Yıllardır konuştuğumuz, uyarıları paylaştığımız ancak kimsenin pek umursamadığı çevre felaketi gelip Türkiye’nin en önemli gündem konuları arasına yerleşti. İnsan eliyle doğaya verilen zararın trajik boyutlarına tanık oluyoruz. Denizlerimiz aşırı derecede kirlendi, göller kurudu, yeraltı sularımız tükendi ve zehirle doldu. Verimli topraklarımızı erozyonla kaybediyoruz, yanlış sulamayla geride kalanları mahvediyoruz. Her sene orman yangınlarıyla binlerce hektar alanı yitiriyoruz, doğal yaşam yok oluyor, hayvanlar ölüyor. Doğaya verdiğimiz bu zarar, iklim değişikliğinin etkileriyle birleşip karşımıza bugünkünden daha korkunç faturalar çıkaracak. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Çevrede meydana gelen tahribat, doğanın kendisini koruma ve yenileme hızının çok ötesine geçti. Marmara Denizi’nde bir süredir korkunç görüntülere tanık oluyoruz. Etrafı dev metropollerle kuşatılan Marmara’da kirlilik daima ciddi bir mesele olmuştu fakat hiçbir dönemde şimdiki kadar vahim düzeye ulaşmamıştı.
Bu fotoğrafı Istanbul’da Emirgân sahilinde çektim. Bir kuş, yerdeki plastik parçasını yemeye çalışıyor. Denizlerin ve kuşların vücudu bu plastiklerle dolu, denizin yüzeyi ve içi de öyle.
Müsilaj veya deniz salyası olarak bilinen olgu Marmara’yı tanınmaz hâle getirdi. Kentin kiri ve pası deniz ekosisteminin taşıma kapasitesinin çok üstüne çıktı. Tarım kaynaklı besin yükü ve beraberinde gözlenen aşırı biyolojik üretim, krizi iyice büyüttü. Denizdeki oksijen azalırken, ekosistem yıkımı geri dönüşü olmayan bir seviyeye yaklaştı. Hızlı nüfus artışı ve kentlerin yükü, kirleticilerin miktarını ciddi şekilde artırdı.
Yanlış atık yönetimi bizi buralara getirdi. Tesisler sayı ve nitelik olarak çok yetersiz. Yüzeydeki problemlerden daha büyüğü, denizin alt katmanlarında ve tabanda görülüyor. Bu kirlenme, balıkçılığı da derinden etkileyecek. Balık bulmak zorlaşacağı gibi zehirlenme endişesiyle balık talebinde ciddi azalma olacağını düşünüyorum. Orta Avrupa, Ukrayna ve Rusya’dan gelen kimyasallar nedeniyle Karadeniz de bir süredir çok kötü durumda.
Türkiye de burayı tanınmaz hâle getiren ülkeler arasında. Belli derinliklerde su altı yaşamının öldüğü Karadeniz’den tehlikeli kimyasallar Marmara’ya taşınıyor. Türkiye’nin çok acil olarak uluslararası bir bilimsel girişimle konuyu ele alıp ortak akılla sorunu çözmek için kolları sıvaması gerekiyor. Tuna Nehri ve Karadeniz’in Marmara’yı kirletme etkisi, buralara kıyısı olan ülkelerin katkısını zorunlu hâle getiriyor.
Marmara Denizi’ni çevreleyen tüm alanlarda kent, sanayi ve tarım kaynaklı besin yüklerinin azaltılması için hızlı ve etkin önlemler alınmalı. Konunun denizcilik ve turizm dâhil bütün ekonomik boyutları kapsamlı bir şekilde değerlendirilmeli, çözümler uzun soluklu ve geniş çerçeve içinde üretilmeli. Marmara’ya verilen atıksu miktarı mutlaka azaltılmalı. Kirletici bütün faktörlere el atılmalı.
Bölgedeki illerde yaklaşık 25 milyon insan yaşıyor, bu gerçekten çok fazla. Herhangi bir ekosistemin bu kadar insana sağlıklı yanıt vermesi imkânsız. Marmara çevresindeki şehirlerde daha fazla kirletici endüstri alanları kurulmasından vazgeçilmeli, bu bölgelerde nüfusu ve yapılaşmayı artıracak projeler acil şekilde terk edilmeli.