Türkiye’nin Batı dünyasına sırtını döndüğü, NATO ilkelerine uymadığı, Ortadoğu’nun liderliğine soyunduğu, Avrasya’da yeni müttefiklerle yola devam etmek istediği, yıllardır ortaya atılan tezler arasında. Türkiye bunların doğru olmadığını, temel taahhütlerine bağlı kalmaya devam ettiğini farklı platformlarda açıklamaya devam ediyor. Dünkü yazımda, hükümet dışı bir aktör olarak Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK), ticaret diplomasisi alanındaki yeni açılımlarının önemini vurgulamıştım.
Atlantik Konseyi ve Türk Miras Vakfı’nın (THO) ortak düzenledikleri “Liberal Dünya Düzeninin Krizi ve Uluslararası İşbirliğinin Geleceği” başlıklı etkinlikte, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Gülnur Aybet gelen sorulara yanıtlar verdi. Atlantik Konseyi Eş Başkanı Damon Wilson ile Atlantik Konseyi Scowcroft Strateji ve Güvenlik Merkezi Başkanı Matthew Kroenig’in moderatörlüğündeki panele konuşmacı olarak katıldı.
Gülnur Aybet’in etkinlikte paylaştığı görüşleri şöyle özetleyebilirim:
- Türkiye’nin Batı ittifakı içindeki rolü tamamen güvenlik üzerinde inşa edilmişti. Fakat son 15 senede Türkiye uluslararası ekonomide daha aktif ve ticaret hacmini sürekli arttıran bir ülke haline geldi. Aslında şimdiki konumuyla liberal dünya düzeninin daha çok içinde olan bir oyuncu olarak tanımlanması gerekir. Fakat yanlış bir şekilde buradan uzaklaştığı gibi yorumlara maruz kalması aslında bir ironi teşkil ediyor.
- Liberal dünyayı yöneten, Avrupa ve Amerika’dan oluşan “transatlantik merkez’’ son 20-30 yılda dışlayıcı ve dayatmacı politikalarıyla aslında kendi yarattıkları ilkelere ve değerlere karşı geliyorlar. Kendi kurdukları liberal düzenin sarsılmasına sebep oluyorlar.
- Liberal sisteme zarar veren en önemli konuların başında; büyük güçler arasında rekabetçilik, bilhassa Rusya ve Çin’in transatlantik merkez tarafından tehdit olarak görülmesi, salgın hastalıklar, iklim değişikliği ve küresel finansal krizler gibi devletler ötesi yeni sorunlar geliyor.
- Liberal dünya kendi içinde de ciddi çatışma halinde. Zira bir tarafta mevcut durumu muhafaza etmek isteyenler, diğer tarafta ise içe dönük “merkantalist” ve “ırkçılık” eğiliminde güç odakları söz konusu.
- Türkiye kendi kendine yeten, uluslararası tedarik zincirlerine daha az bağımlı fakat merkantalist olmayan, tam tersine bölgesel ve küresel ticaretini arttıran, uluslararası işbirliğinde yeni platformlarda arayışı olan bir ülke durumunda.
- Ankara’nın küresel kurumların ve teamüllerin dayatmalarıyla her zaman mutabık kalması beklenemez. Türkiye bu anlamda yeni bir ülke modeli durumunda. COVID-19 sonrasında da birçok devletin bu yolu izlemesi söz konusu olabilir… Geçtiğimiz 1 yıl içinde Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki güvenlik operasyonlarının gerekçelerini uluslararası kamuoyuna çok etkili şekilde aktaran Aybet’in Atlantik Konseyi toplantısında paylaştığı değerlendirmeleri de önemli.
Görebildiğim kadarıyla COVID-19 sonrasında, dünyada ihtiyaçlardan doğan kısa vadeli sonuç odaklı işbirlikleri artacak. Bu kapsamda NATO gibi uluslararası kurumlar, önemini muhafaza etmeye devam edecek. Fakat müttefikleri arasında farklı güvenlik ve tehdit algılarının olması nedeniyle Ankara-Washington ve Ankara- Avrupa Birliği ilişkilerinde bu gerçekleri de görerek yeni bir sayfa açılması gerekli.
Kurban Bayramı kutlu olsun. Bütün okurlarıma, sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir bayram dilerim.