Türkiye’de kabinede en zor görevlerden biri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’dır. Ülkenin bugüne kadar yığılmış durumda bulunan devasa sorunları, imar tartışmaları, deprem hazırlıkları ve eko sistemi ilgilendiren birçok başlık bu bakanlığın alanına giriyor.
Belediyelerin, inşaat şirketlerinin ya da vatandaşların hatalarının faturası da otomatik bir algı olarak bakanlığa kesiliyor. Bu nedenle sadece uygulanan politikalar değil kesintisiz bilgilendirme ve iletişim de çok belirleyici oluyor. Ben Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’u başarılı buluyorum.
Çok genç, dinamik ve dosyalarına hakim bir isim. Bakan Kurum’un önceki dönemlerden birçok sıkıntılı konuyu önünde bulmasına rağmen kendinden evvel bakanlık yapmış isimlere yönelik eleştiri getirdiğine şahit olmadım. Yapıcı bir tutumla birikmiş sorunları çözmek için yoğun çaba harcadığını görüyorum.
Çevre, iklim ve doğa benim en yakından takip ettiğim meseleler arasında. Bu alanlarda hassasiyetlerin daha oluşmadığı yıllarda bile TV programlarım ve yazılarımda tehlikelere dikkat çekiyordum. Bu konuları gündemde tutan insanları da hep takdir ettim.
Siyasi bir ajandası olmadan sadece yaşadıkları ortama karşı duyarlı davranan çevreci vatandaşlara “yarı deli” veya “marjinal” gözüyle bakılmasına şiddetle karşı çıktım. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı da hassasiyeti yoğun bu kesimlerle açık iletişim içinde görüyorum.
Büyüyen şehirler, alt yapı ve enerji yatırımlarının doğada yaratabileceği tahribatın önüne geçmek için samimi bir gayret gösteriyorlar. Kimi zaman Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın önceliği ile diğer devlet kurumlarının istek ve talepleri çakışıyor olsa da Murat Kurum inisiyatif alarak doğanın zarar görebileceği girişimlere engel olmak için uğraşıyor. Murat Kurum’un, Salda Gölü ve Kaz Dağları tartışmalarında toplumun her kesimine kulak verdiğini ve eleştirileri dinlediğini görüyorum.
Türkiye’nin en önemli kültür hazinesi diyebileceğimiz Kapadokya da Bakan Kurum’un yakın takibinde. Vatandaşlardan gelen ihbar ve uyarılar ciddi şekilde takip ediliyor, yasalara aykırı veya otoriteleri aldatmaya dönük bir girişim varsa hemen müdahale ediliyor.
Ben çevre ve doğanın korunmasını daima hükümetler üstü bir başlık olarak gördüm. Bir tane Türkiye var. Ormanlarımız, ağaçlarımız, göllerimiz, denizlerimiz ve burada yaşayan canlılara karşı bir sorumluluğumuz söz konusu.
Öyle doğal hazinelere sahibiz ki, buralarda hata yapmak gibi bir lüksümüz yok. Birbirimizi uyarmak, denetlemek, öneri getirmek zorundayız.
Büyük projelerde ve doğaya ciddi etkisi olabilecek Kaz Dağları gibi yerlerde maden ruhsatlandırmasına gidilmeden önce ilgili çevreler ve STK’larla istişare edilmesini de çok kritik görüyorum.