15 Temmuz 2016 darbe kalkışmasının üzerinden yaklaşık 5 yıl geçti. Demokratik kurumları devirip yönetimi ele geçirmeyi hedefleyen karanlık yapı duvara çarpmasaydı bugün bambaşka bir Türkiye ortamında yaşıyor olacaktık.
Halkın iradesi ve cesareti Türkiye’yi bir felakete sürüklenmekten son anda kurtardı.
Olup bitenleri anlamak için darbe kalkışmasının ardındaki Fethullahçı Terör Örgütü’nün devlet içinde yıllar boyunca nasıl adım adım örgütlendiğine iyi bakmak gerekir.
Hukuk dışı yapılar açık kaynakları propaganda amaçlı çok etkin kullanırlar. Gizlenmek ve kamufle olmak konusunda da hayli başarılıdırlar.
FETÖ yapılanması “Cemaat” veya “Hizmet” adıyla kimi zaman insani yardım çalışmalarında kimi zaman Türkçe olimpiyatları gibi kültürel içerikli bir faaliyette boy gösteriyor, sempati toplamaya çalışıyordu. Yıllar içinde Türkiye’nin en önemli kurumlarına sızmakla kalmayıp ele geçirme aşamasına geldiler.
Bu kurumların başında
1-Cumhurbaşkanlığı
2-Dışişleri Bakanlığı
3-Türk Silahlı Kuvvetleri
4-Emniyet Teşkilatı
5-Milli Eğitim Bakanlığı geliyordu.
Polis ve yargı çok ciddi oranda FETÖ etkisindeydi.
Çok belirleyici oldukları medya sektöründe bir tür akreditasyon uyguluyor ve devlet kurumlarına girip çıkabilecek, hatta seyahatlere katılabilecek isimleri bile belirlemeye çalışıyorlardı.
Bu yapının üyeleri ve uzantılarıyla mücadele bugün de devam ediyor. Aradan geçen yıllara rağmen “ayıklama” sürecinin hala sürüyor olması, FETÖ denilen yapının ne kadar güçlendiğinin bir kanıtı.
Bu süreç etkili şekilde devam ederken, soruşturmaların hukuka uygun devam etmesi çok önemli. Yaş ve kuru birbirinden ayrılmadan bütün şüpheliler bir sepete atılır ve otomatik olarak suçlu ilan edilirse haklı mücadele gölgelenir.
MÜTTEFIKLERIN TUTUMU
Darbe kalkışmasının ardından Türkiye’den kaçan örgüt üyelerinin bir kısmı ABD, Kanada, Yunanistan ve Almanya gibi ülkelere sığındılar. Gittikleri yerlerde kabul gördüler.
Türkiye’nin müttefiki olarak görülen ülkelerin Ankara’nın istek ve taleplerine rağmen hiçbir adım atmamış olmaları hiç kuşku yok ki üzücüdür.
Fakat unutmamak gerekir ki Türkiye gibi kritik bir ülkede bir yapının güçlenmesine bu kadar izin verilmişse, sözü edilen ülkeler de kendi çıkarları doğrultusunda sonuna kadar bundan faydalanmak ister.
15 Temmuz Türkiye’ye korkunç bedeller ödetti. Bu kadar insan şehit oldu, masum vatandaşlarımız hayatını kaybetti. Türkiye’ye duyulan güven erozyona uğradı, çok ağır ekonomik kayıplar yaşadık. Turizmden, üretime, çeşitli yatırım alanlarına kadar Türkiye belli bir duraklama sürecine girdi.
Türkiye’nin imajı büyük zarar gördü.
Aradan zaman geçerken Türkiye’nin bir daha böyle bir felaketle karşılaşmaması için hangi adımların atıldığı, nelerin yapılacağı çok önemli:
-Türkiye güçlü ve güvenilir bir hukuk devleti olmalıdır.
-Devlet kurumları dahil her yerde liyakat esas olmalıdır. Atamalar ve görevlendirmelerde kriter hukuka uygunluk esas alınmalı, yetenek ve bilgi düzeyi belirleyici olmalıdır.
-Cumhuriyetin kurucu değerlerinden laiklik ilkesine sahip çıkılmalıdır. Herkesin ibadet ve inançlarını yerine getirme özgürlüğü sonuna kadar tanınmalı ancak istismara, çarpıtmalara asla izin verilmemelidir.
-Tarikat ve cemaat kimliğine sahip yapılar kendi alanlarının dışında faaliyette bulunmamalıdır. Dini inançları kullanarak devlet kurumlarına nüfuz elde etmeye çalışanlara asla izin verilmemelidir. Devlet bütün bu yapılara karşı eşit mesafede bulunmalı, onlarla ilişki içine girmemelidir.
-Siyasi partiler ve liderler arasında sert tartışmalar ve kavgalar yaşansa da Türkiye sorunlarının çözüleceği yerler, TBMM, siyasi mekanizmalar ve diğer meşru zeminlerdir.
-Basın ve ifade özgürlüğünün önündeki engeller tamamen kaldırılırsa Türkiye daha güçlü ve itibarlı bir ülke olur. Eleştiri ve denetim kanalları sonuna kadar açık bırakılmalıdır.
-Cumhuriyet, demokrasi ve hukuktan geri dönüş kabul edilemez. İktidarların değişebileceği yegane platform sandıktır. İçerde veya dışarda herhangi bir vesayet odağının bu sürece müdahalesine izin verilemez. Birbirimizden farklı görüşlerimiz olsa da Türkiye hepimizin ülkesi ve burayı daha yaşanır hale getirmek hepimizin sorumluluğunda.
Benzer acı tecrübeleri bir daha yaşayacak lüksümüz yok. Aynı hataları tekrarlamaz ve doğru yolda ilerlemeye devam edersek, ülkemizin mevcut potansiyeli, konumu ve gücü, insanların enerjisiyle birleştiğinde inanıyorum ki Türkiye parmakla gösterilen bir ülke haline gelecek.