Batıyla iyi ilişkiler kurma arzumuzun kökleri çok uzun zaman öncesine gider, Osmanlı; aynı zamanda bir Avrupa gücü olarak görülüyordu.
Fatih Sultan Mehmet, kendisini Roma İmparatoru olarak konumlandırmıştı. Modern zamanlarda Batı ile yakınlaşmamız siyasi, ticari ve ekonomik gerekçelerle ivme kazandı.
Türkiye özgür iradesiyle bundan yıllar önce Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusu yaptı, NATO’ya katıldı, Avrupa Konseyi’nin kurucuları arasında yer aldı. AİHM’ye kişisel başvuru hakkı tanıdı. Bunları yaparken yaşam standartlarımızı yükseltmek, uluslararası arenada saygın bir ülke olmaktı hedefimiz.
Aksayan, eleştirdiğimiz yönleri olsa da Batı’daki kurumların temelinde demokrasi, hukuk ve insan hakları ölçütü vardır. İsveç’ten Portekiz’e, Avustralya’dan, Belçika ve İspanya’ya kadar kültürleri farklı ülkeleri bir araya getiren bu değerlerdir.
Ortak ilkelerin özünde, hukukun üstünlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü bulunur. Biz Türkiye olarak son dönemde demokrasi yolunda ciddi hamleler gerçekleştirdik. “Sizin coğrafyanızda demokrasi çalışmaz” diyenlere ciddi reformları hayata geçirerek yanıt verdik. Önyargılar yıkıldı nüfusunun ağırlıklı bölümünü Müslümanların oluşturduğu bir ülkenin, insan hak ve özgürlükleri alanında önemli atılımlar gerçekleştirebildiği kanıtlandı.
Bu adımlar takdir edildi ve Ankara’ya AB ile tam üyelik müzakeresi sürdürme hakkı tanındı. Türkiye bugün de, parlamentosu, demokratik kurumları, dinamik sivil toplumu, güçlü şirketleri ve ordusuyla dünyanın en önemli ülkelerinden.
Köklü tarihi birikimimiz, çok kültürlü toplum yapımız en önemli avantajlarımız arasında. Sünni-Alevi, Türk-Kürt veya farklı etnik kökenler ve inanç gruplarından bütün vatandaşlarımız bu ülkenin asli unsurlarıdır. Görüş ve ideoloji farkı ne olursa olsun bu ülkenin vatandaşları, Türkiye’nin iyiliği, refahı ve gelişmesi için canla başla çalışıyorlar.
Farklılık zenginliktir
Hepimiz aynı şeyi düşünürsek, herkes benzer davranışlar içine girerse, hayatımıza hep aynı renk tonları hakim olursa buradan bir farklılık çıkmaz. Farklılıkların olmadığı yerden özgür düşünce ve yenilikçi fikir üretilemez. Özetle, ilerleme olmaz.
Mizah ve eleştiri ortadan kalkarsa hatalarımızı göremeyiz. İnsanlar dinleri, inançları ve görüşleri nedeniyle baskı altında hissederse demokrasimiz erozyona uğrar. Öfke, nefret ve kutuplaşmadan ilerleme çıkmaz. İçerdeki meselelerimizin hiçbiri çözülemez nitelikte değil. Türkiye dışarda güvenlik, ekonomi ve uluslararası ilişkiler başlıklarında ciddi sınamalarla karşı karşıya.
Demokrasimiz ve çok sesliliğimiz, bizi içinde bulunduğumuz coğrafyada öne çıkarıyor, daha değerli hale getiriyor. O nedenle bunları dört elle sarılmamız gereken unsurlar olarak görüyorum. Bizim için tehlike, demokrasi çıtamızı yükseltmek için çıktığımız bu yolda durmak veya yavaşlamaktır.