Libya, tıpkı Suriye gibi çok fazla ülkenin taraf olduğu, çözümü hayli karmaşık bir krize dönüştü. Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah es-Sisi’nin Libya’ya askerî müdahalede bulunabileceklerini açıklamasıyla tansiyon iyice yükseliyor. Türkiye’nin tarihî ve kültürel bağları, 40 yıllık yatırımları ve ekonomik çıkarları nedeniyle Libya konusunu bu kadar yakından izlemesi çok doğru.
Sadece İtalya ve Fransa gibi Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler değil, bu coğrafyanın çok dışındaki Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Rusya bile konuya bu kadar girmişken Ankara’nın seyirci kalması beklenemezdi. Türkiye en başından beri kararlı şekilde Birleşmiş Milletler tarafından tanınan meşru hükümetin yanında duruyor. Hukuka uygun şekilde Libya’da varlık gösteriyor.
Özellikle İHA ve SİHA’larının devreye girmesiyle belirgin şekilde Türkiye’nin yanında durduğu merkezî yönetim, stratejik noktalarda avantaj elde etti. Geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, MİT Başkanı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın Libya’ya gidişi Türkiye’nin bu konudaki kararlılık seviyesini göstermesi bakımından önemliydi.
Bütün bu hamlelerin ardından Fransa, Mısır, BAE ve daha başka bir dizi ülke, bu gelişmelerin önüne geçebilmek için hareketlenmeye başladı. Ankara ile Atina arasında Kıbrıs ve Ege’yi de kapsayan tartışmalar giderek sertleşiyor. Geçen hafta ayrıca Türk ve Fransız gemilerinin karıştığı bir gerginlik yaşandı. Gelişmeler böyle devam ederse Akdeniz’de sıcak karşılaşma riski ortaya çıkabilir.
Ben, Yunanistan’ın tek başına Türk Silahlı Kuvvetleri ile doğrudan bir çatışma riskini göze alabileceğini sanmıyorum. Ancak gerginlik Akdeniz’in derinliklerine kadar devam eder ve Türkiye ile Mısır bir şekilde karşı karşıya gelirse Yunanistan da açıkça safını ilan edebilir. Gerginliğin tırmanmasıyla Fransa’nın bu ittifaka Yunanistan üzerinden örtülü destek verebileceğini ancak Türkiye ile çatışmak istemeyeceğini düşünüyorum.
Neresinden bakılırsa bakılsın Türkiye’nin karşısında şu veya bu şekilde Fransa, Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi, Birleşik Arap Emirlikleri ve kısmen Suudi Arabistan’ın da katıldığı bir ittifak oluştu. Rusya da isyancı ve darbeci Hafter’in yanında yer alıyor. Dolayısıyla kategorik olarak bu kampın içinde. Ancak Türkiye ve Rusya, Libya konusunda da -her türlü görüş ayrılığına rağmen- belli bir uzlaşma zemini yaratabilir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında diyalog derinliği bu konuda hâlâ şans olabileceğini düşündürüyor. Türkiye attığı adımlarla Libya’nın geleceğinde kesinlikle söz sahibi olacaktır. Yakın zamanda olayların seyrini büyük oranda Ankara ve Moskova’nın tutumu ve ABD’nin kararı belirleyecek. Washington yönetimi şu ana kadar oyuncu değiştirecek bir tutum içine girmedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki görüşme trafiğinde Libya konusu da ağırlıklı yer tutuyor. Ankara’nın Washington ile birlikte hareket etmesi ihtimal dışı değil.