Rusya, Türkiye’nin son dönemde en fazla işbirliği yaptığı ülke durumunda. Enerji ithalatı, doğalgaz boru hatları, nükleer santral yapımı, yükselen turizm hareketliliği ve karşılıklı ticaret rakamları iki ülkenin ileri düzeyde yakınlaştığını ortaya koyuyor. S-400 füzesi alımını ilave edersek aslında Moskova ve Ankara arasında benzeri olmayan özel bir ilişki olduğu görülüyor.
Diğer taraftan iki cephe var ki, bütün bu yakınlık seviyesine rağmen iki ülke tamamen zıt cephelerde yer alıyor: Birincisi Suriye, ikincisi ise Libya. Rusya bugüne kadar Şam rejiminin ayakta kalması için varını yoğunu ortaya koydu. Esad da Rusya’dan aldığı güç ve moralle Türkiye’yi zor duruma düşürecek birçok hamle yaptı.
Kimi zaman YPG’yi kullandı kimi zaman da ağır silahlarla saldırdığı sivillerin sınırımıza yığılmasına neden oldu. Kısa bir süre önce Afrika ziyaretinden dönüşte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, özellikle rejimin İdlib’deki saldırılarına kol kanat geren Rusya’nın tutumundan duyduğu rahatsızlığı açıkça dile getirmiş ve “Maalesef Moskova, Astana’ya da Soçi’ye de sadık değil” ifadesini kullanmıştı.
Erdoğan “Artık sabrımız tükeniyor, bundan sonra ne gerekiyorsa onu yapacağız” diyerek sözlerine devam etmişti. Ankara ile Moskova arasında Suriyeli muhalif grupların tanımı konusunda öteden beri ciddi görüş ayrılıkları yaşanıyor.
İki ülke arasında derin anlaşmazlık konusu olan diğer bölge Libya. Türkiye Birleşmiş Milletler tarafından tanınan merkezi yönetimin yanında dururken, Rusya, silahlı Wagner grubu eliyle uzaktan operasyonlar düzenliyor ve isyancı General Hafter’in safında yer alıyor.
Hem Libya hem de Suriye’de askerî çatışmaların tırmandığı düşünülecek olursa Rus ve Türk unsurları arasında hiç arzu edilmeyen durumlar ortaya çıkabilir. Bu riskleri ortadan kaldırmak için şimdiye kadar Rusya lideri Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan çok sık temas trafiği yürüttü fakat ben özellikle bu iki alanda görüş ayrılıklarının derinliği sebebiyle oldukça tehlikeli bir yerde olduğumuzu düşünüyorum.
Rusya ile ilişkilerin her boyutta güçlendirilmesini destekliyorum ancak dış politikada tek bir aktörün aşırı ağırlık kazanması, diğer oyuncularla bağların ise ciddi olarak zayıflamasının ne kadar riskli olabildiğini içinden geçtiğimiz günlerde görüyoruz. Bu nedenle Türkiye, küresel ölçekte başka ülkelerle de -özellikle Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’yle- daha fazla işbirliği ve yakınlaşmayı zorlamalı.
İdlib bölgesinde rejim güçlerinin saldırısında şehit düşen askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ve kuvvet komutanlarının sınır bölgesine yaptıkları ziyareti Türkiye’nin buradaki çıkarlarını sonuna kadar koruyacağına dair güçlü bir işaret olarak görüyorum.