Türkiye’nin Kanada Büyükelçisi Kerim Uras’ın Kanada’nın TRT’si niteliğindeki CBS kanalına verdiği mülakatı izledim. YouTube’da siz de seyredin. Gerçekler ve uluslararası hukuk ışığında Dağlık Karabağ’daki durumu özetliyor. BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarını hatırlatıyor. Ermenistan’ın, işgal ettiği Azerbaycan topraklarından mutlaka çekilmesi gerektiğine dair değerlendirmeleri tek tek sıralıyor. Program sunucusu ise ileri seviyede cehalet örneği sergiliyor. Kanadalı televizyoncu o kadar önyargılı ki, Büyükelçi Uras’ın söylediklerini dinlemiyor bile. Sürekli, Ermeni tezleriyle sözünü kesiyor.
Adeta yayın öncesinde bir gruba haber vermiş “İzleyin bakın ben büyükelçiye nasıl çıkışacağım” der gibi bir havada. Televizyoncu kadının seviyesizliği ve bilgisizliği derin bir hayal kırıklığı olmanın ötesinde Batı kamuoyundaki Türkiye karşıtlığını da gözler önüne seriyor. Dünyanın dört bir yanında Kerim Uras gibi deneyimli ve birikimli büyükelçilerimiz var.
Dışişleri Bakanlığı’nda da dosyalarına çok hakim diplomatlara sahibiz. Dışişleri’nin bu tarihi birikimi Türkiye’nin güncel politikalarına daha fazla yansımalı, Türkiye yumuşak gücünü (soft power) daha fazla kullanmalı. Türkiye bu dönemde daha çok “hard power” (sert güç) kullanımına yöneldi. Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye ve Irak’tan Libya ve Doğu Akdeniz’e kadar her yerde büyük mücadele içinde.
Konuların aciliyeti ve coğrafyamızın zorlukları düşünülecek olursa bu hamlenin haklılığı anlaşılabilir ancak her yerde “hard power” kartını kullanmak Türkiye hakkında “çatışmacı ve kavgacı” bir algı oluşturmak isteyenlerin işine yarayabilir.
Lobiciliği başaramadık
Kanada’da 700 bin dolayında Ermeni yaşıyor, ABD’de biraz daha fazla. Yaşadıkları toplumlarla çok sıkı entegre olmuş, genellikle yüksek eğitimli ve sosyo ekonomik açıdan iyi durumdalar. Konu Ermeni meselesi veya Türkiye karşıtlığı olduğunda müthiş bir kenetlenme duygusuyla harekete geçiyorlar. Yurtdışındaki Türklerin asla başaramadığı bir şey bu.
Almanya’da 3.5 milyon, Fransa’da 750 bin, Avusturya, İsveç, Hollanda gibi ülkelerde yüzbinlerce Türkiye kökenli insan yaşıyor. Aralarında kuşkusuz çok başarılı kişiler var. Ancak lobi gücü anlamında asla etkili değiller. Türkiye dünyada milli gelirine oranla en fazla insani yardım yapan ülke durumunda. Nerede bir felaket ve sıkıntılı durum varsa Türkiye yardıma koşuyor fakat bu pek bilinmiyor.
Tam tersine Türkiye küresel sorunların bir kısmının sorumlusu gibi gösteriliyor. Son dönemde Nail Olpak başkanlığında DEİK’in ticaret diplomasisi başlığında ciddi çabası oluyor. Türk Hava Yolları kendi faaliyet alanının çok ötesinde pozitif bir algı yaratıyor. TOBB, TÜSİAD gibi köklü kuruluşların daha etkili roller üstlenmesi gerektiğine inanıyorum.
Sivil toplum, düşünce kuruluşları ve meslek örgütleri Türkiye’nin yumuşak gücünün vurgulanmasına aktif katkı verebilmeli.