İsrail son dört yılda beşinci kez seçimlere gidiyor. Ülkenin ciddi olarak kutuplaştığını, siyasette bir türlü taşların yerine oturmadığını, hükümetlerin hayli kırılgan yapıda olduğunu gösteren bir durum bu.
Bu dalgalanmalarda, İsrail’deki etnik/dini tartışmalar, İran ile rekabet, ABD ve genel olarak Batı ile ilişkilerin seyrinin de etkisi var. “İsrail’deki seçim sonuçlarından bize ne” demeyin. Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden biri, ciddi bir bölgesel güç ve küresel etkileri yüksek olan bir devletten söz ediyoruz. Sınırımız ortak olmasa da aynı coğrafyada yer aldığımız komşumuz durumunda.
İsrail’deki hükümetin ne şekilde oluşacağı, başbakanlık koltuğunda kimin olacağı, Türkiye açısından da son derece kritik. Her ne kadar Türkiye ile İsrail arasındaki son normalleşme kararlılığı devletten devlete güçlü bir irade gibi görünse de liderlerin tercihi ve iletişimi çok belirleyici olacaktır. İsrail’in en uzun süre liderlik koltuğunda oturan Benjamin Netanyahu döneminde Ankara-Tel Aviv ilişkileri oldukça sorunlu geçmişti.
O zaman diliminde yaşananlar ve konjonktürün de doğurduğu sonuçlar nedeniyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Netanyahu karşılıklı olarak çok sert sözlerle birbirlerini eleştirmişti. İsrail’de Cumhurbaşkanlığı’na İsaac Herzog gibi makul ve ılımlı bir ismin gelmesiyle iki ülke arasındaki hava değişmeye başladı. Erdoğan ve Herzog birçok defa telefonla görüştü.
Herzog uzun yıllar sonra Türkiye’yi ziyaret eden ilk İsrail Cumhurbaşkanı oldu. İsrail’de dengeleri gözeten yeni bir hükümetin işbaşına gelmesiyle bu yakınlaşma daha da ete kemiğe büründü. Başbakan Yair Lapid en son New York’taki Türkevi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile son derece sıcak ve samimi bir görüşme yaptı. Bu olumlu hava birçok alanda kendisini gösteriyor.
Erdoğan, zaten uzunca bir süredir ABD’deki Yahudi toplumu temsilcileriyle düzenli görüşmeler gerçekleştiriyor. ABD’deki son buluşmaya Türk Yahudi Toplumu Eşbaşkanları İshak İbrahimzadeh ve Erol Kohen de katılmıştı.
NETANYAHU VE HAMAS
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) son verilerine göz attım: İki ülke arasındaki ticaret hacmi 8 milyar dolar seviyesine ulaşmış. Turizmde de belli bir canlanma görülüyor.
Karşılıklı büyükelçilerin atanması kararı ayrıca çok olumlu etki yarattı. Bu arada en son eylül ayında Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait Kemalreis Fırkateyni bir NATO görevi çerçevesinde ABD’den başka bir gemiyle birlikte İsrail’in Hayfa Limanı’na demirlemişti.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile İsrail İstihbaratı Mossad arasında da etkili bir temas trafiği söz konusu. MİT, İçişleri Bakanlığı birimleriyle birlikte ülkemize gelen İsrail vatandaşlarına saldırı hazırlığındaki bazı İranlılara yönelik başarılı bir operasyon düzenlemişti.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in olası İsrail ziyaretiyle işbirliği imkânlarının daha da derinleştirilmesinin önünün açılacağını düşünüyorum. Bölgenin iki önemli ülkesi arasındaki ilişkilerin her alanda geliştirilmesini çok önemli buluyorum ve sonuna kadar destekliyorum. Ancak Netanyahu’nun seçilmesi halinde bu sürecin yavaşlaması gibi bir risk söz konusu.
Diğer taraftan Türkiye’deki Hamas unsurları Ankara-Tel Aviv yakınlığından açıkça rahatsız olduklarını dile getiriyor. Bu süreci sabote edebilecek faaliyetlere girişebileceklerinden endişe ediyorum.