Suriye’deki olaylar inanılmaz bir hızla gelişirken Türkiye ve bölge açısından dikkat edilmesi gereken çok konu var. Daha önceki birkaç yazımda ifade ettiğim gibi Ankara gerçekten bu dönemin en önemli aktörlerinden biri durumunda. Suriye ile çok uzun kara sınırı, milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapılması ve muhalif grupların Türkiye ile bağlantısı üç ana faktör olarak öne çıkıyor. Türkiye Suriye’de oluşabilecek yeni şiddet sarmalına çekilmemek için çok dikkatli hareket etmeli.
Bugün Türkiye’ye müzahir, yakın görünen grupların yarın da aynı tutumu sürdürüp sürdürmeyeceklerini kestirmek güç. Diğer taraftan DEAŞ’ın Türkiye’deki terör eylemlerini çok iyi hatırlıyoruz. HTŞ’nin de böyle radikal bir çizgiye kayması ihtimali beni düşündürüyor. HTŞ şimdiki süreçte Suriye’de hakim ana grup gibi görünse de değişen şartlar örgütlerin davranışlarını da ciddi şekilde etkiliyor. Rusya ve İran, kayıtsız şartsız Şam rejimine destek sağladığı için son dönemde olanların kaybeden tarafı gibi görünüyor.
Türkiye’nin güç kazanması, Moskova ve Tahran’ın ise zemin kaybetmesinin getirdiği riskli bir durum var. Bazı ülkeler ve taraflar bu üç ülkenin arasını bozmaya ve “Ankara’yı dostlarına ihanet eden başkent” gibi göstermeye çalışıyor. Hatta İran yönetimine ve Vladimir Putin’e, Türkiye mutlaka cezalandırılmalı gibi telkinlerde bulunuyorlar. Bu süreçte Dışişleri Bakanlığı’nın iki komşu başkentle kuracağı diyaloğun daha da önem kazandığı görüşündeyim.
İSRAİL NE YAPACAK?
İsrail, Suriye’de Esad sonrası süreci fırsata çevirmek için maksimalist adımlar atıyor. Bir taraftan kendi sınırlarına yönelik uzun bir süre boyunca saldırı riskini ortadan kaldırmak için Suriye’nin içlerine kadar ilerliyor. İsrail uçakları Türkiye sınırına yakın bazı hedefleri bile vurdu. Bunun ötesinde Tartus ve Lazkiye’de Suriye donanmasından kalan bütün gemiler batırıldı. Türkiye’yi daha fazla ilgilendiren boyutuna gelince... İsrail’de Netanyahu hükümetine hakim olan bakış “Siz benim can düşmanım Hamas’a destek olursanız biz de sizinle mücadeleye girişen PKK/YPG ile güçlü ilişki kurarız” şeklinde. Bununla birlikte İsrail’de olayları daha uzun soluklu değerlendiren devlet aklı ise Ortadoğu’da belli bir istikrar ve barış havası sağlandığında iki ülkenin işbirliği yapabileceği alanların çokluğuna dikkat çekiyor. Bu görüşte olanlar İsrail’in PKK/YPG ile tam müttefik gibi hareket etmesinin sakıncalarına dikkat çekiyor.
AVRUPA’NIN ETKİSİZLİĞİ
Avrupa Birliği kurumlarını başta Ortadoğu konuları olmak üzere uluslararası meselelerdeki etkisizliği, çekingenliği ve beceriksizliği nedeniyle çok eleştiriyorum. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de benim değerlendirmeme göre Türkiye’ye mesafeli bakan ve önyargıların etkisinden kurtulamamış isimler arasında. Buna karşın sahadaki bazı gerçeklerin AB Komisyonu da farkında. Türkiye’siz belli adımları atmak imkânsız. Ursula von der Leyen, 17 Aralık Salı günü Suriye’deki kritik gelişmeleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile konuşmak üzere Ankara’ya gelecek. Umarım bu görüşmelerden gerçekçi bir ajanda ile verimli sonuçlar alınır.