Otomotiv, Türkiye’nin en dinamik sektörlerinden. Avrupa’nın da en büyük üretim üslerinden biriyiz. 1970’lerden bu yana dünyanın güçlü markalarının Türkiye’deki fabrikalarında milyonlarca araç üretildi. Türkiye’nin otomotiv ihracatı geçen sene 30 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ülkemiz sadece binek otomobil kategorisinde değil ticari araçlar alanında çok ciddi bir üretim merkezi durumunda. Yan sanayimiz de çok güçlü. Diğer taraftan kişi başına düşen araç sayısında Avrupa’nın hayli gerisindeyiz. Bunları, gelecek için gelişim fırsatlarının ne kadar sağlam olduğunu vurgulamak için ifade ediyorum. Gelin görün ki rekabette en iddialı olduğumuz bu sektörde uzun süredir doğrudan yatırım çekemiyoruz. Oysa Türkiye, elektrikli otomobiller başta olmak üzere mobilitede lider ülkelerden biri hâline gelebilir. Çin, pek çok alanda olduğu gibi otomotiv başlığında da koşar adımlarla büyüyor. Çin markaları dünyanın en güçlü fabrikalarını satın alıyor. Pil teknolojilerinde bir numaralar. Tasarım ve donanımlarıyla da rakipleri zorlayacak ürünlerle karşımıza çıkıyorlar. Bu başarı hikâyesinin devam edebilmesi için Çin markalarının yeni pazarlara, başka coğrafyalara açılması şart. Çin şirketleri, orta ve uzun dönem stratejisinde üretimlerini başka ülkelere yayarak küreselleşme çabasındalar. Türkiye’nin hiç vakit kaybetmeden bu hedefe kanalize olması ve yatırımları çekmek için çevik adımlar atması gerektiğini düşünüyordum. Ancak son dönemlerde Türkiye’nin çeşitli kararları kafa karışıklığına yol açmış durumda. Çin menşeli elektrikli araçlara uygulanan ek vergi, Çin kamuoyunda ve otomotiv endüstrisinde önemli ölçüde alınganlığa sebebiyet vermiş. “Türkiye neden bizim ürünlerimize karşı böyle bir önlem aldı?” sorusunu gündeme getirmiş. Avrupa pazarına hızlı bir giriş yapmak isteyen Çinli üreticilerin ajandasında Türkiye’de tesis kurmak ve buradan Avrupa’ya satış yapma fikri olduğunu biliyorum. Ancak uygulamaya alınan yüksek gümrük vergisi sonrasında yönlerini Avrupa’ya çevirdiler. Farklı sektörlerdeki örnekler gösteriyor ki ilk Çinli marka yatırımı hangi ülkede olursa, diğer Çinli markalar da aynı bölgeleri tercih edecekler. Bu anlamda Türkiye, tarihi şansı kaçırabilir. Çünkü Avrupa’da Macaristan ve Slovakya gibi ülkeler boş durmuyor. Yatırımlara nasıl kolaylık sağlanabileceğinin en iyi örneklerini veriyorlar. Hatta Almanya bile -Tesla’nın Berlin’deki yatırımı nedeniyle- Çin markaları açısından radara alınmış durumda.
ODMD’NİN YOĞUN ÇABASI
Türkiye’de sektörün en önemli çatı kuruluşlarından olan Otomotiv Distribütörleri ve Mobilite Derneği (ODMD) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Haydar Bozkurt ile konuştum. Dernekteki çalışma arkadaşlarıyla birlikte Türkiye’ye yeni yatırım çekilebilmesi için canla başla çalıştıklarını hatırlattı. “Bu aşamada vakit geçirilmeden, diplomatik seviyede bir iletişim kurulmasında fayda olacaktır. Çinli 2-3 markanın Türkiye’de yatırım yapması; ihracata, istihdama büyük katkı sağlar, Türkiye’nin yatırım ülkesi olarak görünümünün olumluya dönmesinin önünü açar” değerlendirmesini yaptı. Doğrusu ben Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat ile Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır gibi küresel gelişmelere çok hâkim iki önemli ismin yukarıda sözünü ettiğim yatırım fırsatlarını yakalamak için önümüzdeki aylarda çok önemli adımlar atacağına inanıyorum.