Dünyada büyük tasarımcılar denince benim aklıma bir çırpıda Giorgetto Giugiaro, Dieter Rams, Philippe Starck, Marcel Breuer, James Dyson, Giovanni Bertone, Jonathan Ive gibi isimler geliyor. Dieter Rams, Hi-Fi ve ev elektroniği konusunda Alman Braun markası altında unutulmaz tasarımlara imza attı. Guigiaro ve Bertone, Avrupalı birçok otomobil şirketinin ürünlerini geliştirdi.
Dyson, kendi adıyla anılan vakumlu temizleyicileri keşfetti. Jonathan Ive ise 2 yıl öncesine kadar neredeyse bütün Apple ürünlerine şeklini veren kişiydi. Tasarım neden önemli? Çünkü hayatı güzelleştiriyor, mutluluk ve enerji katıyor. Objelere ilave anlam ve değer yüklüyor. Tasarım dendiğinde çoğunlukla lüks ürünler gözümüzde canlanıyor.
Oysa günlük hayatımızda sahip olduğumuz, dokunduğumuz, kullandığımız her şeyde tasarımcıların izi var. Gelişigüzel ve özensiz tasarımlar işleri zorlaştırırken, titiz ve iyi çalışılmış olanlar vazgeçilmezlerimiz arasına giriyor. Açılmayan kapaklar ve ambalajlar, kullanılırken kazalara yol açan objeler, endüstriyel ürün tasarımında kaliteye ne kadar önem verilmesi gerektiğini gösteriyor.
En çekici şeyler her zaman en pahalı ürünler arasından çıkmıyor. Fiat 500, ekonomik bir otomobilin pahalı birçok rakibinden daha sevimli ve heyecan verici olabildiğinin kanıtı. Vespa motosiklet de öyle. IKEA da bu düşünce üzerine inşa edilen bir marka. Japon markası Uniqlo da...
AZ ÇOKTUR FELSEFESİ
Alanında dünyanın en büyük isimlerinden biri olan Mısır asıllı Kanadalı endüstri tasarımcısı Karim Rashid ile önceki gün sohbet etme imkânı buldum. Kütahya Porselen için Skallop adında bir koleksiyon tasarlayan Karim Rashid, Kütahya Porselen Yönetim Kurulu Başkanı Sema Güral Sürmeli ev sahipliğinde gerçekleşen “THE FUTURE OF DESIGN BY KARIM” etkinliği için İstanbul’daydı.
Sema Güral etkinliğin girişinde hayatımızdaki ürünleri anlatırken “Kullanıcı dostu, sağlıklı, çevreci, ulaşılabilir ve evrensel nitelikli olmalı” dedi. Bu tarifine katılıyorum. Kaynakların doğru kullanımı, verimli ve sürdürülebilir bir ekonomi için de bunlar önemli. Karim Rashid’in sunumu da çok etkileyiciydi. Birbirinden çok farklı alanlardaki objeleri bu kadar çekici hâle getirmiş olabileceğini düşünmemiştim.
Otel odalarından restoranlara, masa lambalarından koltuklara kadar neredeyse her yere el atmış. Ürünler kadar kullandığı renkler de çeşitli. Giderek grileşen ve siyahlaşan hayatımıza daha fazla pembe, sarı, yeşil ve mor katma çabasını takdir ettim. Sözü Karim Rashid’e bırakıyorum: “Dijital çağda bir gecede bir marka oluşturacağınız gibi, bir markayı bir gecede mahvedebilirsiniz de. Eskiden markaların iyi bilinir hâle gelmesi 10 yıl alırdı. Şimdi e-ticarette şirketler aylar içinde milyarlarca ciro yapıyor.
Hepimiz söz sahibiyiz. Politikacılar, siyasetçiler yönetmiyor dünyayı, biz yönetiyoruz. Dijital çağ bizi bir yandan küresel vatandaş yapıyor ama bir yandan da farklılıklarımızı yitiriyoruz, çeşitliliği kaybediyoruz. Az çoktur felsefesini benimsiyorum. Az ama bizim için anlamı olan eşyalara, objelere ihtiyacımız var. Dünyadan bütün kötü objeleri çıkaralım istiyorum. Etrafımızda az ve öz objeler olmalı. Bence tasarımın geleceği budur.”