İstanbul Rum Patriği Bartholomeos’un özel davetlisi olarak Yunanistan’ın Aynoroz bölgesindeki manastırları ziyaret edip Bizans ve Osmanlı izlerini keşfettim. Patrik, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kiliselerin ve keşişlerin özgürlüklerinin korunduğunu, Naziler ve komünistlerin ise dini kurumlara zarar verdiğini anlattı.
Dünyanın en fazla merak edilen, manastırları, gizemli görüntüsü, etkileyici doğası, efsane ve sırlarıyla kitaplara ve hikayelere konu olan Yunanistan’daki Aynoroz bölgesini ziyaret ettim. Bölgenin adı Yunanca’da Kutsal Dağ anlamına gelen Agion Oros’tan geliyor.
İngilizce’de ise Mount Athos adıyla biliniyor. Aynoroz’un geçmişi mitolojik dönemlere kadar uzanıyor. Oldukça etkileyici ve mistik bir havası var. Dışarıya kapalı ve zor ulaşılan manastırlar hep ilgi unsuru olmuş. İstanbul Rum Patrikhanesi, Hıristiyan dünyada “ekümenik” (evrensel) statüde kabul edildiği için dünyanın farklı bölgelerindeki dini kurumları yönetme hakkına sahip durumda.
Yaklaşık bin yıllık geçmişi bulunan Aynoroz, her ne kadar Yunanistan sınırları içinde bulunsa da kilise hukuku açısından İstanbul Rum Patrikhanesi’nin idaresinde yer alıyor. Aynoroz normal şartlar altında dışarıdan ziyaretçilere kapalı. Bölgenin tarihi ve dini dokusu nedeniyle Aynoroz kitle turizmine açık değil. Günlük ziyaretçi sayısı 100 ile sınırlandırılmış.
Patrik Bartholomeos’la gerçekleştirdiğimiz Aynoroz ziyaretinde İstanbul Rum Kilisesi’nden Sen Sinod Meclisi Başkatip Yardımcısı Peder Grigorios, Petro Bazgarlo, Nikolaos Manginas, Nikos Papachristou ve Pandelli Köse de katıldı. Vatopedi, Pantakrator ve Xenofontos manastırlarını görme imkanı buldum.
Özel davetle eğitim
Aynoroz’u Patrik Bartholomeos’un özel davetiyle görme imkanı buldum. 1988 yılında UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası” listesine alınan Aynoroz, Bizans İmparatorluğu döneminden bu yana geleneklerini muhafaza ediyor. Bölgenin çok sıradışı özelliklerinden biri de yüzyıllardır kadınların girişine izin verilmiyor olması.
Bu yasağın nedeni Hıristiyan Ortodoks inancına göre Meryem Ana’nın, Kıbrıs’a gitmek isterken gemisinin yoldan çıkıp buraya geldiğine inanılması ve oğlu İsa Mesih’ten burayı istemesi. Bu nedenle Aynoroz, “Meryem Ana’nın Bahçesi” olarak görülüyor. Bu çerçevede kadınlara yasak olan en geniş alan unvanını koruyor.
2003 yılında Avrupa Parlamentosu kadınların girişinin yasaklanmasını cinsiyet eşitliğine aykırı bulan bir karar almış. Fakat manastırları yöneten kurul, tarihi ve dini gerekçelerle bu kararın uygulanamayacağını açıklamış. Aynoroz’da 2 bin dolayında din adamı yaşıyor.
Bunlar arasında Yunanlar, Ruslar, Bulgarlar, Sırplar ve Gürcüler de var. Süt ürünleri ve paskalya için yumurta gibi şeyler dışarıdan getiriliyor. Bunun dışında manastırlar kendi ihtiyaçlarını yerel imkanlarla karşılıyor. Yaygın şekilde tarım yapılıyor. En sık tüketilen besin kaynağı ise balık. Şarap ve zeytinyağı Aynoroz’daki doğal imkanlarla üretiliyor.
Çok kıymetli tarihi eserler üç anahtarla girilebilen özel odalarda saklanıyor. Aynoroz’a kadınların girişi bütünüyle yasak. Tekneyle bölgeye yaklaşan kadınların da Aynoroz’a denizden en fazla 500 metre yaklaşmalarına izin veriliyor.
II Murat'ın eşi korudu
II. Murat’ın Sırp asıllı eşi Mara Brankoviç, tarih boyunca Aynoroz’u en fazla koruyan kadınlardan biri olmuş ve yaşadığı dönemde bölgenin gelişmesi için önemli katkılar sağlamış. Osmanlı kayıtlarında Sultan I. Selim’in de yaşadığı dönemde Aynoroz’a çok yardım ettiği yazılı.
Osmanlı sultanlarının fermanları, kitap ve dokümanlar, Hıristiyanlar açısından kıymetli ikonalar ve kumaşlarla birlikte özel kasalarda muhafaza ediliyor. Patrik Bartholomeos ziyaretimiz boyunca özellikle Vatopedi ve Pantakrator manastırlarında saklanan tarihi eserler hakkında kapsamlı bilgiler verdi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in özellikle Aynoroz’daki Rus asıllı din adamlarına yakın ilgi gösterdiği biliniyor. Ancak bugün özellikle Moskova Kilisesi’nin Rum Patrikhanesi ve Atina’daki dini kurumlara karşı katı tutumu nedeniyle iki taraf arasında tansiyon yüksek durumda.
Patrik neler anlattı?
Bulunduğumuz yerin tarihi bin yılı aşıyor, neredeyse 1050 yıla ulaşmak üzere. Çok önemli dini bir merkez olmasının yanında kültürel açıdan da çok zengin bir bölge. Keşişlerin göz nuruyla yaptığı sanat eserleri ve ikonalar sadece Aynoroz’un değil bütün insanlığın kültür mirası olarak burada muhafaza ediliyor.
Keşişlerin anlattıklarına göre Osmanlı kadıları buraya hürmet gösterdiler, saydılar ve korudular ve hiçbir şikayetleri olmadı. Halbuki komünistler ve Naziler bazı haksızlıklara yol açtı.
Osmanlı döneminde herkes memnundu hayatından. Maalesef kadınlar Aynoroz gelemiyor, burada Meryem Ana’ya çok büyük itibar gösteriliyor, bu nedenle kural olarak burası kurulduğundan beri Meryem Ana’dan başka bir kadının giremeyeceğine inanılıyor.
Bu kural o gün bugündür uygulanmakta.” Patrik Bartholomeos, Türkiye’den bölgeyi görmek isteyen erkek ziyaretçi adayları olursa özel izin verebileceğini de sözlerine ekledi.
Notlar
- Keşişler kahvaltılarını sabaha karşı 04.00 sularında yapıyor. Günün büyük bölümü ibadet, dua ve ayinlerle geçiyor.
- Bazı manastırlarda Bizans saati ve takvimi kullanılıyor.
- Keşişler 3’er kişilik küçük ahşap evlerde yaşıyor. Bazıları ise “hücre” olarak tanımlanan mekanlarda tek başına kalıyor. Hayatlarını Tanrı’ya ve ibadete ayıran keşişler için dünyevi zevklerden uzak olmak bir zorunluluk.