Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, sınır ötesi harekâtlar sırasında meydana gelen terör saldırıları ve genel olarak güvenliği ilgilendiren dış politika yaklaşımı hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) bir bilgilendirme konuşması yaptı.
Bölücü terör örgütünün Irak ve Suriye’nin parçalanmış görüntüsünü nasıl kullandığını ve gerek bölge ülkeleri gerekse küresel güçlerden nasıl destek aldığını örneklerle açıkladı. Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak ve Suriye’de sadece PKK/YPG uzantılarıyla değil DEAŞ dahil diğer terör örgütleriyle de mücadele ediyor.
Türkiye bölgedeki askeri varlığını ve operasyonlarını, meşru müdafaa hakkına dayandırıyor. Bunun uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler sözleşmelerinde (51. Madde) yasal dayanağı var. Şam ve Bağdat yönetimlerinin bir icra gücünün bulunmaması, İran’ın geniş bir coğrafyadaki istikrarsızlaştırıcı etkisi, ABD ve Rusya’nın bölgeyi kısmen işgal altında tutmaları ve buradaki proxy (vekil) örgütlerle işbirliği yapmaları istikrarsızlığı derinleştiriyor.
Washington yönetiminin Türkiye’nin yardım ve destek çağrılarını yanıtsız bırakıp üstüne sınır ötesindeki PKK uzantılarına her türlü askeri, ekonomik ve politik desteği vermesi süreci çok karmaşık hale getiriyor. Hakan Fidan, konuşmasında PKK gibi terör örgütlerinin soğuk savaş döneminin vekil unsurları ve terör örgütlerinden biri olduğunun altını çizdi. Büyük güçlerin kendi amaç ve çıkarları doğrultusunda PKK’yı nasıl kullandıklarına ilişkin örnekler verdi.
“ALTIN ORAN YAKALANDI”
Özgürlük ve güvenlik dengesinde altın oranın yakalandığını söyledi. İlk bakışta bu ifade duyulunca “Hakan Fidan ne demek istemiş olabilir” diye düşünülebilir. Fidan, bir sonraki cümlede bu kavramı açıyor:
“Türkiye’de halkın demokratik talepleri karşılanarak, teröre zemin oluşturan toplumsal şartlar ortadan kaldırılmıştır” diyor ki ben bu değerlendirmeye tamamen katılıyorum. Geçen hafta CNN Türk’teki yayınımda da bunun altını çizdim. Terör örgütü PKK’nın Türkiye’deki şartları gerekçe göstererek silah kullanmasının kimse için izah edilebilir yanı yoktur. Bütünüyle kandırmacadan ibarettir ve kanlı eylemlere kılıf bulma çabasıdır.
Türkiye’deki silahlı varlığını kaybetme aşamasına geldiği yorumu da doğru. Gerçekten üst üste yapılan operasyonlar, alınan askeri, güvenlik ve istihbarat tedbirleriyle örgütün ülke içindeki faaliyetleri minimum seviyeye indi. “Sıfırlandı” diyemiyorum çünkü tam böyle olduğu düşünüldüğünde terör örgütleri ellerindeki bütün imkânları, hatta başka örgütlerden taşeronları kullanarak “tükenmedikleri” mesajını vermeyi deneyebilirler.
Nitekim bu örgütlerin farklı ideolojilere sahip olmalarına rağmen etkileşim içinde oldukları biliniyor. Hakan Fidan’ın konuşmasında en dikkat çekici noktalardan biri, Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne (KYB) yönelik uyarısıydı.
KYB’nin kendi kontrolündeki Süleymaniye ve mücavirinde PKK’ya alan açması, örgütün bu bölgede giderek güçlenmesine neden oluyor. Nitekim KYB’nin, Suriye’deki PKK/YPG unsurlarına eğitim verdiği, Irak’ın kuzeyinde düşen SDG helikopterleri ve Arbat Havalimanı hadiseleriyle iyice belirginleşti. Türkiye’nin Süleymaniye’ye yönelik mevcut yaptırımlarına rağmen KYB, PKK’ya müzahir tutumunu değiştirmezse, daha ileri tedbirler alınacak. Bu adımların neler olacağını KYB’nin çok iyi anladığını tahmin ediyorum.