Hakan Çelik

22 Mart 2025, Cumartesi 07:00

Şimdi ne olacak?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve sürecin CHP’yi de içine çekecek yeni bir tartışmayla büyümesi Türkiye’de gündemi bir anda değiştirdi. İmamoğlu ile birlikte gözaltına alınanlar arasında Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık ile Murat Ongun da var.

CHP’li bazı belediye başkanları ise farklı suçlamalarla daha önce tutuklanmıştı.

Türkiye’de uzun yıllardır yerel yönetimler üzerinden siyasetin finanse edildiği bir gerçek. Geçmişte de belediye imkân ve kaynaklarının çeşitli kurum, kuruluş, dernek ve sivil toplum örgütleri için seferber edildiğini hatırlıyoruz.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu döneminde yolsuzluk, rüşvet veya diğer suçlamalarla ilgili hangi delillerin ortaya konulacağını, savcının hangi iddiaları ortaya atacağını kamuoyu yakından izliyor.

Yukarıda ifade ettiğim gibi yerel yönetim kaynaklarının siyasi faaliyetleri desteklemede kullanılması Türkiye’de karşılaşılmadık bir olgu değil. Burada önemli olan yasaların ihlal edilip edilmediğidir.

Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere gözaltına alınan bazı isimler hakkında yolsuzluk, rüşvet ve teröre destekle ilişkili bir dizi ciddi suçlama bulunuyor.

Gözaltı, sorgulama, tutuklama ve yargılama süreçlerinin gelişimi bu çerçevede tartışılan bir başka boyut. Türkiye derin kamplaşma içinde bu konuda da ikiye bölündü.

Murat Ongun’un evinde yapılan aramalarda av tüfekleri ele geçirildi diye bir paylaşım gördüm. Murat Ongun, beraber çalıştığımız Habertürk dönemlerinden itibaren, kanalın sahibi Ufuk Güldemir’in av tutkusundan etkilenmişti. Diğer iddiaların elbette üzerine gidilir eğer ruhsatlı ise evinde av tüfeği bulundurmasında nasıl bir sakınca olabilir?

20 Mart 2025, Perşembe 07:00

Trump döneminde neler beklenebilir?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump ile birçok önemli telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Başkan Trump’ın yaklaşık 2 ay önce göreve başlamasından sonraki bu ilk telefon görüşmesinde Erdoğan ve Trump, askeri, savunma konularını ele aldı.

Ukrayna-Rusya savaşındaki durum, Suriye’nin geleceği ve ekonomik iş birliğinin geliştirilmesi başlıkları da konuşuldu.

ABD Başkanlık koltuğuna ikinci kez oturan ve çok radikal kararlarla icraatlarına başlayan Trump’ın karar ve politikaları bütün dünyayı sarsmaya devam ediyor. Neredeyse her gün manşetlerde yer alan ABD Başkanı Donald Trump göreve geldiği günden bu yana Kanada, Panama, Meksika, Grönland açıklamalarıyla gündem olmuş, Gazze ve Filistinlilerle ilgili önerileri nedeniyle büyük tepki çekmişti.

Kanada’yı 51. eyaleti yapmak istediğini söyleyen Trump, kısa süre önce görevine veda eden Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun da gözyaşlarıyla açıklama yapmasına neden olmuştu. ABD Başkanı Donald Trump’ın kabinesi ve yakın çalışma arkadaşları aşırı sağ görüşlere meyilli, İsrail’e tam destek veren ve büyük sempati duyan insanlardan oluşuyor.

Dengesiz ve tutarsız açıklamalarıyla dikkat çeken ABD Başkanı Donald Trump’ın Türkiye konusuna nasıl yaklaşacağı ise şu anda tam bir soru işareti. Önceki başkanlık döneminde belli konularda Türkiye ile iş birliğine yakın duran Trump, Rahip Brunson olayında ise çok sert bir tutum almış ve Türkiye ekonomisine ağır zarar veren kararlara imza atmıştı.

Bu bakımdan içinden geçtiğimiz süreçte Ankara’nın yeni Trump dönemine çok iyi hazırlanması gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump ile bu kez telefon görüşmesinin en önemli başlıklarından biri F-35 uçaklarıyla ilgiliydi.

Türkiye, Rusya’dan S-400 savunma sistemlerini aldıktan sonra CAATSA yaptırımlarına tabi tutulmuş ve F-35 programından çıkarılmıştı. Erdoğan, Trump ile görüşmesinde F-35 programına dönmek istediklerini söyledi. Bu açıklama uzun süredir ilk kez net ve açık bir değerlendirme oldu. Türkiye’nin KAAN ve Hürjet uçaklarının geliştirme programına devam etmesi, Avrupa ile Eurofighter görüşmelerine başlaması ve yeni F-16’ları alacak olması nedeniyle F-35’lerden vazgeçmiş olabileceği değerlendiriliyordu.

19 Mart 2025, Çarşamba 07:00

Terörsüz Türkiye'yi birlikte inşa edeceğiz

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, önceki akşam Hakimevi’nde bir iftar daveti verdi. Medya kuruluşlarının Ankara temsilcilerinin yanı sıra yargı muhabirleri ve kameramanların da katıldığı davette Bakan önemli açıklamalar yaptı. Belli konulardaki değerlendirmelerini konu başlıklarıyla özet olarak aktarmak istiyorum.

İMRALI’NIN TERÖR ÖRGÜTÜNE SİLAH BIRAK ÇAĞRISI

Çağrı öncelikle terör örgütü elebaşının kendi örgütüne silah bırakmasına yönelik. Çağrıda, terör örgütünün kendilerine göre zemin sağlayan hususların artık gerekçelerinin olmadığını söylüyor. “Kongrenizi toplayın, örgütü feshedin, tüm gruplar da silah bıraksın” diyor.

CEMİL BAYIK’IN “SİLAH BIRAKMAYIZ” MESAJI

İmralı’nın çağrısında bir şart söz konusu değil. Silah bırakma şartı yerine getirilmezse terörle mücadele devam eder. Yani o noktada devletin terörle mücadeleden vazgeçmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Hatta çağrıda ateşkes olmadığı halde ateşkes sözüne karşı Milli Savunma Bakanımızın ‘bunu kabul edemeyiz’ şeklindeki cümleleri de söz konusu. Buradaki hedefimiz ülkemizi terörden kurtarmak. 40 yıldan bu yana çok büyük kayıplar verdik, şehitler verdik, maddi kayıplarımız oldu. Bin yıllık kardeşliğimize bir hançer saplandı. Şimdi bu hançeri çıkardığımız zaman tabii bu yaranın iyileşmesi, o çıkarılan yerdeki iyileşmeyi sağlayacak gereklilikler ne olabilir? Onlar bu çağrının sonuç verip vermediğine bağlı hususlar. Bundan sonraki adımlar ne olabilir? şeklinde şimdiden bir tartışma doğru değil. Bu sürecin akamete uğramaması lazım, bu hepimiz için önemli. Geçtiğimiz cuma günü Van’daydık. Orada 2 bin 500 kişilik bir iftar yemeğinde insanlar gerçekten umutlu, heyecanlı. “Artık buralarda terör olmasın, çocuklarımız kaçırılmasın, hep beraber birlik beraberlik içerisinde önümüze bakalım” diyorlar. Hepimiz bunu istiyoruz. Demokratik siyaset kanalları açık o anlamda.

AF TARTIŞMASI

Kişiye yönelik bir düzenleme, bir iyileştirme söz konusu değil. Biz ‘mevzuatımızda sürekli birtakım iyileştirmeler’ yapıyoruz. Mesela hasta hükümlüler; “Cezaevinde ölmesin hükümlü” diyoruz. Bu insan haklarına aykırı. Bunların bir genel af şeklinde yorumlanması doğru değil. COVID izniyle ilgili bir çalışma ‘olabilir’ dedik. Af mı geliyor? şeklinde birtakım yorumlara neden oldu. Oradaki husus tamamen COVID izni süreciyle ilgili. 2020’de COVID izninden yararlanıp açık cezaevinde bulunanlar denetimli serbestlikten faydalanarak tahliye edilmişti. COVID devam ettiği müddetçe bu süre 31 Temmuz 2023’e kadar uzatıldı. O tarihten sonra bu kişilerden koşullu salıverilmesine 5 yıl kalanların COVID izni kapsamında hayatına devam etmesine, koşullu salıverilmesine 5 yıldan fazla olanların ise cezaevine dönmesine yönelik bir düzenleme yapıldı. Bu düzenlemeden yaklaşık 100 bine yakın kişi faydalanmış oldu. Kapalı cezaevinde bulunanlar da 3 yıl erken açık cezaevine geçmiş oldular. Bu düzenlemeden 31 Temmuz 2023 tarihi itibarıyla cezası kesinleşen ve cezaevinde bulunanlar yararlandı. 31 Temmuz 2023’te cezaevinde değil ama daha önce suç işlemiş ancak cezasının infazı henüz kesinleşmemiş ve hapse girmemiş olanların, yargılamadaki gecikmeden dolayı bu düzenlemeden yararlanamaması gibi bir durumortaya çıktı. Bu talepler doğrultusunda bir düzenleme olabilir.

18 Mart 2025, Salı 07:00

Birlik ve beraberliğimizin sembolü: Kastamonu

Kastamonu, birçok yönüyle dikkat çeken bir şehrimiz. Anadolu’nun kurtuluş mücadelesindeki rolü, konuksever, mert insanları, zengin tarih ve kültür mirasıyla farklı bir konumda. Şehrin ilginç bir yönü de çok göç vermesi. Bunun bir nedeni Kastamonu’nun İstanbul ve Ankara gibi iki dinamik metropole olan yakınlığı olabilir. Nitekim Kastamonulular İstanbul’da ikinci büyük hemşehri topluluklarından birine sahipler.

Aralarında çok güçlü bir bağ ve dayanışma var. Anadolu’nun farklı illerinde de yaklaşık 700 bin Kastamonu kökenli yurttaşımız yaşıyor. Ben Kastamonulu değilim. Ancak bu güzide şehirden çok sayıda dostum var. Bunların başında da iş insanı Haydar Çolakoğlu geliyor. Çolakoğlu, Kastamonulular Platformu adına 14 Mart Cuma akşamı farklı kesimlerden seçkin bir topluluğu İstanbul Etiler Le Meridien Otel’de buluşturdu. Çolakoğlu, Türk iş dünyasında, genç kuşağın öne çıkan isimlerinden. Çolakoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütüyor. Ağırlıklı olarak enerji, metalurji ve finans alanında faaliyet gösteriyorlar.

ABD ve Avrupa’da Türkiye’nin tanıtımıyla ilgili projeleri destekliyorlar. Topluluk, enerji sektöründe toplam 570 megawatt kurulu gücüyle en önemli özel sektör enerji üreticileri arasında. Grup ayrıca Türk Ekonomi Bankası’nda Fransız BNP Paribas ile birlikte büyük ortak konumunda. Haydar Çolakoğlu’nun iftar davetine çeşitli siyasi partilerden temsilciler katıldı. Bunlar arasında AK Parti’nin kuruluşundan bu yana önde gelen isimlerinden Mücahit Arslan da vardı. Ayrıca İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, iş insanı Ali Ağaoğlu ve alüminyum sektöründe uluslararası başarılara imza atan iş kadını Pelin Arslan ile sohbet etme fırsatı buldum. Haydar Çolakoğlu duygusal konuşmasında Kastamonu hakkında tarihin önemli bir gerçeğini paylaştı.

Bu vatan için cepheye gitmek isteyen ama “kadınları savaşa almazlar” diye erkek kılığına girerek mücadeleye katılan Halime Çavuş’un memleketi olduğunu hatırlattı. Ardından Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un Van’dan gönderdiği mesaj okundu. İftar etkinliğine katılan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkan Vekili Celal Adan, siyaset sahnesinin etkili simalarından. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) İstanbul Milletvekili olan Celal Adan, yakın dönem siyasi tarihimizin sıkıntılı süreçlerinin aşılması ve toplumun farklı kesimlerinin katılımıyla yeni bir sayfa açılması için samimi gayret gösteren bir siyasetçi.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin terör örgütünün İmralı’daki lideri Abdullah Öcalan’la ilgili çağrısı, bir anda Türkiye gündeminin en önemli konuları arasına yerleşti. Celal Adan, bu sürece aktif katkı veren, MHP teşkilatlarında da ciddiyeti ve beyefendi kimliğiyle tanınan bir milletvekili. Celal Adan gündemi değerlendirdiği etkileyici bir konuşma yaptı. Son gelişmelere atıfta bulunarak “Bir kardeşlik destanı yazılıyor bugün ülkemizde. Silah bırakılacak, kimse bu ülkenin insanlarını taşeron olarak kullanamayacak” ifadesini kullandı. TBMM Başkanvekili kimliğiyle de bu süreçte ortaya çıkabilecek olası güçlüklerde akil insan olarak belirleyici rol oynayacağı görüşündeyim.

15 Mart 2025, Cumartesi 07:00

Savaşın durdurulmasında Türkiye aktif rol oynuyor

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş üçüncü yılını doldururken, çatışmaların seyri hem bölgesel dengeleri hem de küresel politikayı derinden etkilemeye devam ediyor. Sahada yaşanan gelişmeler, diplomatik manevralar ve küresel aktörlerin tutumları, savaşın geleceği hakkında önemli ipuçları veriyor.

Rusya, 2022’de başlattığı savaşın ilk döneminde hızlı bir zafer kazanmayı umuyordu ancak Ukrayna’nın direnci ve Batı’nın desteği, bu planları büyük ölçüde sekteye uğrattı. Moskova, doğu cephesinde yıpratma savaşına yönelmiş durumda. Özellikle Donetsk ve Luhansk bölgelerinde ilerleme sağlama hedefiyle yoğun saldırılar düzenleniyor.

Kursk ise şu anda tam bir güç mücadelesine tanıklık ediyor. Rusya Devlet Başkanı Putin’in özellikle Kursk’u ziyareti hem askerlere moral vermeyi hem de dünya kamuoyuna mesaj niteliği taşıyordu.

Putin yönetimi, ağır ekonomik yaptırımlara rağmen Rusya’nın askeri kapasitesini artırmaya devam ediyor. İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerden silah tedariki, cephedeki Rus gücünü takviye eden unsurlar arasında. Ayrıca Kremlin, Çin ile olan ekonomik işbirliğini derinleştirerek yaptırımları etkisiz hale getirme çabasını sürdürüyor.

Ukrayna açısından en büyük soru işareti, Batı’nın uzun vadeli desteğinin devam edip etmeyeceği. ABD ve Avrupa Birliği’nin sağladığı askeri yardım, Kiev’in direnişini ayakta tutan en önemli faktörlerden biriydi. Ancak Trump’ın akıl almaz inişli çıkışlı grafiği ve Avrupa’daki ekonomik sıkıntılar, bu desteğin sürdürülebilirliği konusunda belirsizlik yaratıyor.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Batı’dan daha fazla hava savunma sistemi ve uzun menzilli silah talep ederken, sahada da gerilla tipi saldırılar ve dronlarla Rus hatlarına zarar vermeye çalışıyor. Öte yandan, Ukrayna ordusunun geçen yıl başlattığı karşı taarruz beklenen başarıyı getirmedi ve cephe hattı büyük ölçüde durağanlaştı.

Savaşın üçüncü yılında hem Ukrayna hem de Rusya ciddi kayıplar vermiş durumda. Çin ve Türkiye gibi aktörler, tarafları müzakere masasına oturtma girişimlerini sürdürüyor. Savaşın durması için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şimdiye kadar en açık ve samimi gayreti gösteren dünya lideri oldu. Ancak şu aşamada ne Moskova ne de Kiev, toprak tavizi içeren bir anlaşmaya sıcak bakıyor.

Batı’nın ekonomik ve askeri desteği azaldıkça, Ukrayna’nın müzakere seçeneğine daha fazla yönelmek zorunda kalabileceği konuşuluyor. Rusya ise elindeki kazanımları koruyarak savaşın dondurulmasını amaçlıyor.

13 Mart 2025, Perşembe 07:00

Savunma sanayisinde Türkiye'nin gözbebeği

Türkiye son 20 yılda savunma sanayisine yaptığı ciddi yatırımların meyvelerini toplamaya başladı. Konsantrasyon, kaynak aktarımı ve önceliklendirme sayesinde bugün Türkiye’nin kuruluşları dünya çapında başarılar elde ediyor. İHA-SİHA’lar, otonom sistemler ve zırhlılar dâhil belli segmentlerde Türk imalatçılar küresel düzeyde en iyiler arasına girdi.

ASELSAN, Kıbrıs Barış Harekâtı koşullarında Türkiye’ye uygulanan ağır ambargoların bir sonucu olarak başlatılan yerlilik ve millilik hamlesinin sembol şirketlerinden biridir. Kurulduğu günden bugüne yetenek ve kapasitesini sürekli geliştiren ASELSAN’ı uzun süredir yakından izliyorum. Şimdiki Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün’ün ASELSAN Genel Müdürlüğü döneminde izlenen vizyon, çok saygın ve güçlü bu kurumumuzu farklı bir yere taşımıştı.

Bir süre önce görevine başlayan ve savunma sektörünün önemli isimlerinden olan ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol ekip arkadaşlarına yeni hedefler koyarak kurumu daha da ileri götürmek için yoğun gayret gösteriyor.

ASELSAN’ın çok ilginç bir yönü var. Tıpkı TUSAŞ gibi Türkiye’de eş zamanlı olarak birçok platform ve sistemi geliştirebilecek ve imal edebilecek kapasitede. Dünyada bu niteliklere sahip fazla kuruluş yok. Güçlü bir insan kaynağına sahip olan ASELSAN’ın geniş bir spektrumda AR-GE yapıyor olması büyük bir avantaj sağlıyor. Diğer taraftan Türkiye’nin gözbebeği savunma sanayii kuruluşlarından kabul ediliyor ve her kesimden tam destek görüyor.

 

Kurum bir süredir ‘aselsaneXt’ vizyonuyla ihracat odaklı büyüme stratejisini başarıyla uyguluyor. Oyun değiştirici teknolojilerin gücüyle istikrarlı ilerliyor. Bu stratejinin ilk somut çıktılarını 2024 yılı finansal göstergelerine yansıtan ASELSAN, 50’nci yaşını kutladığı 2025’i tüm verilerde rekorlarla karşılıyor.

Hedef, 2030 sonunda dünyanın en büyük 30 savunma sanayii şirketinden biri olmak. ASELSAN, denizlerin altından uzayın derinliklerine kadar her platform için geliştirdiği özgün teknolojilerin etkisiyle 2024 yılında dünyanın en büyük savunma sanayii şirketlerinin yer aldığı listede beş sıra birden yükselerek 42’nci sıraya oturdu. Uluslararası savunma liginin en formda oyuncuları arasında yer alan ASELSAN, dünyanın en hızlı büyüyen 10 savunma sanayii şirketinden biri oldu.

ASELSAN, 2024 yılında geçen yıla göre yüzde 32 artışla toplam 6.5 milyar dolar tutarında sözleşme imzaladı. Böylece 2023 yılı sonunda 11 milyar dolar olan bakiye siparişleri yüzde 28 oranında artarak 14 milyar dolar seviyesine yükseldi.

11 Mart 2025, Salı 07:00

Suriye’deki gelişmeler çok endişe verici

Suriye’deki savaş, 2011 yılından bu yana hem coğrafi hem de toplumsal açıdan büyük bir yıkıma neden oldu. Ancak son dönemde, olayların şiddetini artıran ve daha da derinleştiren bir unsur var: Mezhep çatışmaları. Bu olaylar sadece Suriye halkını değil, bölgedeki diğer ülkeleri ve uluslararası toplumun genelini de etkiliyor. Suriye’deki mezhep çatışmalarının en temel kaynaklarından biri, yıllarca süren mezhebi gerilimlerin ve ayrımların üzerindeki örtünün savaşın patlak vermesiyle bir anda kalkması oldu.

Suriye’nin yaklaşık yüzde 74’ü Sünni Müslüman’dan oluşurken, yönetici elit ise büyük ölçüde Alevi kökenli Baas Partisi’ne mensuptu. Bu durum, tarihsel olarak toplumda bir tür güç dengesizliği yaratmıştı. Suriye’deki mezhep çatışmaları, bu derin ayrılıkların üzerine eklenen siyasi ve ekonomik krizlerin bir sonucu olarak şekillenmeye başladı. Günümüzde, Suriye’deki dini grupların ülkedeki egemenlik ve güvenlik üzerine farklı vizyonları da çatışmaların dozunu artırıyor. Alevi inancına sahip olan Esad rejimi, Sünni çoğunluğa karşı verdiği mücadeleyi ‘diktatörlük karşıtları’ veya ‘teröristlere karşı haklı bir savaş’ olarak savunuyordu. Öte yandan isyancılar ve çeşitli muhalefet grupları, Esad yönetiminin mezhepçi ve baskıcı politikalarına karşı direniş gösteriyordu.

NE YAPILMALI?

Suriye’deki mezhep çatışmalarını engellemek, yalnızca bölgeyi anlamakla kalmayıp, küresel ölçekte de çözümler geliştirmeyi gerektiriyor. Ancak burada önemli bir soru var: Uluslararası toplum, savaşın taraflarını denetleyebilecek ve çatışmayı sonlandırabilecek bir güce ve iradeye sahip mi? Öncelikle, Birleşmiş Milletler (BM) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICJ) gibi uluslararası kurumların daha aktif bir şekilde devreye girmesi gerekiyor. Bu çatışmanın çözülmesi için siyasi çözüm yerine diplomatik izolasyon ve ekonomik yaptırımlar gibi araçlar daha etkili olabilir. Suriye’nin yanı sıra, çatışmanın arkasında bulunan bazı bölgesel güçlerin etkisi de göz ardı edilmemeli. Türkiye, coğrafi olarak Suriye’ye komşu olması ve tarihsel bağları nedeniyle, çatışmalardan en fazla etkilenen ülkelerden biri. Türkiye, sınırlarını güvence altına almak için askeri müdahalede bulunmuş olsa da, aynı zamanda bölgedeki mülteciler meselesiyle de karşı karşıya. Bölgesel diplomasinin güçlendirilmesi, Türkiye’nin yanı sıra diğer bölgesel aktörlerin de işbirliği yapmasını gerektiriyor.

Rusya ve İran gibi güçlerin devrik Esad rejimi unsurlarını desteklemesi, aynı zamanda Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin muhalefetle olan bağları, bölgedeki kutuplaşmayı daha da büyütüyor. Bu noktada, uluslararası toplumun, mezhep çatışmalarını sona erdirebilmek adına, bölgesel aktörlerle işbirliği yapması gerekiyor. Bölgesel barış ve uzlaşı için bir yol haritası oluşturmak, bölge halklarının hayatını kurtarabilir. Son dönemde Lazkiye ve civarında yoğunlaşan sivillere yönelik saldırılar mutlaka durdurulmalı. Mezhep çatışmalarına son vermek, sadece Suriye’nin değil, bölgedeki tüm halkların geleceği için büyük bir önem taşıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, uzun süredir Suriye’de yeni yönetimin başarılı olabilmesi ve ülkenin temel meselelerine kapsayıcı şekilde yaklaşması için gayret gösteriyor, mekik diplomasisi yürütüyor. Fidan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuda verecekleri güçlü mesajların sahada etkisini göstereceğine inanıyorum.