İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve sürecin CHP’yi de içine çekecek yeni bir tartışmayla büyümesi Türkiye’de gündemi bir anda değiştirdi. İmamoğlu ile birlikte gözaltına alınanlar arasında Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık ile Murat Ongun da var.
CHP’li bazı belediye başkanları ise farklı suçlamalarla daha önce tutuklanmıştı.
Türkiye’de uzun yıllardır yerel yönetimler üzerinden siyasetin finanse edildiği bir gerçek. Geçmişte de belediye imkân ve kaynaklarının çeşitli kurum, kuruluş, dernek ve sivil toplum örgütleri için seferber edildiğini hatırlıyoruz.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu döneminde yolsuzluk, rüşvet veya diğer suçlamalarla ilgili hangi delillerin ortaya konulacağını, savcının hangi iddiaları ortaya atacağını kamuoyu yakından izliyor.
Yukarıda ifade ettiğim gibi yerel yönetim kaynaklarının siyasi faaliyetleri desteklemede kullanılması Türkiye’de karşılaşılmadık bir olgu değil. Burada önemli olan yasaların ihlal edilip edilmediğidir.
Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere gözaltına alınan bazı isimler hakkında yolsuzluk, rüşvet ve teröre destekle ilişkili bir dizi ciddi suçlama bulunuyor.
Gözaltı, sorgulama, tutuklama ve yargılama süreçlerinin gelişimi bu çerçevede tartışılan bir başka boyut. Türkiye derin kamplaşma içinde bu konuda da ikiye bölündü.
Murat Ongun’un evinde yapılan aramalarda av tüfekleri ele geçirildi diye bir paylaşım gördüm. Murat Ongun, beraber çalıştığımız Habertürk dönemlerinden itibaren, kanalın sahibi Ufuk Güldemir’in av tutkusundan etkilenmişti. Diğer iddiaların elbette üzerine gidilir eğer ruhsatlı ise evinde av tüfeği bulundurmasında nasıl bir sakınca olabilir?
İmamoğlu hakkında asıl büyük suçlamayı ise terörle ilişkili olanlar oluşturuyor. Seçim kampanyası sırasında “Kent Uzlaşısı” olarak tarif edilen siyasi ittifak yaklaşımının pratik uygulamalarının hangi kapsamda terör suçlamasına konu olduğunu henüz bilmiyoruz.
Ancak İmamoğlu ve avukatları bu suçlamaları kesin bir dille reddediyor.
Yüce Türk yargısı oldukça karmaşık ve farklı boyutları olan bir dizi konuyu ele alacak, farklı boyutlarıyla değerlendirecek ve karar verilmeye çalışılacak.
İddia edildiği gibi yolsuzluklar, görevi kötüye kullanma, haksız zenginleşmeler söz konusu olduysa bunun sonuna kadar gidilmelidir. Kim yaptıysa, kim sorumlu ise mutlaka bunun hesabı hukuk önünde sorulmalıdır. Ancak siyasi mücadele motivasyonuyla hareket edilir ve olası rakipleri oyun dışına itmeye dönük bir çabaya dönüşürse bu Türk demokrasisini gölgeler.
Yer yer devam eden eylemlerle ilgili de şunu söylemek istiyorum. Şiddete yönelmeyen her türlü açıklama, yürüyüş ve protesto gösterisi yapmak anayasal bir haktır. Ancak olayların sıcaklığı sırasında siyasetçilerin, medyanın ve ilgili diğer çevrelerin güvenlik güçleriyle protestocuları karşı karşıya getirecek tutum ve açıklamalardan kaçınması gerekir.
Türk demokrasisi, en derin görüş ayrılıkları, tartışma ve anlaşmazlıkları bile belli bir olgunluk düzeyinde yaşayabildiğini dünyaya göstermelidir.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, gösteriler sırasında bazı polislerin yaralandığını açıklamıştı. Emniyet güçlerimiz ve gençlerimizin tamamına geçmiş olsun ve acil şifalar dileklerimi iletmek isterim.
İnternette bant daraltma uygulamasını ise ben bir yurttaş olarak kabul edilemez buluyorum. Sosyal medya araçlarını kullanarak yanlış bilgi yaymaya çalışanlar veya suç işleme eğiliminde olan bazı kişiler var diye 90 milyonluk koskoca Türkiye’yi internet karanlığına gömmekten artık vazgeçilmelidir.