Savaş sadece sahada yürütülmüyor. Saha dışı faktörler de devrede. Tabii bunun bir de medya ayağı var. Tuttukları takımın centilmenlik dışı hareketlerinde üç maymunu oynayanlar, rakip takımın en ufak hatasında etik dersi vermeye kalkıyor. Bunun adı iki yüzlü ahlaktır
Lafı fazla dolandırmadan direkt konuya gireceğim. Muslera olayını ben de tasvip etmiyorum. Melo’nun yaptığını ise kabullenmek zaten mümkün değil. Ama olan oldu. Galatasaray’a yakıştı mı? Hayır. Eleştirilmeli midir? Elbette.
Zaten eleştirenler arasında Galatasaraylılığı ile bilinenler de var. Lakin diğerleri çoğunlukta. Belki, bunun da anlaşılabilir bir yönü vardır! Tuttukları takımların menfaatlerini ön plana çıkarıyor olabilirler!
[[HAFTAYA]]
Şükrü Saracoğlu ve Avni Aker’de olanları gördükten sonra 4 büyüklerin kendi aralarında 12 maç daha yapacak olması insana alacakaranlık kuşağı gibi geliyor. Şike ve teşvik davası, yöneticilerin sorumsuz açıklamaları, hakemlerin formsuzluğu büyük bir tehlikenin habercisi gibi
Lig tarihinin en kritik sezonunu yaşıyoruz. 3 Temmuz’da şike ve teşvik depremi ile başlayan ligimiz bugüne kadar mahkeme sürecinin gölgesinde oynandı. Futbolun doğru dürüst konuşulmadığı, kulüp muhabirlerinin antrenman sahası yerine adliye koridorlarında konuşlandığı 2011/2012 sezonunda yeni ve daha büyük bir tehlike kapımıza dayanmış gibi gözüküyor.
[[HAFTAYA]]
Bir önceki federasyonun başımıza bela ettiği Play-Off garabeti, yükselen bir şiddet dalgasıyla beraber geldi, çattı. Demirören Federasyonu’nun ‘Süper Final’ şeklinde yaldızlı bir isimle cilaladığı Play-Off’ta 4 büyüklerin kendi aralarında 12 maç daha yapacak olması, Şükrü Saracoğlu ve Avni Aker stadlarında olanları görünce insana alacakaranlık kuşağı gibi geliyor.
Son iki yıldır hiç kimse onun kadar itilip kakılmadı. Oradan oraya savruldu. Kulüpsüz kalıp yeniden Galatasaray’a sığındı. Terim de yüzüne bakmadı. Trabzon maçında ise aniden kurtarıcı oldu! Lakin kaçırdığı golle yine hedef tahtasına oturtuldu. Yazıktır, ayıptır, günahtır
Bir Türk genci düşünün ki, uzun yıllar Türk futboluna hizmet verebilecek yeteneklerde olsun, ama bir türlü sabredilmesin. Ülkemize gelen yığınla pespaye yabancıya gösterilen hoşgörü ondan esirgensin. Kaçırdığı bir kaç gol nedeniyle yerden yere vurulsun, sonra da kapının önüne konsun.
[[HAFTAYA]]
Gittiği takımlarda da horlansın, itilip kakılsın. Oradan oraya savrulsun. Sonra kulüp bulamasın, yeniden kovulduğu takıma sığınsın. Ve orada da yüzüne bakılmasın. Sizce böyle bir genç kolay kolay kendine gelebilir mi? Kaybettiği öz güvenini bir daha kazanabilir mi? İşte Mehmet Batdal’ın son iki yıldır yaşadıkları bunlar.
İşin sırrını sanırım hepiniz çözmüşsünüzdür. Galatasaray’ın diğerlerinden farkı, tam bir ‘takım’ olmasıdır. Bütünleşme, birbirini tamamlama, ekip ruhu öyle boyutlara ulaşmış ki, Sarı-Kırmızılılar, adeta canlı bir organizma gibi hareket ediyor
Futbolda takım olma olgusunun son yıllardaki önemini bilmeyen kalmamıştır. Bunu tüm dünyaya en iyi ispatlayan örnek elbette Barcelona’dır. Modern çağın en büyük futbol fenomeni haline gelen Katalan ekibine baktığınızda karşınıza 11 parçadan oluşan canlı bir organizma çıkar.
Her yöne birlikte hareket eden akışkan bir madde gibidirler. İşte bu özelliğinden dolayı Barça modeli, dünyadaki tüm teknik adamların dikkatle izleyip, uygulamaya çalıştığı bir modeldir.
[[HAFTAYA]]
Sezona kötü başladı. Öyle de devam etti. Fırsat bu fırsat, şer cephesi derhal ortaya çıktı. Bursa’yı 5. büyük yapan adamın kellesi istendi. Yönetim ise çatlak seslere kulak tıkayıp Ertuğrul hocanın arkasında durdu. Sonuç: Bursa yeniden sahnede
Futbolun değişmeyen klasiklerinden biri de, başarısızlık halinde ilk kurbanın teknik adamlar olmasıdır. Bu, bütün dünyada böyledir. Bizim ülkemizde ise iş, mide bulandırıcı noktaya ulaşmıştır. Ligimiz, yılda bir kaç teknik adam değiştiren takımlardan tutun da, sezon başlarken hocasını kovan takımlarımıza kadar oldukça geniş bir yelpazeye sahiptir.
[[HAFTAYA]]
Elbette bunun bu köşeye sığmayacak kadar çeşitli sebepleri vardır. Cahil ve sığ yöneticiler, saha dışında kurulan kumpaslar, ahbap-çavuş, kulüp-siyasetçi-mafya-federasyon ilişkileri bunlardan bazıları... Bu, olayın teknik boyutu. Bir de duygusal ve insani yönü var. Bir kulübe yıllarca başarıyla hizmet verdikten sonra en ufak başarısızlığa tahammül edilmeyip derdest edilen hocalara çok tanık olduk.
Hayatı anlamlı kılan en önemli davranışlardan biri de insanların yaşarken onore edilmeleridir. Galatasaray yönetimleri bir kaç yıldır bunu yapıyor. Şimdi de aynı duyarlılığı taraftar gösterdi. Fatih Terim’e hazırlanan jest olağanüstüydü
İnsanların yaşarken onore edilmeleri, bu hayatta her zaman savunduğum ilkelerden biridir. Bunu, elbette önce kendi bireysel ve toplumsal ilişkilerimizde uygulamalıyız. Sevdiklerimizi, başta anne-babalarımız olmak üzere bu dünyadan göçüp gitmeden mutlu etmenin, onurlandırmanın formülünü bulmalıyız. Şükran duygularımızı onlar yaşarken ifade etmeliyiz.
Bir gün gelip ayrılık vaki olduğunda arkalarından minnet duymanın hiçbir şey ifade etmeyeceği bilinciyle hareket etmeliyiz. Ve bunu herhangi bir nedene bağlamaksızın, sadece onlara müteşekkir olduğumuz ve kendilerine saf sevgiyle bağlı olduğumuz için yapmalıyız. Aynı durum tüm toplumlar, topluluklar için de geçerlidir.
[[HAFTAYA]]
Nicedir mahkemelerle, tapelerle, başkanlık kaosuyla yatıp kalkıyoruz. Futbolun unutulduğu şu günlerde bizi yeniden yeşil sahalara çeken üç usta var: Alex, Necati ve Mehmet Yıldız. Sergiledikleri performansa alkış tutun, şapka çıkartın
Bu köşede en son ne zaman futbol yazdığımı hatırlamıyorum. 3 Temmuz’da başlayan süreçte gündem öyle hızlı değişiyor ki, takımlarımızın sahada verdiği mücadeleye dönüp bakma fırsatı bulamıyoruz. Şikeyle yatıp, teşvikle kalkıyoruz. Futbolun ‘F’sini ağzımıza almaya hazırlandığımız anda karşımıza iddianameler, tapeler, suçlamalar, başkanlık krizi çıkıyor.
Mahkemeden kurtulamayan futbol bir türlü doğal mecrasına; yani yeşil sahalara dönemiyor. İşte, çöle düşmüş kazazede gibi futbola susadığımız şu günlerde sahneye çıkan üç usta adeta bir vaha gibi imdadımıza yetişti.
[[HAFTAYA]]
Hocam basın toplantısında dikkatle izledim sizi. İçinizdeki fırtınayı bastırmakta zorlanıyordunuz. Olsun, zorlanın! Size karşı yürütülen sinsi operasyonu bertaraf etmenin tek yolu direnmektir. Pes etmek yok Hocam! Siz kaybederseniz, Galatasaray kaybeder
Sayın Fatih Terim Hocam, bu ülkede başarıya giden yol, Kaf dağına giden yol gibidir. ‘Başarı’ dediğimiz sihirli elmaya sahip olmak istiyorsanız, önünüze çıkarılan engelleri aşmak zorundasınız.
Kasırgaları atlatacaksınız, cehennemi çukurlardan, sırat köprülerinden geçeceksiniz, ilkel yaratıklarla (!) boğuşacaksınız, ihanetler yaşayacaksınız; ama yılmayacaksınız, durmayacaksınız. Bir kez denediniz bunu. Ve başardınız. Türkiye’yi alışık olmadığı bir hazla tanıştırdınız. Lakin, kısa sürdü. Oysa işiniz daha bitmemişti. Neyse ki dönüşünüz çabuk oldu. Sonra tekrar kolları sıvadınız. Yine aynı dahili ve harici bedhahlar çıktı karşınıza.
[[HAFTAYA]]