Apple’ın kurucusu Steve Jobs, bundan tam 13 yıl önce, 9 Aralık 2007’de iPhone’u tanıtmıştı. California’da büyük merakla beklenen sunumunda “Biz telefonu yeniden icat ediyoruz” demişti. Birçoklarına göre bu hayli iddialı bir ifadeydi. Kısa süre içinde olağanüstü kabul gören ve büyük satış başarısı yakalayan iPhone, Jobs’un tezini haklı çıkardı.
Steve Jobs’un hedeflediği şey, kullanımı kolay ve gerçekten akıllı bir telefon üretmekti. Klavyeyi ortadan kaldırarak işe başladı. O dönemde sıkı bir BlackBerry kullanıcısı olduğum için bu fikre alışmak bana başta biraz zor gelmişti. Zaman içinde bir Apple fanı hâline geleceğimi nereden bilebilirdim. Telefonun sadece tek bir butonu vardı ve klavyenin yerini alan dokunmatik ekrandan bütün fonksiyonlara kolaylıkla erişilebiliyordu.
Daha önce kullandığımız telefonlardaki onlarca plastik tuşa gerek kalmadığını anlamış olduk. Apple bize parmağımızı kalem gibi kullanmayı öğretti. Jobs, bu adımları atarken yazılımın ne kadar önemli olduğunu da gösterdi. Zira teknoloji dünyasının geçmişi, yazılımı yetersiz olduğu için tutmayan ürünlerle dolu.
İlk adımlar ne kadar parlak olursa olsun her şey başarının sürdürülebilir olmasına bağlı. BlackBerry, Motorola ve Ericsson gibi telefon pazarına bir dönem hâkim olan markalar rekabetin gereklerini yerine getiremeyip farklı alanlara yönelmek zorunda kaldılar.
Steve Jobs, zekâsı ve vizyonuyla bilimsel gelişmelerin teknolojik yeniliklere dönüşmesini hızlandırdı. Karmaşık konuları basitleştirdi. Takım arkadaşlarını çok güzel motive etti, çok çalıştı. Hayal kırıklıkları karşısında pes etmemeyi öğretti. Sadece iPhone’u değil, Mac serisi bilgisayarları da zirveye taşıdı.
Onun ortaya koyduğu vizyonla Apple bugün akıllı saatlerden otomotive, bulut ve eğlence dünyasına kadar dünyanın en büyük teknoloji devi konumunda. Şirketin değeri 1 trilyon dolar seviyesinde. Bu rakam birçok ülkenin gayrisafi millî hasılasının da üzerinde.
Steve Jobs’un hayat hikâyesinin teknolojik atılımlar dışında benim açımdan dikkat çekici iki yönü daha var: Ortadoğu kökenli bir aileden gelip dev bir şirketin temellerini atması, Amerika’nın göçmenlere açık bir toplum olmaya devam etmesinin de önemini ortaya koyuyor. Kişileri, dini, mezhebi, etnik kökeni, ait oldukları topluluklar üzerinden değil, insani özellikleri, bilgileri, ahlaki değerleri ve yetenekleri üzerinden değerlendirmenin gerekliliğinin altını çizmek istiyorum.
2011 yılında, 56 yaşında hayata gözlerini yuman Jobs’un, ağır sağlık sorunları yaşadığı son günlerinde paylaştığı ders niteliğinde sözleri var: “Başarı arzusu, para kazanma hırsı, mal, mülk her şey bir tarafa. Ne olursa olsun, çalışma ve hayat arasındaki o hassas dengeyi kurmak birçok şeyden de önemli. Hayat çok kısa ve insan mutlaka sevdiklerine zaman ayırmalı.”