‘Yalanı ve Yalancıyı Fark Etmek’ (Lie Spotting) kitabının yazarı Pamela Meyer konuşmasına bu cümle ile başlıyor; ‘Herkes yalan söyler!’ Hatta tespitini insan ırkının ilerisine de götürüp şöyle diyor; ‘’Aklı olan her varlık yalan söyler. Yalan, beynimizin katmanı neokorteks’in ürünüdür. Bunun en güzel örneği, bilimin bir gorilin bile yalan söyleyebildiğini anladığı gündür! Hikaye şöyle; İşaret dilini bilen, gelmiş geçmiş en akıllı goril olan Koko, bir gün kızgınlıkla, kaldığı eğitim evinin lavabosunu duvardan sökmüştür.
Neden böyle yaptığını işaret dilini kullanarak soran dil eğitmenine, ‘lavaboyu sökenin kendisi değil, ona arkadaşlık yapan küçük kedi yavrusu olduğu konusunda ısrar etmiştir!’’ Pamela Meyer’in bir diğer çarpıcı tespiti de en masum insan formu olan bebeklerin bile yalan söylediği! Meyer, bebeklikte ‘yalancıktan ağlayarak’ istediğini elde edebileceğini öğrenen bebeklerin, 9 yaşına geldiklerinde artık söyledikleri yalanların izlerini kapatabilecek kadar ustalaştıklarını söylüyor. ‘‘7’sinde neyse, 70’inde o’’ atasözünü doğrularcasına, çocukluktan gelen yalanların, yetişkinlikte de devam ettiği Meyer’in verdiği şu istatistikler ile sabit;
-Sıradan iş yapan ortalama bir insan günde 10-100 arasında yalan söyler. Bunların çoğu beyaz yalan olsa da bazıları ciddi boyutta karmaşık ve planlı yalanlardır.
-Yeni tanışan iki yabancı, tanıştıklarının ilk 10 dakikası içinde karşılıklı üçer yalan söyler!
-Evli bir çiftin gün içinde bahsettiği 10 konudan birinde, taraflardan biri mutlaka yalana başvuruyor. Kadınlar başkalarını savunmak için yalan söylerken, erkekler kendilerini korumak için yalan söylüyor.
-En inanılmaz yalanı ise; ‘Yalanı hiç sevmiyorum’ diyenler söylüyor. Hiç kimsenin en azından beyaz yalan söylemeden toplumsal ilişkilerini yürütmesi mümkün değil. Buna en iyi örnekler; ‘Saç kesimin güzel olmuş’, ’Bugün çok şıksın’, ‘Kilo mu verdin?’ gibi dolgu sohbetlerinin baş malzemesi olan yalanlar.
-En çok yalan, sanal ortamda söyleniyor. Kendinden memnun olmayan insanlar, sanalda kendilerine ‘yeni bir kimlik’ yaratıyorlar. Günümüzde modern insanın toplumsal yaşamında ‘zor diyaloglar kolay söylenen yalanları doğurur’ tespiti geçerlilik kazanmış durumda. Yalan söyleyeni tespit etmek ise vücut dilini iyi yorumlamaktan geçiyor. Konuşurken omuz silkmek, gözlerini kaçırmak, dudaklar gülerken gözlerin buz gibi ifadesiz bakması, bir yalancının mumunun yatsıya kadar bile yanmadığını gösteren işaretler.
Küçücük, bebecik, yeğen...
Bu hafta “Hayatta güzel şeyler de oluyor” dedirten çok güzel bir olay gerçekleşti! Kız kardeşimin minik oğlu Efe Uras Emüler, 16 Kasım 2011’de aramıza katıldı. Başta anne ve babasına, sonra da tüm sülaleye heyecan, neşe, coşku, hayatiyet getirdi. Gür sesinle dünyayı selamladığın ana şükürler olsun. Hoş geldin bebek, sefalar getirdin. Allah tüm isteyenlere ‘bebek sevgisini’ tattırsın.
En sonunda ‘Fotoğraf Müzesi’ açılıyor!
Müze, Türkiye’de fotoğraf sanatını destekleme, dünyadaki yerini almasına katkıda bulunma, her yaş ve kesimden yetenekli fotoğrafçıya görünürlük sağlama, fotoğraf izleyicisini yeni ve taze bakışlarla tanıştırma, fotoğraf sanatını kullanarak geniş kitlelerde farkındalık yaratma, fotoğrafın görsel belleğini oluşturacak fotoğraf ve fotoğrafçıları bir araya getirme misyonlarıyla açılıyor. Fatih Belediyesi’nin Kadırga Kültür Merkezi’nde tahsis ettiği 1000 metrekarelik bir alanda beş fotoğraf galerisi, fotoğraf arşivi ve bir kütüphaneden oluşan müze, Fotoğraf Dostları Derneği tarafından yönetilecek.
Müze, 19 Kasım’daki açılış töreninin ardından bir gün sonra 3 sergiye ev sahipliği yapacak. “Cumhuriyet Dönemi Fotoğraf Ustaları-İz Bırakanlar”, daimi bir sergi. İstanbul Fotoğraf Müzesi’nin ilk süreli sergilerini ise; “Fotoğrafımızda Bugün-2011” ve müzenin kitap koleksiyonunun sergilendiği “Basılı Fotoğrafımız-Albümler” sergileri oluşturuyor. Sergiler 20 Kasım 2011’den 19 Şubat 2012’ye kadar, pazartesi hariç her gün 10.00-18.00 saatleri arasında gezilebilecek. Giriş biletleri tam 4, grup 3, öğrenci ve öğretmen 2 TL. 14 yaş ve altı çocuklar, engelliler ve bir refakatçi, 60 yaş üzeri ziyaretçiler, basın mensupları, belediyenin davetlisi öğrencilere ücretsiz.
Dereden tepeden
Bazı haftalar gündemin ‘istiap haddi’ öyle bir aşılıyor ki konuları şöyle bir özetlendirmeden başka yazıya geçmek mümkün olmuyor. Geçtiğimiz hafta da böyleydi. Aldığım notların üzerinden dere-tepe yürüyüşümüzün rotasını yazalım:
-Van: Sayın Başbakan’ın Van’a ikinci ziyareti sırasında ‘Keşke Emine Erdoğan da kendisine eşlik etseydi’ diye düşünmekten kendimi alamadım. Zirâ Emine Hanım’ın özellikle çocuklar için olan duyarlılığının, orada Sibirya soğuklarını (gece -15 derece!) yazlık çadırlarda geçiren binlerce çocuk için, bakan ve bürokratların hâlâ alamadığı tedbirlerden çok daha ‘hayat kurtarıcı’ olacağını düşünüyorum.
-Basın İlan Kurumu, gönderdiği bir basın bildirisi ile; afet bölgesinde haberciler için 30 yataklı konaklama çadırı ve iletişim merkezi (yine çadır) kurduğunu duyurdu. En baştan yapılması gerekenler, sonradan yapılıyor. Hatta, bundan sonra deprem bölgelerine gidecek görevlilere, bağlı oldukları kurumlarca karavan tahsis edilmeli! Bu vesile ile en derin üzüntü ve başsağlığı dileklerimi, hayatını kaybeden gazeteciler; Cem Emir ve Sebahattin Yılmaz’ın aile ve arkadaşlarına iletiyorum.
-Defterimdeki bir diğer not ise şu traji-komik duruma dikkat çekiyor: Tarih 11/11/11. Saat 7:50. CNN Türk’teki Cüneyt Özdemir’in sunduğu programda siyah tişörtlü ve siyah kovboy şapkalı bir adam var. ‘Sinema filan konuşuyorlar herhalde’ derken anlaşılıyor ki konuk vücut geliştirmeci, deprem profesörü Prof. Dr. Şener Üşümezsoy! Çepeçevreciler bilir, bu köşe, kişileri üzecek her türlü söylemden uzak kalarak yazılmaya çalışılıyor tarafımca. Ama bu sefer dayanamadım! Olayların ağırlığı, ölenlerin yası, durumun ciddiyeti göz önüne alındığında seçilecek kılık-kıyafet bu olmamalıydı! Ben Cüneyt Özdemir değilim, ammavelakin olsaydım, bu konuda konuşacak konuğun giydiği kıyafeti ‘egzantrik bir şahsiyet özgürlüğü’ olarak yorumlayıp 1 saat kendisi ile ‘deprem’ tartışamazdım! Tercihim başka bir konuk olurdu.
-Hazır yukarıda 11/11/2011 demişken bu ‘tarih saplantısını’ anlayamadığımı da not düşeyim. Evlilik tarihi olarak akıllarda kalacağını kabul etmekle birlikte, pek çok bebeğin günü gelmeden annelerinin karnından sezaryen ile bu tarihte ‘alınmasını’ gereksiz buldum. 12/12/2012, saat 12:12 de sağ salim bitse de gün boyu yaşanan haber kirliliği bir daha uzun süre yaşanmasa!
-Hâlâ gitmediyseniz 30. ULUSLARARASI İSTANBUL KİTAP FUARI için son 2 gün olduğunu anımsatalım. Yayınevleri herkesi en az 3 kitap almak için fuara davet ediyor.
( 19.11.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır. )
26 Kasım 2011, Cumartesi 04:00
Haberin Devamı