakıtla çalışıyor. Üstelik ABD tankına göre yarı yarıya az yakıt tüketiyor.
Bu da nakil yolları harap olmuş cephe boyunca binlerce daha az yakıt kamyonunun gidip gelmesi anlamını taşıyor. Üstelik Leopard’ların bakım onarım masrafı hem daha düşük hem de yedek parça tedarikini sağlamak için mevcut bir üretim hattı var. Ukrayna savaşında yeni bir aşamaya geçiliyor.
Tüm o havalı drone’lar, omuzdan atılan güdümlü roketler (Javelin), akıllı mobil füzeler (HIMARS), teknolojik savaş oyuncakları bir noktaya kadar.
Görünen o ki, Dinyeper’in suladığı geniş çamurlu ovalar tam ölçekli tank savaşına tanık olacak. Batı’nın modern tankları, Sovyet döneminden kalma T-72’lerin karşısına dikilecek. Rusya, Batı’nın silah sevkiyatlarını şu ana kadar hiç hedef almadı. Başka bir ülkedeki silah deposunu, treni vurmadı. NATO’nun 5’inci maddesini işletmesine olanak vermedi. Batı ile topyekûn savaşa girmekten çekindi.
Ancak işin içine tanklar girince neler olacak? Evet, Doğu Cephesi’nde yeni bir şey yok. Ama ünlü dedektif Sherlock Holmes’un cinayet ipuçlarını toplarken söylediği gibi “Olmayan bir şey, gerçekleşen bir şey kadar önemli olabilir.”