Çocuğunun okulda yüksek not alması, her anne babayı sevindirir. Ancak sevindirirken de düşündürür. Ne zaman ‘baba sınav çok kolaydı, hepsini yaptım, erkenden de çıktım’ dese, içimize bir kurt düşer. ‘Kopya mı çektin?’, ‘Kaç kişi senle aynı notu aldı?’, ‘Sınıf ortalaması ne?’ ile başlayıp, ‘O dersin hocası yeterli mi?’ye kadar giden sorular sormaya başlarız. Neden? Çünkü bilinçli ebeveynler olarak evladımızı rekabetçi dünyaya en iyi şekilde hazırlamak isteriz.
Benzer bir durum Amerika’nın en prestijli Yale Üniversitesi’nde yaşanıyor. Yeni bir rapora göre, geçtiğimiz akademik yılda Yale’de lisans öğrencilerine verilen tüm notların yüzde 80’i A veya A eksiymiş. A almak demek mükemmel demek. Ve bu süreç pandemiyle birlikte hızlanmış görünüyor. Üniversitelerde 4 üzerinden hesaplanan genel not ortalaması Yale’de 20 yıl önce 3.4 iken, 10 yıl önce 3.6’ya, geçen yıl da 3.7’ye yükselmiş. Yale’de okuyan üniversite öğrencilerinin yüzde 82’sinin A aralığında notlar aldığı görülmüş. Halbuki mesela 2010-11 akademik yılında tüm notların yüzde 67’si A ve A eksi, 2018-19’da da yüzde 73’ü A aralığında imiş. Pandemi sonrası notlardaki keskin artış Yale’e özgü değil. Harvard’da da 2020-21 döneminde lisans öğrencilerine verilen tüm notların yüzde 79’u A veya A eksi. 10 yıl önce bu rakam yüzde 60’mış.
2002-2003’te Harvardlı öğrencilerin not ortalaması 4 üzerinden 3.41 iken, 2020-21’de not ortalamaları 3.8’e yükselmiş. Yale ve Harvard’da not bolluğu gözlemlenince, ABD’de kolejler de mercek altına alınmış. Görmüşler ki, 1980’lerin başından bu yana ülke çapındaki kolejlerde genel not ortalamaları her 10 yılda 0.1 oranında artıyor. Uzmanlar “Notlar da para birimi gibidir. Bollaşırsa, enflasyona yol açar, değersizleşir” diye uyarıyor. ‘Çocuklar eşşek gibi çalışıyor hak ediyor’ diyebilirsiniz. Ama işin aslı Ivy League, ABD’nin en iyi üniversiteleri, öğrencilerine ulusal ortalamanın üzerinde notlar vererek aktif olarak onları destekliyor. Öğrencilerinin mezuniyet sonrası lisansüstü programlarına alınırken ya da iş bulurken rekabet avantajına sahip olmasını istiyorlar. Bir nevi, öğrencilerine fazla not vererek hem doping yapıyor, hem de üniversitelerini yeni gelenler için cazip hale getiriyorlar.
PRINCETON İŞE UYANDI
Ancak not enflasyonu öğrencilerin zihinsel sağlığına zarar veriyor. Öğrencilerin hepsi sınıf içinde aynı not seviyesinde olduklarından ayırt edilemiyor, sınıf dışında farklılaştırma ihtiyacı duyuyorlar. Stres azaltıcı olması gereken ders dışı programlar stres yaratıcı hale geliyor. B notu aslında o dersten ‘iyi’ anlamına geliyor. Ama öğrenciler burun kıvırıyor. Kime çarpsan A notu alıyor. Yani o dersten mükemmel. Bu da pek inandırıcı değil. Yıllardır ABD’de işe alımlarda üniversiteyi hangi derece ile bitirdiğinin bir önemi yoktu, işveren diplomada Yale, Harvard, MIT, Princeton, Stanford, Brown, Columbia üniversiteleri damgasını görünce zaten işe alıyordu. Ancak şimdi öyle değil. Yale, Harvard ve diğerlerinin not enflasyonu artık gözde Amerikan şirketlerinin İK departmanları ve kamuoyunca biliniyor.
Bu durum diplomaları ucuzlatıyor, işverenler, hakkıyla yüksek not ortalaması alan gençlere bile şüpheyle bakıyorlar. Harvard gibi prestijli üniversitelerin, Princeton Üniversitesi’nin bir dönem yaptığı gibi, öğrenciye verilen A notunda kısıtlamaya gitmesi bekleniyor. Princeton Üniversitesi; tüm fakültelerinde A notu alan öğrencilerinin sayısı yüzde 48’leri bulunca tedbir almış, A notunu değersizleştirmemek için, yeni ve daha zorlu bir not politikası açıklamıştı. Princeton’ın hedefi, verilen notların yüzde 35’inden daha azının A notu olmasını sağlamaktı. Princeton bunu başardı. Ve ilginçtir 13 yıldır ABD’nin en iyi üniversiteleri arasında hep 1 numara...