Hakan Çelik

17 Nisan 2025, Perşembe 07:00

Bugün havacılığımız için önemli bir gün

Türk havacılığı açısından bugün gerçekten önemli bir başlangıca tanıklık edeceğiz. İstanbul Havalimanı İGA dünyada Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra üç uçağın aynı anda iniş kalkış yapabileceği bir kapasiteye kavuşuyor. Bu gelişme Avrupa’da da bir ilk olma niteliğine sahip.

Bu bilgiyi ilk kez Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu CNN Türk’te Antalya Havalimanı yeni terminal binasından yaptığımız özel yayında açıkladı.

Uraloğlu kabinenin konularına hakim ve en çalışkan isimlerinden. Bakan ile havacılıktan demiryolları ve karayollarındaki en son projelere kadar hayli geniş kapsamda konuları ele aldık.

Abdulkadir Uraloğlu, İstanbul Havalimanı’nda üçlü iniş kalkışların başlamasıyla bir gün ve saat içinde uçuş trafiklerinde artış olacağını, bunun ciddi oranda verimlilik sağlayacağını, bekleme sürelerinin azalmasının da beraberinde tasarruf getireceğine işaret etti.

Uraloğlu’nun verdiği bilgiye göre halen 110’dan fazla havayolu kuruluşu İGA’ya uçuş yapıyor. Halen kuzey güney hattında 3 pist bulunuyor. Doğu batı aksında yeni pistin bitmesi planlanıyor. Bu yeni pist sadece kalkışlar için kullanılacak. Yeni yatırımların devamında kuzey güney pisti sayısı da 5’e çıkacak.

Önemli bir not daha paylaşmak istiyorum. İstanbul Havalimanı ile ilgili bu üçlü yaklaşmada yönlendirmeyi Atatürk Havalimanı yapacak. Atatürk Havalimanı bu fonksiyonuyla da Türk havacılık ekosisteminin önemli bir parçası olmaya devam edecek. Zira halen bu havalimanımızda kış aylarında 80, yaz aylarında 130 uçuş gerçekleştiriliyor. Trafikler açısından bakınca Türkiye’deki ilk 10 havalimanı arasında yer alıyor.

Atatürk Havalimanı’nda genel havacılık, kargo ve uçak bakım faaliyetleri devam edecek. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile yürütülen Silikon Vadisi de hayata geçirilmiş olacak.

15 Nisan 2025, Salı 07:00

Parti içi çekişmelerin faturası projeye çıktı

Doğal ve tarihi güzellikleriyle Türkiye’nin en dikkat çekici bölgelerinden Marmaris Kızılbük’te Sinpaş tarafından yapımı devam etmekte olan turizm projesi uzunca süredir gündemde. Büyük ölçekli bu yatırım, otel ve devre mülkleri de kapsıyor. Tam adı Kızılbük Thermal Wellnes Resort olan büyük ve kapsamlı yatırım hakkında çevresel etkiler, ÇED süreci, imar planları ve ruhsatlandırmaya ilişkin çeşitli iddialar dile getiriliyor.

Proje hakkında birçok konu yargıya intikal etti. İnşaatın yapım süreci, Marmaris’in CHP’li eski ve yeni belediye başkanlarını karşı karşıya getirdi. Çevreciler, sivil toplum kuruluşları ve hukukçuların görüşleri yansıdı ancak yatırımcı ne düşünüyor, hangi tezleri savunuyor işte bu yeterince bilinmiyor. Sinpaş GYO, projenin yasalara uygun olduğunu ve turizm ile bölge ekonomisine katkı sağlayacağını savunuyor.

Peki yatırım sürecinde medyada ve kamuoyunda getirilen eleştiriler hakkında ne düşünüyorlar?

Parselin sınırları içinde yer aldığı “İçmeler” mevkiine ilişkin imar planları 1985’te onaylandı. Emin Hattat’ın sahibi olduğu Kızılkum Şirketi tarafından 1987’de ilk yapı ruhsatı alınarak otelin inşaatına başlandı. 1993’te kaba inşaat tamamlandı fakat proje yaklaşık 30 yıl boyunca metruk şekilde kaldı. 

2009’da Sinpaş metruk haldeki yapıyı Marmaris’e değer katacak turizm tesisine dönüştürmek hedefiyle satın aldı. 465 milyon dolar toplam yatırım bedeli açıklandı. Temmuz 2020’de satışlara başlandı.

İnşaat emsalinin sadece yüzde 62’si kullanıldı. Sinpaş’a özel bir şekilde değiştirilmiş imar planı ya da sonradan büyütülmüş bir proje söz konusu değil.

Kızılbük Thermal Resort, Türkiye’nin en önemli turizm yatırımlarından biri olarak öne çıkarken istihdam da dahil olmak üzere Marmaris’e büyük ekonomik canlılık getireceği ön görülüyor.

Proje kapsamında 35 binin üzerinde ağaç dikimi gerçekleştirilmiş.

12 Nisan 2025, Cumartesi 07:00

Almanya göç edenlere yeni engeller getirecek

Almanya, Avrupa’nın en fazla göç alan ülkesi durumunda. Türk nüfusun yoğun yaşadığı bu ülkeye Türkiye’den de son dönemde çok fazla göç başvurusu yapıldığı ifade ediliyor. Berlin’deki yeni hükümetin bu konuyla ilgili yaklaşımı hakkında bazı notlar aktarmak istiyorum.

Almanya’da vatandaşlık yasalarında önemli değişiklikler yapılmıştı. Bu değişikliklerle, vatandaşlık başvurusu için gerekli ikamet süresi 8 yıldan 5 yıla düşürüldü. Ayrıca, özel entegrasyon başarıları gösteren bireyler için bu süre 3 yıla indirilmişti.

Özel entegrasyon başarıları, Almanca dilinde yüksek yeterlilik, mesleki başarılar veya gönüllü toplumsal hizmetler gibi kriterleri içeriyor. Bu reformlarla birlikte, Almanya’da doğan çocuklar, ebeveynlerinden birinin en az 5 yıldır yasal olarak ülkede ikamet etmesi durumunda doğrudan Alman vatandaşı olabilecekler. Bu süre daha önce 8 yıldı.

Ayrıca, Olaf Scholz’un başbakanlığı döneminde çifte vatandaşlık üzerindeki kısıtlamalar kaldırıldı. Daha önce, Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkelerin vatandaşları, Alman vatandaşlığına geçerken önceki vatandaşlıklarını bırakmak zorundaydılar. Yeni düzenlemeyle, bireylerin önceki vatandaşlıklarını koruyarak Alman vatandaşı olabilmelerine imkân sağladı.

 

Bu değişiklikler göçmenlerin entegrasyonunu kolaylaştırmak ve nitelikli iş gücünü ülkeye çekmeyi hedefliyor. Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, bu reformların Almanya’yı diğer Avrupa ülkeleriyle aynı hizaya getirdiğini ve ülkenin nitelikli iş gücüne olan ihtiyacını vurgulamıştı.

Ancak, bu reformlar muhalefet partileri tarafından uzun süredir eleştiriliyor. Muhalefet, bu değişikliklerin Alman vatandaşlığının değerini düşürebileceğini ve entegrasyonu zorlaştırabileceğini savunuyor.

Yapılan değişiklikler üzerinde o kadar çok şey yazıldı ve kamuoyu baskısı o kadar güçlü oluştu ki Almanya’daki yeni koalisyon 3 yılda hızlı vatandaşlığa geçiş seçeneğini ortadan kaldırmaya hazırlanıyor. Hızlı geçişe imkân veren yasal düzenleme, Sosyal Demokrat SPD, Yeşiller ve iş odaklı bir siyasi hareket olan Hür Demokrat Parti (FDP) tarafından getirilmişti.

08 Nisan 2025, Salı 07:00

Türkiye çok önemli rol oynayabilir

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile cumartesi sabahı CNN Türk’te gerçekleştirdiğimiz yayın birçok açıdan çok önemliydi. Yılmaz ile İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrasında ortaya çıkan siyasi ve hukuki tartışmaları, meydanlarda ve farklı şehirlerde gerçekleştirilen gösterilerin ardından CHP tarafından yapılan boykot çağrılarını ve bu gelişmelerin ekonomiye olan etkilerini etraflıca konuştuk.

Cevdet Yılmaz, AK Parti’de bugüne kadar çok farklı görevlerde bulundu. Kalkınma Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yaptı. ODTÜ’yü birincilikle bitirmiş, Denver’de yüksek lisansını tamamlamış, devlette planlama başta olmak üzere çalıştığı alanlarda ciddiyeti ve çalışkanlığıyla kendisini göstermiş bir isim. Herkes tarafından kabul gören demokrat kimliğiyle Cevdet Yılmaz, bütün kesimlerle güçlü iletişimi olan, sözüne değer verilen bir siyasetçi. Nitekim kendisine son yaşanan olaylarla ilgili, özellikle hukuk, demokrasi, insan hakları ve ifade özgürlüğü gibi alanlarda getirilen eleştirileri ilettim. Sorularıma sağduyulu, farklı kesimlerin hassasiyetlerini gözeten ve oldukça dikkat çeken yanıtlar verdi.

Kutuplaşmanın aşılması noktasında da bütün siyasilere ve ilgili kesimlere yaptığı çağrıyı çok önemli buluyorum. Ülkemizin geleceğine ilişkin hepimizin çok farklı görüşleri olabilir, farklılıklarımız da zenginliğimizdir. Şiddete ve vandalizme yönelmeyen her türlü itiraz ve gösteri de bir anayasal haktır. Ancak demokratik hak ve tepkilerin istismar edilmemesi ve Türkiye’yi tehlikeli bir dönemece sürüklememesi için herkesin sorumlu davranması gerekir.

ANKARA’NIN KONUMU

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’la yayınımızın önemli bir bölümünde de dış politika ve küresel ekonomik gelişmelerin Türkiye’ye etkilerini konuştuk. Yılmaz’ın işaret ettiği noktalar Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ile ilişkiler noktasında Ankara’nın kendisini yeniden ve güçlü şekilde konumlandıracağını gösteriyor. Nitekim Yılmaz kısa süre önce Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un davetiyle gerçekleştirilen uluslararası zirvede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan adına Türkiye’yi temsil etmişti. Yılmaz Fransa’dan çok olumlu izlenimlerle döndüğünü anlattı.

Ayrıca yayında üstüne basa basa Türkiye’nin Avrupa’nın geleceğinde sadece güvenlik alanında öne çıkan bir oyuncu olmak istemediğini, hedefi tam üyelik olan bir bütünleşmede ısrarcı olduğunun altını çizdi. Önemli bir değerlendirmesi de Türkiye’nin barış ve istikrarın sağlanması konusundaki rolüyle ilgiliydi. Bölgemizde, Rusya-Ukrayna arasında süren çatışmaların durmasının en büyük kazanımı hiç kuşkusuz insan kaybının önlenmesi olacak. Aynı şekilde 10 yılı aşkın süredir iç savaş nedeniyle büyük kayıplara uğrayan Suriye’de de aynı şey geçerli. Ateşkes, ardından kalıcı bir barış ve istikrarın gelmesi için en somut gayreti gösteren ülke de Türkiye oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tahıl koridoru, esir değişimi ve diğer kritik konulardaki diplomasi trafiği, ilgili bütün ülkeler tarafından ilgi ve takdirle karşılanıyor. Cevdet Yılmaz, Türkiye’nin bir oyun kurucu veya kolaylaştırıcı rolünün yakın dönemde Ukrayna ve Suriye’nin yeniden inşasında da kendisini göstereceğini vurguladı. Ben, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakında gerçekleşmesi muhtemel Suriye ziyareti sonrasında bu dinamiklerin iyice güçleneceğini düşünüyorum.

01 Nisan 2025, Salı 07:00

Sanal medya her şeye hakim olma çabasında

Geçmişte yurt dışında hangi ülkeye gitsem Türk futbol takımlarından konu açılır ve Galatasaray, Fenerbahçe gibi takımlarda oynayan yıldız sporcuların isimlerinden bahsedilirdi. Uzunca bir süredir ise ziyaret ettiğim ülkelerde Türk dizilerinin konuşulduğunu görüyorum. Üstelik sadece İran, Irak, Mısır gibi Türkiye’ye kültürel olarak yakın ülkelerde değil Latin Amerika’dan Orta Asya’ya, Rusya’dan Yunanistan’a kadar neredeyse her yerde muazzam bir Türk dizisi trendi söz konusu. Bayramda izleyicilerimizin sıcak gündemin dışında içeriklere de ilgi duyacağını tahmin ederek CNN Türk’teki ‘Hafta Sonu’ programımda bu doğrultuda özel bir yayın gerçekleştirdim.

Konuğum da, bu konuları çok iyi bilen, sektörün en önemli isimlerinden Demirören Medya TV Grup Başkanı Murat Yancı oldu. Geçmişte de televizyonda birlikte çalıştığımız Yancı, CNN Türk’te ve Kanal D’de haber ve programlarda çok yüksek izlenme oranlarını yakalamayı başarmış bir yönetici. Murat Yancı, dizilerin Türkiye’nin stratejik ileri savunma hattı olduğunu söyledi. Bu yapımların farklı uluslardan milyonlarca insana Türkçe öğrettiğinin altını çizdi. Kanal D’nin Emmy Ödülü’nü alan ‘Yargı’ dizisini, ‘Uzak Şehir’ dizisindeki Sezen Aksu imzasını, Mardinlilerin gösterdiği büyük ilgiyi, Yılmaz Erdoğan’ın bu yapımlara getirdiği ciddi katkıyı, dizilerin yükselen maliyetleriyle ilgili güçlükleri de ele aldık. Murat Yancı’nın açıklamalarını özetleyerek aktarıyorum:

Çok eskiden mesela Geceyarısı Ekspresi dünyadaki imajımızı bozmuştu ama şimdi geldiğimiz noktada yurt dışına gittiğimizde inanılmaz büyük bir sempati, Türkiye’ye yönelik pozitif bakış açısı var.

Cezayir’e gitmiştik. Sokakta yürürken 10-15 yaş arası kızlı-erkekli çocuklar etrafımızı sardı. Bizden daha iyi Türkçe konuşuyorlar. Tabii dedik ki ‘Türk müsünüz?’, Türk olmadıklarını söylediler. ‘Peki, Türk okuluna mı gidiyorsunuz?’, ‘Hayır’. ‘Peki, nereden Türkçe öğrendiniz?’ diye sorduğumuzda tamamen Türk dizileri sayesinde öğrendiklerini anlattılar. Kanal D’de yayınlanan bütün dizilerin tamamını oyuncularıyla biliyorlar. Sadece Cezayir değil, dünyanın neresine gidersek gidelim böyle bir şey oluştu.

Bu sektör aslında o kadar önemli ve değerli ki turizm çarpanı var. Dizilerdeki yerleri görmek istiyorlar. Dünyanın dört bir köşesinden insanlar buraya geliyor, döviz bırakıyorlar. Dizideki aksesuarı, mobilyayı, kıyafeti internet üzerinden sipariş ediyorlar. Böyle bir katma değer etkisi var. 1 milyar dolara yaklaşıyor ve dünyada dizi ihracatında ilk üçteyiz. Stratejik sektör haline gelen dizi ve yapım sektörünün kıymetini bilmemiz lazım.

Son yıllarda özellikle YouTube, Instagram, X gibi dijital platformların önü açılıyor. Bu bence bir milli güvenlik sorunu. Bunu son İsrail-Gazze olayında da gördük. Öyle algoritmalar uyguluyorlar ki sen istediğin şeyi söyle, onun vatandaşla buluşmasını sağlayamıyorsun. Kazandıkları parayı tamamen yurt dışına götürüyorlar. Türkiye’nin kanunlarını çoğu zaman yok saymaya çalışıyorlar.

Dünyada bir iletişim savaşı yaşanıyor. 3. Dünya Savaşı, iletişim ve medya alanında çoktandır devam ediyor. Tabii ki hiçbir şey yasaklamasın ama şöyle de bir durum var; herhangi bir konuda söyleyeceğim şey Elon Musk’ın iki dudağı arasında neden olsun? Veya Zuckerberg’in insafına neden bırakalım? İletişim savaşı dediğimiz ortamda dizilerimiz 150 ülkeye yayılmışken buraları korumamız, milli medya kurumlarımızı ayakta tutmamız lazım.

31 Mart 2025, Pazartesi 07:00

İyi ki kültür ve sanat var

Dünyada ve Türkiye’de yaşananlara ilişkin stresli gündem hepimizi yordu. Hiç değilse belli oranda soluklanma imkanı veren kültür ve sanata dair bazı notlarımı paylaşmak istiyorum.

Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, benim İstanbul’da en beğendiğim kültür merkezlerinden biri durumunda. Her yıl çok ilginç sergiler ve etkinlikler düzenliyorlar. Kurumun İstanbul Beyoğlu’nda yer alan harika kütüphanesinde sanatın farklı alanlarında çok önemli eserleri bulabilmek mümkün.

Pera Müzesi 20. kuruluş yılında günümüz sanatının özgün isimlerinden Marcel Dzama’yı Türkiye’deki ilk kişisel sergisiyle ağırlıyor. Marcel Dzama: Ay Işığıyla Dans- Arkadaşı Raymond Pettibon’dan Küçük Bir Yardımla” başlıklı sergi, çizim, film ve heykel gibi farklı disiplinlerdeki üretimlerini bir araya getirerek sanatseverleri sanatçının çok yönlü dünyasıyla buluşturuyor. Küratörlüğünü Alistair Hicks’in üstlendiği ve Dzama’nın savaş, kötü yönetimler ve çevresel yıkım gibi konulara bakışını sunan sergi 17 Ağustos tarihine kadar ziyaret edilebilir.

Pera Müzesi’nin bir diğer konuğu, Oktay Rifat’ın oğlu mimar, çevirmen, şair Samih Rifat. Kültür dünyasının çok yönlü aydını Rifat’ın sanat ve düşünce evrenine kapı aralayan “Samih Rifat: Çok İş Var Yapacak” başlıklı sergide fotoğraflar, şiirler, çeviri, desen, film ve müzik eserleri yer alıyor. Bu sergi de 17 Ağustos 2025 tarihine kadar ziyaret edilebilecek.

2004 yılından bu yana Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü olarak Pera Müzesi’ni, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nü ve vakfın kültürsanat alanındaki girişimlerini yöneten Özalp Birol ve ekibini kutluyorum.

Nesrin Sipahi

Türk müziğinin çok yönlü ve en değerli isimlerinden biridir Nesrin Sipahi. Kimi zaman bir Türk Sanat Müziği eserinde kimi zaman popüler türde, hatta film müziklerinde karşımıza çıkan, dünya müziğini çok iyi bilen büyük bir yorumcu. Murat Beşer imzasıyla İletişim Yayınları’ndan Nesrin Sipahi ve yaşamına ilişkin çok güzel bir kitap yayınlandı. “Sahnelerin Radyoların, Plakların Hanımefendisi. Müziğimizin Yüz Akı” başlığını taşıyan kitabın oluşmasında ve Nesrin hanımın genç kuşaklara tanıtılmasında Zeynep Göktürk’ün de büyük katkısı ve emeği var. Göktürk, ikonik şirket Odeon Plak yıllarında da Nesrin hanımla çok nitelikli çalışmalara imza atmıştı.