İstanbul’un öteden beri renkli ve otantik bir yapısı vardır, sıkıcı değildir. Sürprizlerle doludur. Gelen ziyaretçiler Batı ile Doğu kültürlerini bir arada buldukları için genellikle unutulmaz izlenimlerle ülkelerine dönerler.
Ancak son yıllarda şehrin genelinde Ortadoğu görüntüsü ağır basar oldu. Hele İstanbul Boğazı, İstiklal Caddesi, Taksim ve Sultanahmet gibi şehrin çok önemli markası olarak kabul edilen güzergâhlarda.
İstanbul’a gelen ziyaretçilerin severek gittiği Galatasaray Adası (Suada) yıkık durumda. Korkunç bir terör saldırısı yaşadığımız Reina da kapalı olduğu için Boğaz’daki uluslararası eğlence niteliğindeki mekânların sayısında ciddi bir azalma meydana geldi.
Yüksek gelir grubundan ziyaretçiler Boğaz’ın önemli bir kısmından çekildi. The Four Seasons, Çırağan Hotel, Les Ottoman, Swissotel’e kadar olan bölgede turist var.
Fakat buradan itibaren âdeta görünmeyen bir hat oluşmuş. Turist, Sarıyer istikametine geçmiyor. En fazla Bebek’ten geri dönüyor. Daha genç bir kesim ise sadece Karaköy, Nişantaşı Moda ve Kadıköy’deki mekânlara gidiyor.
Şehrin Anadolu yakasındaki marka balıkçılar dışında Boğaz hattının önemli bölümünde artık sadece Arap ülkelerinden turistler görülüyor.
Ülkemize gelen ziyaretçileri ülkelerine göre kategorize ediyor değilim; ancak bir şehrin ekonomisinin ayakta kalabilmesi bir süreklilik gerektirir. İstanbul mutlaka Batılı, Avrupalı ve Amerikalı turist de çekebilmeli. Yatırım, tanıtım planı buna uygun olmalı.
Benim son dönemde karşılaştığım manzaralar Batı Avrupalı turisti çekebilecek özellikte değil. Buradaki fotoğrafı Kabil, Bağdat veya Fas Rabat şehrinde değil, önceki gece İstanbul Boğazı’nda, Emirgân’da çektim. Satıcılar, çay sobaları ve seyyar nargilecilerden yürümek imkânsız hâle gelmiş.
Bütün Boğaz hattı, eskiden tek tük karşımıza çıkan çay sobalarıyla sarılmış durumda. Abartmadan söylüyorum; önceki akşam sahilde yürürken neredeyse her 40-50 metrede bir devasa çay sobaları gördüm.
Tezgâhlar, setler, masalar derken müthiş bir işgal söz konusu. Vatandaşların arabasından çıkardıkları seyyar sandalyeleri kastetmiyorum. Birer mobil ticarethane görüntüsü veren çirkin plastik masa ve sandalyeler bütün sahili kaplamış.
Hatta bazı uyanıklar, belediye tarafından yerleştirilen ahşap bankların önünü plastik masa ve sandalye ile çevirmiş. Buraya sadece çay alanları oturtuyorlar! Bayram boyunca İstanbul’daydım ve her yerde bu manzarayla karşılaştım.
Hatta Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç’i aradım; ancak ulaşamadım. Elbette dar gelirli vatandaşlarımızın kolay ulaşabilecekleri mekânlar olmalı fakat bu iş şehrin en güzel caddelerini çirkinleştiren ve işgal eden uyanıklar eliyle değil, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından yapılmalı. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun dikkatine sunuyorum.